Sevgi sabırlı ve yürektendir, sevgi kıskanç ve övüngen değildir. -İncil |
|
||||||||||
|
Malumunuz olduğu üzere, 16 yıldır eğitim bir yazboz tahtasına döndü. Ne öğretmen, ne öğrenci ne de veli, iki gün sonra nasıl bir yönetmelikle eğitimin değişeceğini kestiremez hale geldi. Her bakan değiştiğinde sistem büsbütün değişiyor, aynı bakan döneminde, bir yılda aynı sitem üzerinde en az iki kere oynanıyordu. Baştan yanlış olan ve bir türlü düzelmeyen sistem, son olarak İsmet Yılmaz’la beraber 16 yıl öncesine geri götürülmeye başlanmıştı. Ben medyayı sınırlı da olsa yakından takip etmeye çalışan bir yazar ve şairim. “O günkü sistem iyi idiyse niye bu kadar değiştirildi, kötü idiyse niye geriye döndük?” sorusunu sorabilecek cesur bir gazeteci bile ülkede kalmadı. Susan, söyleneni yapan, söyleneni tasdik eden, kendisine bildirilenler dışında soru sormayan bir medya oluştu. Bütün çatlak sesler susturulmaya başlandı. Bu sadece medyada mı, hayır, her kurum ve kuruluşta. Her farklı ses çıkaran yönetici görevden alınıp, yerine kayyum atanıyordu. Bu durumda insanlar doğru bildiklerini söyleyememeye başladılar. Bütün bunların yanlışlıklarını ve eğitimin gittiği süreçteki hataları ve yapılması gerekenleri, gerek bakanlığın sitesine, gerek bakana ve gerekse Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’a bizzat yazdım. Ama benim eleştirilerim sonucunda valiliğe benim bir provokatör olup olmayacağım sorularak hakkımda soruşturma yapıldı. Oysa bilinmelidir ki, Namık Kemal’in dediği gibi “Barika-i hakikat müsademe-yi efkârdan doğar” yazdığım Asimilatör adlı kitapta eğitimle ilgili yapılması ve yapılmaması gerekenler var. Bir başka husus; toplumsal ayrışmanın getirdiği sıkıntılar… Biz ve ötekiler düşüncesi olduğu sürece, başarı ve insan yetiştirme mümkün olmayacaktır. Ötekileştirdiğimiz insanlar öteki yetiştirmeye, biz diye nitelendirdiklerimiz ise, biz yetiştirmeye uğraş vereceklerdir. “Bu bizden ne yaparsa haktır” görüşü var olduğu sürece, doğruyu yapma girişimi olacak, ancak başarılı olunamayacaktır. Gelelim bakanlığın en önemli sorununa: Değişen bir yığın bakan ve değişmeyen bir müsteşar… Sürekli kurum içinden ve dışından bir şey yapılıyormuş havası vermek için üretilen proje denilen canavar… Eğer bu proje üretimi devam ederse, eminim sizin de bu iyi niyetiniz bir süre sonra geçerliğini kaybedecek ve projeler arasında erip gidecek, siz de sizden önceki bakanlardan daha fazla bir şey yapamamış olacaksınız. Akıllı tahtalar, 12 yıla ulaşan zorunlu sınıf mantıklı eğitim, okul duvarlarının yükseltilerek etraflarının dikenli tellerle çevrilmesi eğitimi geliştirmez. Bari nöbetçi öğretmenlerin de ellerine birer sniper verilsin de, teneffüs ve öğle aralarında dışarı çıkmaya çabalayan öğrencileri indirelim. Okullarda bile öğrencilere kapitalistleşmenin ilk öğretileri olarak, kantincilerin nasıl kayırılacağı öğretilerek, başlanan eğitimle nasıl iyi insan yetiştirebilirsiniz? Nasıl yardım severlik öğretebilirsiniz? Devlet gücü yettiği ölçülerde kurumları geliştirir. hem gücü olmadığını söyleyip, ailelerden yardım toplatarak, kantinleri kiraya verip, öğrencileri dışarıdan daha pahalı ürünlerle soydurarak, okulları ayakta tutmaya çalışmaz. Gücü yetmiyorsa, gücünün yettiği ölçülerde eğitim zorunlu hale gelir. İşsizlik oranını kişileri öğrenci göstererek çözemezsiniz. İşte bu eğitime vurulan en büyük darbelerden biri olur. Diğeri de tabiri caizse, atın önüne et, itin önüne ot koyarak verim elde etme beklentisidir. Eğitim sadece dört duvarı, bir tahtası, sıra ve masaları olan ve adına öğretmen denen ucubeleştirilmiş bir varlıkla olmaz. Eğitim toplumun her sahasında zaten vardır. Bir fabrika, bir sanayi, bir spor tesisi, bir kültür mezkezi, aile, sinema, tiyatro, ülkede çıkan süreli ve süresiz yayınlar, hatta toplu taşım araçları eğitimin birer uygulama alanlarıdır. Toplumun her kesimi öğretmendir. Lokman hekime güzel ahlakı nasıl edindiği sorulduğunda, ahlaksızdan öğrendiğini söylüyor. Öğrenme merakı uyandırılmış her insan, ihtiyacı doğrultusunda, öğrenecek bir kişi ve bir bilgi bulur. Okul denilen şu anki görünümüyle yarı açık hükümlü evlerinden bir farkı kalmamış olan ve bu korkunç manzarayı da öğretmen şikâyet hattı ve öğretmen performans notlarıyla perdelemeye çabalayan ucube yapılarla olmaz. Keşke imkân olsaydı da yüz yüze daha uzun konuşabilseydik Sayın Bakanım. Umarım uzun, belki de sıkıcı gelebilecek bu yazıyı sıkılarak da olsa okursunuz. İçimizdeki ödemin çok net olmasa da ultrasondaki görüntüsü… Tedavi size kalıyor. Allah yardımcınız olsun. Başarılar diliyorum. Osman Aktaş 20 Temmuz 18 Gölcük
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |