İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal |
|
||||||||||
|
İster dinlere inanılsın ister de inanılmasın, ancak şu bir gerçek ki, Allah ve dine inanış çoğu insanın ruhi (Psikolojik) durumundan ortaya çıkan bir olgudur. Bu bakımda devlet yönetimleri ve kişiler tarafından dinlerle ilgili maddi manevi destek ve propaganda yapılmasa dahi, insanların önemli bir kısmı kendiliğinden Allah'a ve dinlere inanmaya devam edecektir. İnsan M.Ö.65 bin yıllarından itibaren, çeşitli doğa güçlerine inanmaya başladığı bilinen bir gerçek. Bahsi geçen çağda ne bir devlet direktifi ne de maddi ya da sosyal hiçbir zorlama söz konusu değildi. Her şey kendi doğallığında var olmuştur. İlerleyen süreçte bunun bilincine varan öncü durumundaki kişiler, insanın korku ve hayret duygusundan kaynaklanan psikolojik noktasını, dinler ya da tapınmalar adıyla ilkel bir düzene oturtarak, özellikle manevi açıdan mutluluk hissi veren konuma getirmişlerdir.. Daha sonraları bu inanışlar her bölgenin coğrafi, iklimsel, ekonomik ve sosyal şartlarına göre önemli değişimler göstererek, düşünsel açıdan birbirlerinden farklılaştıklarını görüyoruz. Aslında eski çağlarda icat edilip zenginleştirilen tüm inanış ve sosyal faaliyetlerdeki figür, ibadet gibi birtakım hareketler, insanın psikolojik ruh yapısına manevi olarak uygulanan tedavi niteliğindedir. Bunun en açık ve uygulanış şekli Şamanizm de daha net olarak görülmekte. Özellikle dini amaçla yapılan tüm faaliyetler, her çağ insanının düşünce seviyesinin doğal bir yansımasıdır. İstisnaların dışında tarihi çağlarda insanların farklı düşünüp İbadet etmeden yaşamasını düşünmek oldukça zor. İfade edilen çağlarda dünya insanının bu şekilde düşünmesi gayet normaldi. Çünkü o tarihlerde insanların düşünme ve algılama kapasiteleri günümüzdeki kadar gelişmemişti. Hatta inanmadan yaşayan insanı, kendisinin sahip olduğu özelliklerin dışında farklı bir tür olarak görüyordu. Açıklanan tarihsel düşünce, algılama, bilgi ve sosyal yapılar, doğacı poloteist dinlerle başlayıp dualist ve monoteist inançlar şeklinde günümüze kadar geldiklerini biliyoruz. Her çağ ve dönemde insanların yaşam, düşünce ve inançlarına kadar birçok alanda meydana gelen değişimler, genellikle sancılı ve sert çatışmalarla gerçekleşmiştir. Evren ve dünyada devam eden evrimsel değişimler sonucunda, birtakım anlayışlar istemeseler de modern bilgi çağına gelmiş bulunmaktalar. Böylece bin beş yüz yıl önce kendisini var eden İslam dini, çağa ayak uyduramadığı için hem kendi içerisinde, hem de çevreyle büyük bir çatışma ve çelişkiyi yaşamakta. İşte İslam'da güncelleme ya da reform tartışması bu yüzden ortaya çıkmış bir durumdur. İslam; artık ya çağın koşullarına ve çeşitlenen insan yaşamına cevap olmak için reform yapmak zorundadır. Veya orta çağ mantığında direnip kendi içerisinde birbirini yiyerek marjinalleşmeye doğru hızla yol alacak. Çünkü bunun başka bir yöntemi bulunmamakta. Kim her ne şekilde düşünürse düşünsün, İslam'da reformist güncellemenin mümkün olup olmayacağına, şu tarihsel örnekler en güzel cevap niteliğindedir. Örneğin İslam gibi tek tanrılı dinlerden Yahudilik ve Hristiyanlık'ta kutsal olarak kabul edilen dinlerdir. Her iki din, İslam'ın yaşadığı tıkanıklık ve çatışmaları, bundan beş yüz yıl önce yaşayıp, bunalımla devam edemeyeceklerini anlamaları neticesinde, reformlar yaparak birçok olumsuzluğun önüne geçmiş bulunmaktadırlar. Hatta reform yapmış Hristiyanlığın bazı uygulamalarını beğenmeyip ve bunun içerisinden ayrılarak var olan YEHOWA Şahitleri, mevcut dini anlayışlara şu eleştirileri çekinmeden ifade etmekteler. Dinlerin kendilerine atfettikleri kutsallıkların tersine, yürütmüş oldukları din hizmetlerinde maddi ve siyasetle ilişkilerini tamamen kesmedikleri. Kutsal metinleri çağa uygun hale getirmeyip, dar, bağnaz ve belirli güçlerin çıkarlarında hareket ettiklerini belirtmeleri. Tek tanrılı her iki dinde gerçekleştirilen değişim ve reformlar, bu dinlerin kutsallığında bir şey kaybettirmediği gibi, aksine daha da sempati ve taraftarları çoğalmakta. Peki o zaman İslam Dini reformdan neden korkmaktadır? Başta ifade ettiğimiz gibi inançlar; insanların psikolojik açıdan doğal özelliklerinin bir sonucudur. İnsandaki bu psikolojik ruh yapısı bazen çeşitli eğitim ve bilgiyle değiştirilse de, her insanda mümkün değildir. Dini inançtan uzaklaşan bazılarıysa bu defa maddiyat başta olmak üzere farklı saplantılara yöneldikleri de söz konusu. Onun için insanlar doğal kendi hallerine bırakıldığında ne inançları sorun olacaktır, ne de dinler yüzünden çatışma ve savaşlar yaşanmaz. Dinlerle ilgili temel gerçeklik bu şekilde olduğuna göre, İslam'ın sonu ne olacak? İslam Diniyle kendisini ağa, bey patron ve bir numaralı dindar gören bazı tirancı cambazlar, İslam'da güncelleme adıyla asıl amaçları dinde reform yapmak değil, İslamiyet'te yaşanan çirkinliklerin üzerini örtme çabasıdır. İslam Allah'ın dinidir, Kuran-ı Kerim'deki tüm bilgiler Allah emridir, kimse bunu değiştiremez ya da reforme edemez diyenlerin çoğunluğu, Kuran'ın Allah emri olmadığını çok iyi biliyorlar. Bu düşünce sayesinde dünya varlıklarına sahip oldukları için, bunu değiştirmek veya reforme etmek demek, çıkarlarına darbe anlamına gelmektedir. Çünkü İslam'da reform olursa, bugüne kadar İslam tiranlığı kurmuş olanlar veya böyle bir hevesi bulunanların, tüm hayalleri yıkılıp yok alacaktır. Eğer İslam'da reformla birlikte yeniden tiranlık kuracaklarına inansalar, herkesten önce İslam'ın değişmesini kendilerinin isteyeceklerinden emin olabiliriz. Kuran-ı Kerimi anlayarak okuyan her kişi, kendi adı gibi biliyor ki, Kuran'daki tüm bilgiler, Hz. Muhammed tarafından Arap erkek cinsiyetçi mantığa göre yazdırılmıştır. Kuran'ın içerisinde kadın düşmanlığı, ırkçılık, kendinden olmayanı kötü ve aşağı görme, modernizme, pozitif bilimlere düşmanlık; kabilecilik, feodal ağa ve bey hanedanlığına dayanan erkek tirancı bir din mantığı hakimdir. İfade edilen düşünceleri Kuran'ın hemen hemen tün Ayetlerinde okumak mümkündür. Bu yetmediği gibi İslam mezhepleri daha da ileri giderek, fıkıh ve hadislerle akla hayale gelmeyen sapkınlıkları Allah ve dininin emri olarak insanlara empoze etmeleri, İslam'ı daha da içerisinden çıkılmaza sokmuştur. Bu yapı değiştirilmeden ya da reforme edilmeden, modern çağda İslam dinine bağlı ve kurallarına göre yaşamak isteyenler, ya bilinçli bir din tüccarıdırlar veya dünyadan bir şey anlamayan cahiller sürüsü demektir. Düne kadar Televizyon ve çeşitli elektronik aletleri şeytan işi gören İslam mantığı ve dünyası, bugün her türlü elektronik cihazlardan tutalım lüks ve modern gavur icatlarıyla yaşamalarını, acaba o kutsal dinleriyle nasıl bağdaştırmaktadırlar? Eğer İslam'a inanıp Kuran'a göre yaşamak isteyenler bu düşüncelerinde samimi olsalardı, gavur icadı dedikleri tüm elektronik cihaz ve pozitif bilimlerin olanaklarından uzak durmaları gerekirdi. Ve 1500 yıl öncesinde olduğu gibi sırf deve sırtında hayvan çobanlığı ve ticaretiyle yaşamaları şarttı. Bugün hangi Müslüman lüks araba, bilgisayar, cep telefonu, televizyon ve geliştirilen bilimsel icatlardan uzak durabilir? Hiçbir Müslüman bunu göze alamayacağına göre, demek ki İslam dininin kutsal kitabında ifade edildiği şekliyle günümüzde yaşamak mümkün olmadığı gibi, İslam'ın ebedi kalıcılığı da söz konusu edilemez. Akıllı ve bilinçli Müslümanlar bu gerçekliğin farkına vararak, İslam'ı reforme ettiklerinde daha huzurlu ve de uzun ömürlü kılabilirler. Çünkü Kuran Ayetleri her türlü ırkçılık ve çağdışı ifadelerle doludur. Bunu değiştirmeden hiçbir Müslüman ve İslam ülkesinin huzurlu yaşaması asla mümkün olamaz. Ancak 1500 yıldır toplumun bilincine oturtulmuş bu İslam anlayışının, bir anda temizlenip ayıklanması da zor bir iş. Her insanın kolayca buna cesaret etmesi beklenemez. O yüzden saldırganlıklar ve İslam'ın değişemezliğinden sürekli dem vuruldukça, İslam'da kendi reformist zıddını yaratacaktır. Eninde sonunda ya reformla ya da kanlı iç çatışmalarla İslam'da meydana gelecek değişimin önünde kimse duramayacaktır. Şu net olarak bilinmelidir ki, akıllı toplumlar zamana uygun yaptıkları her değişimle, değer verdikleri düşüncelerini daha uzun yaşatmışlardır. Akılsız ya da muhafazakar gelenekçi bilinç yoksunları, ne kadar direnirlerse dirensinler, er ya da geç çürüyüp yok olacaklarını bilmeliler. İşte İslam; böyle bir eşiğin sınırına gelmiş bulunmakta. Ya Yahudi ve Hristiyanlar gibi erken davranıp bilinçli bir reform yapmak zorundadırlar. Veya kanlı çatışmalar içerisinde istemedikleri değişimi yaşayacaklardır. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |