Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb |
|
||||||||||
|
Ömer Akşahan Tunceli Anadolu Öğretmen Lisesi Günlüğü Okulu ilk gördüğümde gerçekten şaşırmıştım. Okul Milli Eğitim Bakanlığının normlarına uymuyordu. Ancak tabelada Tunceli Anadolu Öğretmen Lisesi yazıyordu. İlk görüştüğüm yetkiliye sorduğumda düşüncemin doğru olduğunu anladım. Okul, Sağlık Bakanlığı tarafından Sağlık Meslek Lisesi amacıyla yaptırılmış, daha sonra da Milli Eğitim Bakanlığına devredilmişti. Akşam etüd sonrası öğrencilerle buluşacağım salonsa, bir okul için gerçekten olması gerekenden fazlaydı. Kim bilir doğru olan da buydu. Okulda kız öğrenciler yatılı kalıyordu. Onları yatağa şiirlerimle uğurlayacaktım. Benim için olduğu kadar, onlar için de farklı bir deneyim olacaktı. Doğrusu heyecanlıydım. Elime mikrofonu aldığımda ilk aklıma gelen, benim de bir zamanlar onlar gibi bir öğretmen okullu oluşumdu. Geçirdiğim bir çok acı ve tatlı anı vardı. Bu anılarımdan biriyle söze başlamak gerektiğine karar verdim. Öğretmen Okuluna girdiğim ilk yılımdı. Oturduğumuz bucakla okulun bulunduğu kent arası 45 km. idi. Onbeş günde bir eve gidiyor ve annemin elime sıkıştırdığı küçük cep harçlığını alarak geri dönüyordum. Biliyordum ki, babamın ölümüyle başlayan büyük sıkıntı annemi olduğu kadar ailemizi de üzüyordu. Annem babamın kuruyemiş sergisini haftada bir Cuma günleri açmaya devam ediyordu. Babam geriye hiçbir sosyal güvence bırakmamıştı. Annemim bu olağanüstü çabaları olmasa ne yapardım bilmem. O gün, dersler bitmiş, gündüzlü arkadaşlar gitmiş, geride sınıfta birkaç yatılı arkadaş kalmıştık. Ben en arka sıradaydım. Bir an içimden ağlamak geldi, başladım ağlamaya. Bir arkadaşım hemen yanıma gelerek, “Ömer, seni üzen bir şey mi yaptık ki, ağlıyorsun?”dedi. Ben de,”Yok, sizinle ilgili değil, öyle içimden geldi, sağol.”diye karşılık verdim. Ağlamam geçmişti. Bir süre sonra başka bir konuda arkadaşımla sohbete dalmışken, içeriye başka sınıftan bir arkadaş girdi. “Ömer seni idareden Abdurrahman Bey çağırıyor.”dedi. Bu kişi okulumuzun mutemediydi. Aileler çocuklarına PTT kanalıyla harçlık yollardı. Bu paraların dağıtımını ise bu ciddi suratlı memur yapıyordu. Bense o güne kadar bu yoldan hiç para almamıştım. Şaşırdım. Kalktım, hemen gittim. Abdurrahman Bey, ”Oğlum annen 50 Lira yollamış, al, buyur.”demez mi! Kimseye anlatamadığım ve ağlayarak içime gömdüğüm parasızlığıma kınalı saçlı annem yine hızır gibi yetişmişti... Şu an, yine bu anımı yazarken gözlerimin yaşardığını beyaz cam görebiliyor ancak. O gün de, şimdi olduğu gibi gözyaşımı tutamadım. Sözlerim boğuk boğuk çıkar oldu. Ve bu sahne karşısında, gözlerinin içi gülen pırıl pırıl kızlarımız da benimle birlikte ağlamaya koyuldu. Salonda esen yoğun duygu rüzgârı hepimizi sevgili annelerimize aldı götürdü. İnanılmaz bir yoğunluk yaşanıyordu; “Ömer, şimdi tam sırası, “ana” şiirini oku.”dedim. ana nasıl okumalı bu şiiri sana tahta kapı demir eldiven sırlarımı çalan asma yediveren sendin değil mi? fiskos yarası ellerin gül kurusu yanağın çağla çiçeği gözlerin ve okumaz yazmaz dillerin kalkıp yüzüme gülmeli anlamasa da şiirimi beni okutmuş ya o yeter besbelli nasıl okumalı bu şiiri sana gelsen yanıma kınalı saçlarınla yokluğun bir içimde yanar durur bak ana! ömer akşahan Hayatında hiç okul yüzü görmemiş bir ananın 14.cü çocuğunu okutma çabası, Anadolu’da tanık olacağımız sayısız örneklerden yalnızca bir tanesiydi. O örnek çabanın büyük bir özveriyle yetiştirdiği örnek, Ömer; şimdi karşısında kendini dinlemeye gelmiş onca gence, şiir ve anılarıyla onları bir duygu seline tutabiliyordu. Oysa yine aynı Ömer, Öğretmen Okulu yıllarında edebiyat öğretmenini utandırmış, Namık Kemal’in yaşamını anlatan düz yazıyı heyecandan şiir gibi okumuştu. Nereden nereye dedi, içinden. Şiir dinletisi ne kadar sürdü, doğrusu bilmiyordum. Öğrencilerden gelen yoğun soruların ardı arkası kesilmiyordu. Bu sorulara tüm içtenliğimle yanıtlamaya çalışıyordum. Bu atmosfer içinde kızlar da zamanı unutmuş gibiydiler. Salondan ayrılmak istemiyorlardı. Fakat nöbetçi bayan öğretmen yüzüme kötü kötü bakmaya başlayınca, gençlere ertesi gün görüşme sözü vererek okuldan ayrılmak zorunda kalmıştım. O güzel ve içtenlikli öğrencilerle bir gün yine karşılaşmak umudu içimde hâlâ tütüyor... 09.11. 2003 / Antalya, Ö. Akşahan
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |