Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
Birbirinin peşi sıra iki otomobilin park ettiğini görünce oraya koştum. İnenlerden biri Tüccar biri de Doktor. Onlar beni görmüyorlar, sinsice yaklaştım ve Doktorun ayağını kaptım. Bağırdı, küfür etti, diğer ayağı ile tekme attı; gene de bırakmadım. İmdadına Tüccar yetişti, onu elimden kurtardı. Birkaç adım geriye çekilip saldırmak için yeni bir pozisyon aldım. Eğer bu adam bana vurmaya kalkarsa boğazına atlayacak ve işini bitirecektim. Sonu ne olursa olsun... Tüccar: -Badi, oğlum galiba bizi tanımadın? Bak ben Tüccar amcan ve o da Doktor. -Tanımaz mı, hainliğinden yapmıştır. Nedense bu köpek bana düşman, diyen Doktor'a Tüccar: -Bu öyle her önüne gelene saldıran bir köpek değildi, ona bir kötülük yapıldıysa bu hayvanlar o kişiye karşı saldırgan olabiliyorlar, yoksa seni kendisine zarar veren biriyle mi karıştırdı? deyince anladım ki Tüccar'ın kafama tekme atıldığından haberi yoktu. Doktor, pantolonunun paçasını yukarı çekip ısırılan yere baktı. Kan yoktu, ama diş izlerim çıkmıştı. Onlar içeri girdi, ben olayı Kenan Baba'ya anlatacaklarını bildiğimden eve gitmedim. Hatta biraz sonra gelen Hoca, arabasını park ettikten sonra beni gördü: -Badi, sen bu saatlerde dışarıda dolaşmazdın, haydi gel içeri, bak hava kararıyor, dediyse de onu da dinlemedim. Daha sonra da Kenan Baba geldi, sesi yumuşaktı, bana kızmadığını anladım. Başımı okşayıp: -Gel peşimden, dedi. Verandada yemek yiyorlardı. Hoca beni yanına çağırdı, yiyecek verdi ve sevdi. Hoca bana öyle bir bakıyordu ki, sanki “aferin” der gibiydi. Çünkü o gün yanlışlıkla üzerime basıldığı yalanına inanmamıştı ve bugün benim yaptığım saldırıyı da haklı görüyordu. Doktor'da da bir değişiklik var gibiydi, ama samimi olduğunu zannetmiyorum. Bana: -Sevgili Badi, o günkü olay bir kazaydı, hiç bilerek sana zarar verebilir miyim? Gel, olanları unutalım, dedi. Hatta bana bir parça et verdi. Yemedim, et parçası bütün gece öylece bırakıldığı yerde kaldı. Tüccar: -Badi gibi sevimli bir köpeğe hiç kimse bilerek zarar vermez; veriyorsa o kişide bir anormallik var demektir. O, babanın eli ayağı, gözü. Sabahleyin gazetesini bile alıp getiriyor. Bu gazete lafını duyunca Doktor: -Ya, öyle mi? Derken yüzünde hayret ve sevinç karışımı bir ifade oluşmuştu. Geç gittiler, o yüzden Kenan Baba da geç yattı; tabii ben de. O gün, her zamankinden geç gazete almaya gittim, neşem, keyfim yerindeydi. Bazen yürüdüm bazen koştum. Bir meşe ağacının üzerinden açık kahve renkli bir sincap atladı yere; onu kovaladım. Yemek için değil, oyun olsun diye... İstese arkadaş da olurduk, bana çok sevimli göründü bu ufacık yaramaz. Çok hızlı kaçtı, yetişmem mümkün değil. Asfalt yola çıktığımda ortalıkta hareket halinde otomobil görünmüyordu, sadece oldukça geride bir otomobil dörtlü lambalarını yakıp park etmişti, gündüz olmasına rağmen farları da açıktı.Yolun soluna geçtim. Keyifli keyifli yürüyordum. Tam petrol istasyonuna yaklaşmıştım ki arkamda bir arabanın motor sesini duydum, çok hızlı olduğunu tahmin ettim, döndüm baktım, yol boş olduğu halde üzerime doğru geliyordu, yani sağ şeritten sola geçmişti. Kaçmaya çalıştım, bana yetişti, arkama tamponu dokundu. Ani bir hareketle kendimi attım -ya da çarptı- da ileriye doğru alçaktan birkaç metre uçtum. İyi ki de atmışım, ya da uçmuşum; yoksa beni ezecekmiş. Otomobil jet gibi geçti gitti. Bu otomobille ilgili bilgim sadece renginin beyaz olmasıydı. Ne sürücüsünü, ne plakasını, ne de markasını gördüm. Petrol istasyonuna geldiğimde oradaki görevli: -Badi, n'oldu sana, bu halin ne böyle? Dedi ve paketten bir ıslak mendil çıkarıp yüzümü sildi. Canım çok acımıyordu, dört ayağımın üzerine düştüğüm için fazla yaram berem de yoktu. Yüzümde birkaç çizik oluşmuş ve buralardan biraz kan akmıştı. Nasıl göründüğümü aynaya bakma imkanım olmadığı için bilmiyorum ama gene de bir badire atlattığım yüzümden anlaşılabilirdi. İyisi mi, ben gazeteyi eve bırakıp ya dışarı çıkayım ya da kulubemde yatayım, gündüz Kenan Baba'ya görünmeyeyim. Gece olunca da zaten o, bu yara bereleri fark edemezdi. Kenan Baba, geçirdiğim kazayı öğrenirse bundan sonra beni gazete almaya göndermez diye korkuyordum. (Devam edecek...)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |