Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
Sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar, aklımıza gelebilecek tüm semtlerde ki insanları birbirine bağlayan bir ağ kurulmuş şehrin caddelerinde. Otobüs durakları , tercihli yolları , tek biletli veya çift biletli olan güzergahları , Yeşil çevre dostu veya kırmızı tabiat düşmanı araçları ile “en güvenilir” ve “en ucuz” ulaşımın kaynağı olan İETT. İstanbul’da yaşamak bir sanattır. Her hizmetin ayrı bir alt yapısı , kendi kendine oluşturduğu bir kültürü vardır. Ulaşımda bunlardan biri. Eğer şehir dışından geldiyseniz hangi otobüse nereden bineceğinize dair ipuçlarını kovalamak durumundasınızdır. Hadi durağı buldunuz , bu seferde hangi kuyruğun aslında sizin binmeniz gereken araca ait olduğunu sırada ki her bireye ayrı ayrı sorup teyit almanız gerekir. Sırayı da buldunuz , şimdi iş otobüse binmek için kullanacağınız bilet şeklini kestirebilmek. Eğer kısa süreli kalacaksanız bilet alacaksınız. Biletinizin sahte olmadığına emin olacaksınız. Fakat en az 2 bilet alacaksınız ki hat çift biletli ise yaya kalmayın. Bu arada ÖHO ( Özel Halk Otobüsü) gelmesin diye dua edeceksiniz çünkü bilete harcadığınız para havaya gidecek ve siz para vermek zorunda kalacaksınız. Otobüse bindiniz mutlaka arkaya ilerleyeceksiniz çünkü aracın duvarında yazan Ayakta yolcu sayısı tamamen hikaye. İlerleyip solunuzda duran kişiyle kalça kalçaya duracaksınız ki sağ tarafınıza bir başkası sokulup tutunma ve nefes alabilme stratejisi geliştirebilsin. Zira belediye veya halk hiç fark etmez şoför oturduğu yerden mutlaka seslenecektir “ İlerleyelim Beyler...”. İlerlemesi gereken beyler , bayanların ensesinde bıraktıkları nefret duygusunu hiç ciddiye almazlar nasılsa. Şoför tekrar seslenir mutlaka “ Hadi beyler ,son iki kişi kaldı , onları da alalım gidelim artık...” Birinin kolu camdan , diğerinin bacağı kapıdan çıkar ama önemli olan aracın içine bir ayağı basabilmektir nasıl olsa. İstanbul ahalisine sınırsız hizmeti ilke edinmiş otobüs şoförlerimiz arada ezilen çocuklardan değil , durakta kalan yolculardan sorumludur sadece. Bu arada eğer bir kamyon patates taşısaydı ne güzel istifleyip en çok yükü taşırdı onun hayalini kurmaktadır muhtemelen. Taşıdığı şey hayvan bile olsa durmadan bağırıp şikayetini belli ederdi ama İstanbul’un nezih insanı asla şikayet etmez. Herkes birbirinin derdini anlar , sessizliği ilke edinmiştir. En çok bir iki kişi söylenir onlara da insan olduğunun bile farkında olmayan diğer yolculardan tepki gelir “ Ya kardeşim herkes işe gidiyor , rahatını düşünüyorsan taksiye binecektin!” Sonrası ineceğin durağı kestirebilmek tabii. Ve bu savaş alanından kurtulmak için ezdiğin ayakları , devirdiğin insanları ciddiye almadan ineceğin kapıya kadar durağa gelmeden ilerleyebilmiş olman gerekir. Diyelim ki durağa gelmeden kapıya ulaştın , düğmeye basıp şoföre inecek var sinyalini yolladın. Araç durdu ve kapı açıldı. İşin en zor kısmı orta ve arka kapılardan bilet kullanmadan araca binme hastalığına takılmış insan ordusu ile boğuşacaksın bu seferde. Çünkü senin inmeye çalıştığın arabaya senden en az 10 kat fazla insan binmemesi gereken kapıdan binecektir. En önde ki halk dostu şoför sesini bile çıkarmayacaktır , ne olsa yurdum insanı bindikten sonra biletini yollayacaktır elden ele en öne. Gene derin bir sessizlik vardır zaten , bu yol yüzsüzü insan görünümlü hayvanlara kimse ses çıkarmaz , her bilete verdiği 1.000.000TL ( bir milyon Türk lirası) nin sorumluluğunu bu yüzsüzlere yüklemez bile. Aşağı inmeyi başardıysanız yapacağınız ilk iş ceplerinizi ve çantanızı kontrol etmek olmalıdır. Gerçi bu eylem sadece neyinizi çaldırdığınızı en erken şekilde tespit etmenize yaracaktır sadece, faili bulmak ne mümkün. Bunlar şehrin rutini artık , kanıksamışız yada şu meşhur testte ki köpekçikler gibi eğitilmiş ve koşullanmışız. Fakat son yıllarda bir çok değişim yaşanıyor bu kurumumuzun hizmetlerinde. Artık akıllı bilet var namı diğer Akbil. İstediğin kadar kontör alıyorsun basıp geçiyorsun. Üstelik biletten yüzbin TL daha ucuza. Yada Aylık olanından alıyorsun ve veriyorsun Altmış Milyon TL , hesapsızca biniyorsun belediyelere. Öğrenci isen daha şanslısın çünkü indirimin var. Yaşanan diğer değişimlerden bir diğeri de belediye otobüslerinin şoförün kimliğine ayak uydurmaya başlaması. Amcanın bir tanesi kenarları oyalı havluyu koymuş ön panelin üzerine , diğeri plastik çiçek ve Maşallah asmış camın önüne. Bir başkası kurt kafası ve MHP armaları ile donatmış arabasını. Bıyıklarını sağa sola çekiştirirken armaları okşamaktan keyif almakta. Başka biri ise portatif teybinden tüm yolculara arabesk kültürü aşılıyor. Minibüs kültürü dediğimiz türden yazıların bu devlet araçlarının sağına soluna serpiştirilmesi de yakındır. Söylemedi demeyin. Araştırdım , sordum soruşturdum ve şoför amcalardan şu yanıtı aldım. “ Araçlar üzerimize zimmetli , mesela bu araç 2 kişiye zimmetli , hafta sonralı biz izindeyken ancak gerek olursa başkasına veriyorlar. Bizde elimizden geldiğince güzelleştirdik “ diyorlar. Helal olsun. Soruyorum “ Peki yasak değil mi?” cevaplanıyorum akabinde , “ Yok canım , ne yasağı. Bizden başka kim biniyor ki...” E haklılar , halk patates gibi olduğuna göre şoförlerden başka binen birileri geçekten yok. Hadi bunu da geçtik , birde şimdi Hizmette sınır tanımayan şoförlerimizin yan sanayi dedikleri bir uğraşıları var. Bu uğraşı öncelikle sadece bilet veya akbil geçen Çift katlı otobüslerde başladı ve sonradan bir akım halini alarak şehre yayıldı. Yolcu araca binice “Ağabey biletim yok , sonra ki duraktan alıp atsam olur mu?” diye sorardı. Şoför şöyle bir bakıp , “ yolculara sor bakalım , belki fazla bileti olan vardır” derdi. Artık demiyor. “Al bende akbil var , bunu kullan” diyor yolcunun işini görüyor ve aldığı tam bilet parasını cebe atıyor. Eğer tek biletse yolcu başına 100.000Tl , çift biletse 2 katı karda yani beyimiz. İlk gördüğümde aptallaştım birkaç şoföre terslik yaptım ama nafile. Ben patates olmalıyım ya ne lafım duyuldu ne uyarım ciddiye alındı. Artık yolcu bilet falan kullanmıyor zaten , araca binip şoföre direk soruyor ” Sende akbil var mı?”.Memleketimim bilinçli insanı tam destek halinde yani. Bu kadar bilinçsiz ve seviyesiz bir toplum olur mu sorusunun cevabı ne yazık ki ortada. Bu ülkenin memuru işini biliyor nitekim. Çanak tutan patateslerin bir suçu yok tabii. Hız sınırı nedir bilmeyen , Türkçe konuşamayan , karşısında ki yolcuya patatesten beter muamele eden şoförlerden bahsetmeye bile gerek yok bu arada. Nasıl olsa hizmet bir işi yapmak demek. En iyi şekilde yapmaya gerek yok. Sonuçta adamın harcadığı 10 saat mesai yeterli maaşını anında almasına. Beyaz masa falan hikaye yani. Uyanın İstanbullular.... daha doğrusu uyanın İstanbul’da yaşayanlar! Ve hatta yurdum insanı, kendine gel artık ! Yoksa sen patates çuvalı olmaya devam edeceksin ve bir tava kızgın yağ hakkından gelecek haberin yok. Şimdilik sadece kabukların soyulmuşken kurtar kendini. Sen kendine saygı duymaz ve insanca yaşamak istemezsen kim sana insan muamelesi yapar ki?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Simten K. Ataç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |