Pek çok doktorun yardımı ile ölüyorum. -Büyük İskender |
|
||||||||||
|
Birden bir pencere açılıyor da bir rüzgar esiyor sanki. Tıpkı öyle bir ezgi başlıyor: 'Serin !. Ve sanki yara sızısı gibi de aynı zamanda… Musluğu kapatıp, ara veriyorum bulaşık yıkamaya. Çıt çıkarmadan öylece kalıyorum lavaboya yığılmış tabak-çanakların önünde… Bir tek radyodan gelen müzik var şimdi mutfakta, bir de ben. Kırmızı beyaz çiçekli mutfak önlüğünü boynuna geçirmiş, kirli tabakların önünde öyle put gibi donup kalan ben! Biri beni görse kimbilir ne komiğimdir diye düşünüyorum. Hemen vazgeçiyorum komik görüntümle ilgilenmekten. Bu ezgi, bu notalar, bir akşamüstü esintisi gibi ellerimde, yüzümde, saçlarımda dolaşan bu “sol”ler, “fa”lar, “do diyez”ler .. bunlar tıpkı şu anki duygularım. Sanki karşımda başka bir ben, dile gelmiş : “aklını başına topla! “ diyor ve anlatıyor bir bir,,, O an ayaklarım kesiliyor yerden.. Bir kuş tüyü kadar hafifim bu ezgiyi dinlerken. Ağırlığım yok artık Geçmiş yok. Gelecek yok.. Masmavi gökyüzünde, bir o buluta, bir şu buluta doğru süzülüp, nazlana nazlana, döne döne uçuşan minicik bir tüyüm artık ben. Sonra birden, öfkeyle kabaran, kabardıkça beyaz beyaz köpüklenen bir okyanus dalgasına dönüşüyorum. Az sonra “şırraaak!” diye keskin kayalara çarpmaya hazırlanan bir dalga… Bak , şimdi de güz sonu, dalından yeni kopmuş da yere doğru düşmekte olan bir sonbahar yaprağıyım sanki. Ne yeşilim artık ne de henüz kahverengi... Aralarda bir yerlerde, kızılla kahve arası, tütün sarısı gibi yanık, kavruk rengim. Nasıl da hassasım, kırılganım!.. Ezginin tam ortasında, biraz geriden gelen şu mandolin sesi var ya, o çocukluğum benim. Ayak altında dolaşıp duran, saçları iki örgülü, dizleri hep yaralı, şaşkın... Hoplaya zıplaya yürüyen, büyüdüğünde de böyle mutlu olacağını, böyle koşulsuz sevileceğini sanan çocukluğum… İşte şu kemandaki do diyezler de “gitmelerim”. Uzak kentlere yolculuklarım…Özlemlerim.. “Sol” ler umutlarım. “Fa” lar kaygılarım…Tremolalar gençlik sancılarım… Şu iki nota arasındaki sessizlikler de pişmanlıklarım. Ezginin yara sızısı gibi acıtan, iğde kokusu gibi baş döndüren şu adagio bölümünde de hayallerim..sevdalarım... Hani bekler bekler de yaz başlarında deli gibi çiçeğe keser ya iğde ağaçları. Ve sihirli bir koku salar. Kaç sokak öteden kokuyu duyar, bu kadar yakınınızda bir iğde ağacı varmış da nasıl olup o güne dek farkına varmamışsınız, şaşarsınız. İşte iğde kokusu gibi , hem başımı döndürecek kadar keskin ve yakın , hem ulaşılamayacak kadar uzak ve uçuk hayallerim.. V e keman solosu : en önemli anlarda bir türlü sahne alamayan sözcüklerim… Cümleler ; ' kuramadığım!... Uykusuz kaldığım geceyarılarım! Sonlara doğru yükselen senfonik bölüm ; iyilik perim benim. Tepemden aşağı yıldız tozları serpiştiren sevdiklerim… Hepsi bir akşamüstü esintisi gibi.. Kaç sokak öteden gelen iğde kokusu gibi , dokundukça hala sızlayan bir yara gibi gelip geçiyor bu ezgiyle… Sanki bir ses diyor ki: ” Daha güçlü olmalısın! Daha güçlü ve derin ! Ancak o zaman hayatla baş edebilirsin!”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © S. Bekar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |