İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal |
|
||||||||||
|
Ortamı yumuşatmak için Tüccar başka bir konu açtı: -Hoca, gazetede okudun mu? Dört cinayet işlenmiş ve katil yakalanamamış. Polis bir seri katilin varlığından şüphe ediyormuş. -Evet okudum. Olayın polisiye ve tıbbi tarafından ben anlamam. İnsani açıdan baktığımda ise bırakın insanın öldürülmesini, bir canlının bir başka canlı tarafından öldürülmesini kabul edemiyorum. Ölen bir kuş için bile insan olan yas tutar. Bir düşünün, her ölen can, bu dünyaya gelmek için sahip olduğu o bir tek şansını kaybetmiş oluyor. Doktor da konuşmaya katıldı: -Bunu bu kadar abartmayalım, bakın her gün bu dünyada milyarlarca canlı ölüyor ya da öldürülüyor. Mesela her etobur diğer canlılar için bir tehlikedir. Beslenmek için etobur, bir başka canlıyı öldürmek zorundadır. Sadece oyun değil, hayatın kendisi hatta dünya ve evren bir kurallar topluluğundan ibarettir. O nedenle güçsüz olan gidiyor yani ölüyor; güçlü olan kalıyor yani yaşıyor. Dünya, üzerinde yaşayan tüm canlıların mezarlığıdır. Ayrıca, dünya, yaşamayı bilmeyen canlı ölülerle dolu! Bence ölüm var diye üzülmek, ölenin arkasından yas tutmak gereksizdir. Kalanlar için hayat devam ediyor. Kenan Baba, duygularını saklamayı beceremez; gene öyle oldu: -Bence, denizlerinde martıların uçmadığı, çöplüklerinde tavukların eşelenmediği, kırlarında eşeklerin debelenmediği, göllerinde mandaların yüzmediği bir dünya yerin dibine(!) batsın. Ben böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum. Ayrıca hayvanların ve çocukların sevilmediği, hatta öldürüldüğü bir dünyada yaşamaktan da utanç duyuyorum, dedi. Doktor: -Doğanın kanunları böyle, hem de milyonlarca yıldır böyle. Haydi değiştir bakalım değiştirebilirsen! -Dünyayı değiştirmeye gücüm yetmez, ama kendimi değiştirebilirim. O nedenle kendime hep şu telkini veririm: “Sen değiştirirsen değil, sen değişirsen işte o zaman dünya da değişir.” Hoca tekrar tartışmaya katıldı: -Keşke kirlenen elbiseler gibi kirli düşünceleri de yıkayıp tertemiz bir dünya kurabilseydik…Bir insanın içindeki dünya karanlıksa, dışarıdaki dünyada güneş doğsa da fark eden bir şey olmaz. Bilhassa son yüzyılda insanoğlu nankörlük yaptı ve dünyaya onarılmayacak zararlar verdi. Bunu yapandan yani dünyayı talan edenlerden, canlılara merhamet ve saygı beklenir mi? Kimi zaman şu sonuca vardığım bile oluyor. Diyorum ki: Dünyanın asıl sahipleri bitkiler ve hayvanlardır. İnsanlar mı? Onlar misafir olduklarını bilmeyen istilacılardır. Tüccar bir kez daha konuyu değiştirme ihtiyacı duydu: -Arkadaşlar, nereden nereye geldik. Benim asıl aklıma takılan bu aydınlatılamamış cinayetler. Acaba gerçekten bir seri katille mi karşı karşıyayız? Belki böyle bir korkunç olay bizlerden birinin de başına gelebilirdi. Bu sözler doktoru güldürdü: -Merak etmeyin, şimdilik bir tehlike yok. Zaten Kenan Baba'nın Badi gibi bir koruması da var. Kim korkar hain seri katilden! Son cümleye Kenan Baba cevap vermese de, alay edildiği için canı sıkıldığı yüzünden ve başını sallama şeklinden belli oluyordu. Doktor devam etti: -Demek ki bizde de zeki insanlar varmış. -Cinayetin zeka ile ilişkisi mi var? -Tabii ilişkisi var. Sıradan cinayet işleyen bir katil hemen yakayı ele verirken, seri katiller ya çok zor yakalanıyor ya da hiç yakalanamıyor. Literatürde bir seri katilin ancak 300 savunmasız çocuğu öldürdükten sonra yakalanabildiği bilgisi veriliyor. Onlarca cinayet işlediği halde ele geçirilemeyen seri katillerden bahsediliyor. Her seri katilin kendince uyguladığı bir öldürme yöntemi vardır ve genellikle kurbanlarını hep bu kendilerine özgü yöntemle öldürmeyi tercih ederler. Bir seri katil, kurbanlar hakkında bilgi toplar, içlerinden en uygun olanı seçer, cinayeti işlerken en ufak bir ipucu bile bırakmaz. Eğer bırakıyorsa, mutlaka bunun mantıklı bir nedeni vardır. -Nasıl bir mantıklı neden? -Mesela, soruşturmayı yapan güvenlik güçlerini yanıltmak ya da onlarla alay etmek gibi... İsterseniz buna, seri katilin bıraktığı bu ize, onun imzası da diyebilirsiniz. Onlar konuşurken aklıma şu soru takıldı: Bir insan çok sayıda insanı öldürürse ona “seri katil” deniyor, bir insan çok sayıda hayvanı öldürürse ona ne diyeceğiz? Ona da seri katil desek olur mu? Ya da savaşlarda çok sayıda insanı öldürenlere ne demeli? Onlar neden seri katil değil de bir kahraman olarak kabul ediliyor? Burada benim anlayamadığım bir durum daha doğrusu bir çelişki var. Aklıma gelen sorular sadece bunlar değildi, ama boş verelim. Kendimi toplamalıydım, yoksa konuşmaları kaçıracaktım. (Devam edecek...) Ömer Faruk Hüsmüllü
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |