Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
Gerçekler sıkıştırırsa ruhunu; hayal kurmak yabancılaşır, korkutursa en cesaretli yanını; renklerin saçılmasını bekleme rüyalarına. Avucuna sevgiler iliştirmelisin yağmur hassasiyetinde. Kuş cıvıltısının cilvesiyle ahenklik bürümeli saçlarını. Kâinat; tüm şahaneliğiyle nakış-nakış işlenmeli gönlüne. Kalkmalısın ve bir kenara itilen düşleri bugünden toparlamalısın. Anla, geleceğin geçmişi, ve geçmişin geleceği yaşanmakta hep. Sadece ‘şimdi’ de kalp atışlarının soluğu. Söylemeli dudakların, eşlik etmeli saniyelerin bestesine. Güller intihara sürüklenmemeli, gülümsemelisin. Bazen gerçeklerden kaçmayı gerek duyarda istersen, buda senin görüşün ve gerçeğindir. Hayalsiz durulmaz, gerçekler bilinmeli. Ne kadar sıkarsa sıksın gerçekler seni, bil ki hayal kurmakta hayatın bir gerçeğidir. Dost diyorum; dostluk paylaşmak ister, çaba ister. Çaba göster ki duyguların sahteliğe bulaşmasın. Her şeye rağmen dost bulmaya değil, dost olmaya çalış. Verdiklerinin sana geri dönmesini bekleyebilirsin ama istemek alışveriştir. Dostlukta, karşılığını almaktan çok, karşılıksız vermek kişiyi yüceltir. Ve sana “dost” diyen insanı, seni dostluğa lâyık gören insanı, dostluğunla karşıla. En ihtiyacın olduğu anda kimse yoksa yanında, düşüncelerin kalabalıkken yapayalnız bulduysan içinde kendini; zorlar seni hayat eğer yaşamayı benimsemezsen sevimli. Elini tutmaya niyetleri yok, değer verdiğin insanlar bakarsın ki kaybolmuşlar. Olsun! Varsın senin yokların, onların varlıkları olsun. Yanıltıcı değerlerin bahsi sarsmasın seni. Sen-sen ol, bildiğin bir insan hakkında, başka biri, iyi yada kötü değerlendirme yaparsa, asla bunu göz önünde bulundurarak düşüncelerini değiştirme. Şayet; bildiğin insanı o kişi daha iyi tanımıyor ve o kişiyi, bildiğin insandan daha iyi bilmiyorsan. Doğru karalarında emin olduğun kadar tutumlu ol! Asla taviz verme ki, dayandığın hakikatin güçlülüğü seni korusun. Düşman, düşman olmalı ki; düşmanı alt edebilmeli. Dertleşmenin dert olduğunu görmek, çok zor gelse de sana, bunda kimseyi suçlamayasın. Biliyorum. Pek dinlemez oldu bazıları birilerini. Nasılda çevresindekilerini gözetmeyip, televizyon başında; filmlerde ki ve dizilerde ki sorunları tahlil etmekten, onlarla sevinip onlarla ağlamaktan geçit kalmıyor esas hayata. Nasılda yakınken önemsizleşiyor da yakınlarımız, kalpsiz kutudaki gösteri önemli oluyor. Benzeme bunun gibilere, duygularını yıpratma. ‘Beraberlik tercihini, geçici kavrama saplayıp özünü terk etmiş’ değildir bunun adı. Bunun adı: ‘özünden ayrılma’. Ayna gibi işle, onları söyle onlara. Bilmem, kendileri; kendi sözlerinin anlam kazanmasını istedikleri derecede anlamlandıracaklar mıdır sözlerini? Yeri geldiğinde kendini kanıtla. Paylaşmanın değerini, sen onları dinlediğinde anlayacaklardır. Ve, derdini anlattığında, seni zayıf düşüren cümleler kurmuş insanlar gibi olma derdini dinlediğin kişiye. Gördüğün sancıları hissedemez olman, kendi acını üstün görmendendir. Bırak dostum. Seni perişan ettiğine inandığın acıları üstün tutmaktan vazgeç. ‘Keşke’ pişmanlığının fayda etmediğini ispatlayan örnekler bul ısrarla. Diyorsun ki; “ah bir çocuk olsam” çare mi?, her çocuk büyüyecektir. Hem, seni görüp de mırıldananları düşün iyice, “senin yaşında olsak şimdi”. Gece olunca, kuytu sessizlikte ağlamak yanaşır belki gözlerine. Gündüzün mendili olur gece o an, yetişir gözyaşlarına ve rahatlarsın. Sen ağlasan da biriciğim, sakın hiç ağlatan olma. Gecenin soğukluğu; yalnızlık adına üşütürse narin bedenini, kimseye ses etme yinede. Her zaman olduğu gibi karşına al kendini. En samimi halinle dertleş, konuş iç sesinle. Ağlatan hislerin, dişlerinle tutuşunca etle kemik gibi, sıkma kendini. Gidişler olurda gelişler tükenir mi sandın? Ve desinler sana “deli”. Boş ver! Üzülmek çare etseydi, büyük yıkımlar yaşamazdı insan. Suskunluğu devşiren gece doruğa erince sînende, hüznü çırpınca hazan mevsimi; tenini ay ışığının nefesi ısıtsın. Yükleme her sıkıntıyı bedenine, içine atma kederleri. Biriktikçe kuvvetlenir acılar, büyüdükçe arsızlaşır. Sonra ansızın çıkar karşına. Telafisi güç hatalarla savaşmak zorunda kalırsın. Yılma! Özgür olma vakti gelince renklerin, salıver dualarını geceye. Ardından sessizliği kucakla sımsıkı, sessizliği. Tek kalsan da yollarda bir başına, uykusuzluk uyumama inadını yense de; yenilmek en güzel rüyan olsun senin. Mühim olan yüreğindir dostum. Aslolan, hayatı nasıl bildiğindir. Yıldızları ve yakamozları, nilüferleri ve kardelenleri, denizleri ve martıları sakla ruhuna. Ve hayatı, kötümserlikten kurtaran gülümsemeyi ve gülleri, sana sevgisini sunmuş beni ve seni mutlu etmeye gönüllü daha niceleri...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Belkıs TUNÇAY, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |