Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı |
|
||||||||||
|
Başlığı okuyan herkes eminim tedirgin olmuştur.Yıllardır tasavvuf hakkında o kadar ileri geri konuşuluyor ki insanların tasavvufa bakışı değişti.Ülkemizde her dini sohbet yapan kişi ve dini söylemleri bulunan cemaat Ehli Tasavvuf veya Tarikat ehli diye biliniyor ki insanın kafasının karışmaması mümkün değil. Niyetim kavram olarak Tasavvuf veya Tarikat'ın kelime anlamları üzerinden bir şeyler yazmak veya bir şeyler ispatlamaya çalışmak değil.Bilinmesi gereken ilk şey Tarikat(Tasavvuf tarikat'ın fiiliyata geçmiş halidir) ile cemaat farklı şeylerdir.15 Temmuz'da başımıza gelen musibetin sebebi ehli sünnet inancının dışındaki bir cemaattir.Cemaat için manevi bir silsile gerekmez,ilmi olan herkes-ilmi olmasa da olur,ağzı laf yapan herkes demek daha doğru olacaktır- cemaat olur,oluşturur. Tarikat olduğunu iddia eden bir gurubun meşruluğu silsile ile anlaşılır.Şu anda ülkemizde iki Ehli Sünnet tarikat ve şubeleri vardır.Açık zikir yapan Kadiri,Halveti gibi tarikatlar ve Gizli Zikir yapan Nakşi Tarikatı ve şubeleri. Ehli Sünnet inancındaki tarikatların manevi silsilelerinin Peygamberimiz(asm)e kadar ulaşması gereklidir.Nakşibendi tarikatı Ehli Sünnet bir tarikattır.Şu anda ülkemizde faaliyet gösteren şubeleri vardır.Nakşi tarikatının silsilesi Mevlana Halidi Bağdadi(ra) dan Hz.Ebi Bekir'e (ra) ondanda Peygamberimiz(asm) e ulaşır. Gazetelerde ne yazarsa yazsın Nakşibendi tarikatının yüz yıllardır en önemli prensibi Nefis tezkiyesi sebebiyle Devlet işlerinden ve devlet adamlarından uzak durmaktır.Nakşilere her zaman siyasetten uzak durmaları emir ve tavsiye edilir. Nakşi diye bildiğiniz bir kişi veya guruptan siyasete dair bir şeyler duyarsanız, duyduklarınız tamamen kişiseldir.Hiç bir Nakşi Şeyhi her hangi bir siyasi fikre ve ya partiye taraf olsa bile Mürid’ lerine böyle bir talimat vermez.Nakşi tarikatını sadece Şeyh'in talimatı bağlar.Şeyhin talimatı yoksa kimsenin lafına itibar edilmez. Mevlana Halid-i Bağdadi İstanbul’a göndereceği Halifelerine ilk şartı Devlet adamlarıyla yüz göz olmamaları ve kimseden para talep etmemeleridir.Bu sebeple fiili siyaset yapan tarikatlardan uzak durmak gerekir. Peygamberimiz(asm) zamanında isim olarak tarikat olmadığı doğrudur.Asr-ı Saadet’te, Peygamberimiz hayatta ve vazifesinin başında iken tarikata gerek yoktu.Çünkü sahabeler Peygamber efendimize tam manasıyla iman etmişler ve hayatlarını Son Peygamberin emrettiği şekilde tanzim etmişlerdi.Allah Resulü’nün sahabelerinde Takva (Allah korkusuyla günahtan kaçınmakta,Allah'ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik gösterme. Allah'ın himâyesine girmek, emrini tutup azabından korunma anlamında Kur'anî bir terim.) Zühd(Elde olan dünyalığa sevinmemek ve elden çıkana üzülmemek,elde bulunmayan şeyin gönülde de bulunmamasıdır" şeklinde de tarif edilir.) ve Vera(ağızdan giren ve çıkanın Allah ve Resûlünün sevdiği şeyler olmasına dikkat etmek, günaha düşmekten ve harama bulaşmaktan kaçınmak için şüpheli şeylerden uzak durmak, zerre kadar da olsa kimsenin hakkını üzerine geçirmemek vera'dır. Hz. Ebû Bekir (r.a),vera’da "Bir nevi harama düşeriz korkusuyla yetmiş çeşit helâli terk eyledik" sözüyle vera örneği sergilemiştir.) en üst düzeyde idi. "Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz" (Ankebut, 29 /69) Ayetine istinaden Allaha ulaşmanın sayısız yolu olduğuna inanan ve Allah(cc)a ulaşmanın yollarını arayan Ehli Tarikat/Tasavvuf ‘un gayesi Zühd ve Vera’yı yaşayarak Takva’ya ulaşmak olmuştur.Bağlılarına(mürid) bu şekilde örnek olmuş ve tavsiye etmişlerdir.Ehli Tasavvuf’un bu yoldaki örneği şüphesiz Peygamber (asm)efendimizdir.Bu bakımdan Peygamber efendimizin(asm) örnek alınmadığı bir tarikat veya dini gurup asla muteber değildir.Ehli Sünnet inancındaki tarikat ehlinin hayatlarının tanziminde birinci öncelikleri şeriat,ikinci öncelikleri ise Hadis-i Şerif ve Sünnet-i Resulullah’tır. Din-i Mübin-i İslam’ın Edile-i Şeriyye olarak ifade edilen dört temelinden biridir.Çünkü Yüce Rabbimiz Kur-an-Kerim’de Zat’na itaat etmeyi Peygamberine itaat etmeyle birlikte zikretmiş, Allah’ı sevmenin şartı olarak Peygambere(asm) uymayı emretmiştir.Ali İmran 31 De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder".Al-i İmran 32.De ki: "Allah'a ve Peygambere itaat edin". Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkar edenleri sevmez". Ehli Sünnet inancındaki şeyhler Peygamber sevgisini ve Sünnet’e uymayı kendilerine şiar edinmişlerdir. 09/03/2018 Ehli Sünnet Mutasavvıflara göre Allah-ü Teala’ya ulaşmanın sayısız yolu vardır. (Konusu Allah, varlık/âlem ve insan olan Tasavvuf ilmi; zat, sıfat ve fiilleriyle Allah’ı tanımayı, ruh ve nefis itibariyle insanın yapısını, kalbin tasfiyesini, nefsin tezkiyesini ve Allah, insan ve âlem arasındaki ilişkiyi kendine mahsus düşünce sistemi içinde inceler. Hilmi KARAAĞAÇ Yrd. Doç. Dr.Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi)Tasavvuf karşıtlarını okur veya dinlerken bir husus dikkatimi çekiyor.Çekinmeden Ehli tasavvufu şirkle itham edebiliyorlar.Tasavvuf karşıtlarının medyatik olanları akademik kariyer sahibi oldukları için söyledikleri dikkat çekiyor.Bunu yapanların çoğu tasavvuf üzerinden İslami kaynaklara saldırıyorlar,dinin temellerine-suizan etmek istemiyorum ama-bilerek zarar veriyorlar.İlim sahibi olmayanların bilmelerine gerek olmayan konuları gündeme taşıyarak insanların kafalarını karıştırıyorlar.Biraz sert olacak ama yapılan sanki yeni bir din oluşturma çabası. Halbuki genelde Ehl-i Sünnet Tasavvufu-özelde ise Nakşibendile tarikatı her zaman Ehl-i Sünnet çizgisinde bulunmuştur.:Bu iddiamızı temellendoirmek için aşağıdaki ayıntılar kafidir sanıyorum:“Ehli Sünnet tasavvufunun büyüklerinden Muhammed Parsa,diğer bütün tanınmış Nakşibendi şeyhleri gibi şeriate sıkı sıkıya bağlılığı ile tanınmış bir sufiydi.Rivayete göre bir gün şeyhine(Şah-ı Nakşibendi(ks)”Tarikat neyle bulunur? Diye sormuş,şeyhi de “Şeriata sıkı sıkıya bağlanmakla” cevabını vermişti.Muhmmed Parsa,Faslul Hitap-Tercümesi, Erkam yayınları) Abdurrahman Dımeşkiyye Nakşibendilik isimli kitabında bu hususu şöyle tespit etmektedir: (Şeyh Muhammed Emin”Elmevehib Elsermediyye” adlı kitabında şöyle demekte” Nakşibendi tarikatına mensup büyük şeyhlerimizin inancı ve itikadı ehli sünnet vel cemaat itikadı olup yolları sahabelerin takip ettikleri yolun aynısıdır.Bu inanç doğrultusunda tarikat prensiplerinen en ufak bir ziyade veya noksanlık yapılmamıştır.” Yasin bin İbrahim Essenhuti şöyle diyor:” Bilmiş ol kiNakşibendi tarikatı sahabe-i kiramın tarikatı olup aslında aslında en ufak bir ziyade veya noksanlık yapılmamıştır.(El envarel kudsiyye) Şah-ı Nakşibendin yakınlarından olan Muhammed B(P)arsa “Faslul Hitap adlı kitapta şöyle demektedir:Şeyhimiz Şah-ı Nakşibend’in izlediği yol bütün tarikatların rehberi olup,onlarca tamamen kabul edilmiştir.Zira vefa sadakattır.Kur’an ve sünnetten ayrılmamış, bidat ve hurafelere itibar etmemiştir.(EL mevehibül sermediyye) Nakşibendî geleneği içinde üretilen çok sayıda eserin tetkiki,bu geleneğe mensup şeyhlerin temel gayretlerinin, tasavvufı öğreti ve pratiklerinin İslam’ın yasası olan Şeriat ile sürekli uyum içerisinde olduğunu bize göstermektedir. Siyasi ve sosyal faaliyet çağrıları onların bakış açısından böylece ehl-i sünnet içerisine oturtulmuş olmaktadır. Tasavvuf ile ehl-i sünnet itikadı arasındaki temel uygunluk, asırlar boyunca Şazelî, Halveti ve diğer pek çok tarikatlarca tarihlerinin belirli dönemlerinde cemaat tavrı olarak sergilenmiştir. 11 .yüzyılın meşhur âlim ve sufısi, Ebu Hamid Gazzali’nin de aralarında olduğu pek çok müslüman düşünür tarafından da altı çizilerek vurgu yapılır hale gelmiştir. Fakat hiç bir tarikat bu iki temel kaideye Nakşibendî şeyhlerinin gösterdiği tutarlılık ve süreklilikte vurgu yapmamıştır. NAKŞİBENDİLİK Itzchak Weism ann Seyr u sülûk yoluna giren bir sâlikin bu yoldaki önceliği, sağlam bir itikada sahip olmaktır. Bu ise en başta Allah’ın varlığının, zât ve sıfatlarının doğru bir şekilde bilinerek tasdik edilmesine, yani sahih bir tevhid inancına bağlıdır. Taşçı, Özcan, “Gümüşhanevî’de Kelam Tasavvuf Buluşması – Sulhu”, I. Uluslararası Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî Sempozyumu, 03-05 Ekim 2013, Gümüşhane, s.736-737.Nitekim bu durum Risâle-i Kuşeyrî’de şöyle ifade edilir: “Biliniz ki! Mutasavvıf imamlar işlerinin esasını sahih bir tevhid inancı üzerine bina etmişler ve inançlarını, onunla bidatlerden korumuşlardır… Onlar, itikadın ana konularını açık ve kati’ delillerle muhkemleştirmişlerdir… Ebu Muhammed el-Cerirî; ‘Her kim delilleriyle tevhid ilmine vakıf olmazsa ayağı kayar ve helak olur.’ demiştir.” el-Kuşeyrî, Ebu’l-Kasım Abdülkerim, er-Risâletu’l-Kuşeyriyye, Kahire, 1995, s.19-20. Dün akşam bilgisayarımda bir yazı buldum.Kimin yazdığını bilmiyorum.Büyük ihtimalle internetten indirdiğim bir yazı.Kelam ilminden bahsediyor.Yazılanlara yazdığına göre Kelam ilminin ilk ortaya çıkış zamanlarındaki kafa karışıklığı bu gün de aynen mevcut. Allah-ü Teala bizim için din olarak İslamı seçtiğini ve dinimizi kemale erdirdiğini buyururken bir takım insanların-ilmi kisveleri ne olursa olsun-müteşabih ayetler üzerinden meşhur olmak adına insanların akaidlerini tehlikeye atmaları kabul edilecek bir şey değil. Aynı kişiler bir takım kişilerin yanlışları üzerinden Ehli Sünnet inancının hizmetindeki tarikat ve cemaatlere saldırmaları inanın bana İYİ NİYETLİ DEĞİL. Tasavvuf/Tarikat yaşanarak öğrenilir.İlim Allah-ü Teala(cc)nın katındadır çok az bir kısmı da insanlara verilmiştir.Allah-ü Teala(cc) bizleri kendisine kulluk etmemiz için yaratmıştır.İster kabul et ister etme KULSUN. İtaat edersen bilmediğin hususlarda mazursun.Bilerek isyan eder başkalarını da isyana teşvik edersen KAFİRSİN! Sorularım kerameti kendinden menkul akademik kariyer sahiplerinedir: -Kul olmak,kulluğu kabullenmek bu kadar zor mudur? -Resulullah Efendimize(sav) ümmet olmak çok mu zordur? -Her şeyi bilmek zorunda mısınız?Bilmiyorum demek çok mu zordur? -İslam’da önemli olan çok bilmek midir?İtaat eden sadık Mü'min olmak mıdır? -Eski Ulema ve Mutasavvıfları karaladığınız zaman başınız göğe mi erecek? -Alim? olduğunuz için ağzınızdan çıkanları kontrol edemediğiniz belli,sizin yüzünüzden akaidi tehlikeye giren insanların vebalini nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz?(Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana «İnkâr et» der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, der. Haşr 16) -Bu gidişin sonu önce-Allah Korusun-Peygamber Efendimizi ardından Kur'anı Kerim'i tartışmaya açarak kafanızdan din uydurup Peygamberliğinizi ilan etmek midir?(Hadis düşmanlarından biri Amerika'daki 19 cu sahte peygamberi ölünce melanetlerine burada devam ediyor) Alemlerin Rabbi olan Allah tan korkarım.Sizden uzağım.Herkes hakkını helal etsin. Tasavvuf, dinimizi ayrı bir sevinç içerisinde uygulamayı hedeflemiştir. Tasavvufun en büyük sermayesi de elbette ki ilâhî muhabbettir. Tasavvuf terbiyesi muhabbet, ihlâs ve teslimiyete dayanmaktadır. Zaten İlâhî aşk ve edeb olmadan tasavvuf yoluna girilemez. Tasavvuf, ancak kalp ile yol alır. Kalp temiz olmadan maneviyatın da tadına erilmez. Kalplerin doktorları olan kâmil mürşitler, amel etmek de dört hak olan mezhepten birine bağlıdırlar. İnanç olarak ise, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaate göre hareket ederler. Maneviyattaki terbiyeye gelince ârif zatlar, bu hususla değişik ve çeşitli meşrepleri tercih ettiler. Kalbin manevi olan hastalıklarından, dünya sevgisinden ve nefsin esaretinden kurtulması için Kur’an ve de Sünnetin anlattığı usulleri, tasvip ettiği prensipleri, teşvik ettiği edepleri meydana çıkardılar. Kur’an ve Sünnetin işaret ettiklerinden yola çıkarak, çeşitli metodlar geliştirdiler. Bu terbiyenin bizzat öğretildiği yer ve müesseseler yaptılar. Bu şekilde dinimizin başka ilimlerinde olduğu gibi, mânevî terbiye alanında da çok yollar meydana geldi. Tüm anlatılan bu yollarla ulaşılmak istenen yer, kalbin ıslâhı ve dinimizin asıl anlamıyla yaşanmasıdır. Efendimizin (s.a.v) en önemli görevi kalbi küfür, Allaha ortak koşma, isyan ve gafletten temizleyip, insanı ihsan makamında kulluğa ulaştırmaktır. Tasavvuf yolunun da hedeflediği konu budur. İmam Rabbânî (k.s.) tasavvuf terbiyesini bizlere şöyle ifâde etmiştir. “Tasavvuf ve hakikat menzillerini aşıp geçmekten maksad;rızâ makâmı için gerekli olan ihlâsın tahsilidir, başka şey değildir.” “Bu yola girmekten maksat, hakiki imâna ulaşıp, ilâhî emir ve hükümleri muhabbetle uygulamaktır.”(İslam Alimi.com sitesinden alıntı) Ehl-i Sünnet tasavvufuna saldıranlar aslında Nakşibendi tarikatına saldırmaktadırlar. Çünkü Nakşibendi tarikatı yüz yıllardır Ehl-i Sünnet inancının kalesi durumundadır.Bu yüzden saldırıların doğrudan hedefi durumundadır.28/09/2018
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |