..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Arzu Menteşeoğlu




22 Eylül 2003
Günlük-giriş  
giriş

Arzu Menteşeoğlu


Bu; "kendini gerçekleştirmeye adanmış" sıradan birinin öyküsüdür. Sizden farklı birisinin, kendinin farkında olabildiği kadar dürüstlükle yansıtılmış ruh dehlizlerinde gezineceksiniz. ...


:AIDJ:
GÜNLÜK

                         GİRİŞ

     Uzun süredir yazmayı tasarladığım anlatım bu. Yıllardır ara ara çalışıyorum. Bazı dönemler yoğunlaşan, başka hiçbir şey düşünmemecesine uğraştığım, sadece masa başında değil, kafamın içinde de evirip çevirip durduğum, uğrunda ruhumu dürtükleyip, çıkanlara katlandığım, çoğu zaman da içimden çıkanları aktararak rahatladığım için bir tür minnet duyduğum anlatım bu.

     Yazmaya ilk kendim için başladım, en azından iç hesaplaşmalarımı somutlaştırmaya. Her ne kadar kendiniz için yazıyor da olsanız, yazının doğasında olması gereken bütünlük her şeyin içinizdekine en yakın olarak yansıtılabilmesini güçleştiriyor. Ortaya çıkanlar, her ne kadar iyi ifadeler ve kendi bütünlüğü içinde hoşa giden şeyler de olsa, amaç; içimi tüm duygu ve düşüncelerimi en azından çıkış noktalarını somutlaştırmak olunca kağıt üzerinde gördüklerim yetersiz.

     Bu uğurda çok şeyi göze aldım. Hoşlanılmamayı, aptal ya da zayıf görünmeyi, hüzün denizinde gereksiz yere boğuluyor denilmeyi... Açıkçası ne düşünüleceğini önemsemiyorum. Kendimi beğendirmek gibi bir kaygım yok. Tek derdim, kendimi en azından bir parçamı gerçeğe en uygun haliyle elimde tutmak. Kendim için yazıyorum ben, sadece kendim için.

     Düşüncelerle uğraşmak, ya da hayal alemlerinde dolaşmak şu anda yapmaya çalıştığım şeyden daha kolay. Onların bir mantığı olur, düşünceleri akılla oluşturur, mantık zincirlerine bağlar, kelimelerin yardımıyla somutlaştırırsınız. Üstelik birileri onları eleştirdiğinde ya da fikrini söylediğinde sizin de söyleyecekleriniz vardır. Karşınızdakinin nereye kadar isabetle olduğunu tartabilecek çıkış noktalarınız vardır. Hayal dünyasından somutlaşan hikayeler, masallar, öyküler de öyle...

     Ama kendini yazmak.... Kendinden bahsetmek dünyanın en zor şeyi. Herşeyden önce nereye kadar tarafsız olabildiğinizden her zaman şüphe duyarsınız. Bu tür bir endişe, dürüstlükte saplantıya varıyorsa, dürüstlük adına kendinizi hırpalamanız ve haksızlık etme olasılığı da yüksek. Asla emin olamazsınız... maziden çıkardıklarınızın sizin yeni perspektifinizde değişime uğrayıp uğramadığından... görebildiğiniz yolları birbirine eklerken tutarlı olmak adına farklı bir harita çizip çizmediğinizden... Diğer büyük bir sorun da içlerine dikkat kesilen insanların tüm iç seslenmelerin farkına varmış olmaları sorunu. Bunun nesi kötü diyeceksiniz, birbiriyle alakasız yaklaşımların her biri cazip ve akla uygun geliyorsa... her şeyin bir açıklaması varsa, her ses kendi içinde tutarlıysa... içinden çıkılması güç, acınacak bir durum.

     'Anlatım'ı defalarca yazdım. Mutlaka yazmam ve mümkün olan en iyi şekilde ifade etmem gerekiyordu çünkü. Böyle bir şeyi tekrar göze alabilirmiyim bilemiyorum ve 'anlatım' bittiğinde içimde hiç bir ukde kalsın istemiyorum. O nedenle tüm tutarsızlıklarıyla barışık bir yapıt olmalıydı bu. İlk tekrarlar, paragraflar arası transferler yaparak istediğim biçimi tutturmaya çalışmakla geçti. Gözlerim kıpkırmızı olana kadar bilgisayarın başında o paragraf senin bu paragraf benim, onu al ordan buraya.. tarzında uğraşıp durdum. Herbir cümleye karşı garip bir tutuculuğum vardı.

     Yazma işini ciddiye alanların ilk dönemleri karşılaştıkları bir sorundur bu. Ancak ne zaman ki yazmak amaç olmaktan çıkıyor, ifade gerçekten ön plana geçiyor ve yazının bütünü, tek tek cümlelerden daha önemli oluyor o zaman çöpü boylaması gereken cümlelere kurtuluş yok. Bazen da tüm bir metin yeniden yazılmalıdır.

     Yaşadıklarımın gözlerden ırak iç boyutuna yazmak üzere bakmak, farklı boyutta farklı bir farkındalık sunuyor. Beyaz sayfa başına geçtiğinizde herşey çoğunlukla salt bir gözlem haline geliveriyor. Belki başkasına rahatlıkla ifade etmeye çekineceğiniz şeyler, duygulardan süzülüp, insanca olduğu için kabul edilebilir noktaya tırmanıyor. Uğraşım en derin terapilerin yapamıyacağı rahatlama ve kendine daha dürüst yaklaşımları sunuyor. Bu tip bir farkındalık, nasıl desem; daha edebi bir yaşam sunuyor. Başkasına aktarılmaya bile değer bulmayacağınız olaylar... boyut değiştiriyor. Yıpratıcı ve zarar vermesi olası duygusal çalkalanmalar içe işleyemiyor, sadece gözlem olarak kalıyor.

Sanat bireyin kendini ifade edişidir. Bir yönetmenin ifade tarzı, görüntülerin dilidir. Bir modacının ifade tarzı stilidir, ressamınki ise renklerin dilidir. Benim ifade tarzım da sözcüklerin dili. Sanatçı; resimde tonlarda ve resmetmeyi seçtiği konuda, müzikte ritimde ve yorumda, dekorasyonda tarzda gizlidir. Bir dili iyi konuşamadığınızda, iyi konuşmanın ve o dilin eğitimini görmüş olmanın da ötesinde, o dil sizin için yürümek kadar doğal, keyif veren ve sanki kendiliğinden bir ifade biçimi, bir iç ses değilse, sözcüklerin dili, kendinizi dışa vurma tarzınız olamaz.

Bakmayı bilen için, ortada olan, eser değil, onu ortaya çıkartandır. Yazmayı seçenler, roman, hikaye, şiir, makale, hatta bir eleştiride bile kendilerini yazıyorlardır. Satırlarda yazarın hayata bakışını zaten buluruz, fakat; sadece gerçek okuyucular, yazarın satır aralarına saklanmış; zevkini, karakterini, espri anlayışını, hatıralarını, eğilimlerini görebilirler.


     Bu; "kendini gerçekleştirmeye adanmış" sıradan birinin öyküsüdür. Sizden farklı birisinin, kendinin farkında olabildiği kadar dürüstlükle yansıtılmış ruh dehlizlerinde gezineceksiniz. Başkalarına aktarılmaya değer bir şey varsa, onun da kendi öz bilgimiz olduğuna inanıyorum. Niyetim akıl vermek ya da yol göstermek değil. Eğer çıkış noktam bu olsaydı daha saygıdeğer bir şey yapmış olurdum. Oysa ben kendim için, -kendime borçlu olduğumu düşündüğüm için- kendimden bahsettim. Yüce olduğu söylenebilecek tek bir amacım olabilir, şimdi veya bir zamanlar, benim kadar yalnızlık çekmiş birilerine varlığımı gösterme isteği. Kendi dehlizlerinde bir an olsun kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak. İnsanoğlunun acınası yalnızlığını paylaşabilmeyi, yeryüzünde kendini yapayalnız hisseden, benzerlerinin varlığını bilmeye ihtiyaç duyan birine "Bak ben buradayım." mesajı ulaştırabilmeyi istiyorum. "Yeryüzünde tüm bana benzemeyenler! İşte bakın ben de böyleyim."

Apayrı olmamıza rağmen, benzer duygu ve düşünce zincirleriyle yol aldığımız doğru. Bu da kendini çözmeye -daha doğru bir ifadeyle, kendini bulmaya- çalışan birey için başlangıç noktası olabilir. 'Başkalarının derinliklerini bilmek, bana kendimi tanımamda yardımcı olacaktır' düşüncesi, benim de başkaları için kendimi tanıtmam fikrini oluşturdu kafamda. Neyin ne olduğunu anlayamadığım, olup bitenlere mana veremediğim, yabancı bir dünyada yapayalnız hissettiğim dönemlerde, şu anda başkalarına söyleyebileceğim şeyleri bana söyleyecek birilerine duyduğum gereksinim, ‘anlatı’mın oluşturulması için ilk dürtü oldu. Kendimden bahsettim, seçilmiş her kelimede ben varım. Ayna olmak ve benden yansıyanları ortaya koymak istiyorum. Aktarmaya çalıştığım süreçler asla, burada yazıldığı şekliyle birbirinden kesin çizgilerle ayrılan nitelikte değildir. Yaşanırken içiçe geçmiş durumdaydı, ancak yazılırken daha iyi ifade etmenin bir yolunu bulamıyorum.

Dört yılımı klinik depresyon belirtileriyle geçirdim. Uykusuzluk ya da aşırı uyku, iştahsızlık, çevreye ilgisizlik ve tepkisizlik, durgunluk, öğrenmede yavaşlama ile karakterize klinik depresyondan bahsediyorum. Bunun bir yılı cidden ağır olan bir dönemdi, ancak tüm dört yılı da günlük hayatımı normal olarak sürdürmeye çalışarak geçirdim.

     "Yaşadıklarımdan çok şey öğrendim." diyebilmeyi ne kadar isterdim. Ne yazık ki öyle olmadı. Hayattan almam gereken dersi alamamış olmalıyım ki süreç devam ediyor. Yaşadıklarım kronikleşti. Dönem dönem alevlenmeler içinde hep aynı döngüdeyim sanki.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Günlük - 9
Günlük12
Günlük - 5
Günlük - 7
Zara'nın Dünyası
Günlük - 6
Günlük 11
Günlük - 8
Günlük - 10
Zara'nın Dünyası - 1

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatın Anlamı [Şiir]
Ölüden Mektup Var [Öykü]
Resme Hapsolan Adam [Öykü]
Özlem [Öykü]
Dön Mehmet [Öykü]
Gerçek Miydi? Rüya Sanmıştım [Öykü]
Melek İnsanlar [Öykü]
Hayran [Öykü]
Labirent - Kayboldum! - [Öykü]
Sadece Bir Gazete İlanı [Öykü]


Arzu Menteşeoğlu kimdir?

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana ATAOL BEHRAMOGLU

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.