Bilen sever. -Leonardo da Vinci |
|
||||||||||
|
Müdür olarak işe yeni başlamasının verdiği acemiliği üzerinden atma çabaları gözden kaçmıyordu. Her gelenle dikkatli bir şekilde ilgileniyor, yardımcı olmak, problemini çözmek için var gücüyle meselenin üzerine gidiyordu. Kendi kendine söz vermişti. Herkese eşit davranacak, sıkıntıları gidermek için var gücüyle çalışacaktı. Burada olmasının temelinde bu yatıyordu. Faydalı olmak, faydalı olmak… Sıkıntıları bertaraf etmek. İşin aslı belediye, halkın işlerini görmek için vardı. Belediyenin bir müdürü olduğuna göre bu görev kendisi için de geçerliydi. Kesin kararlıydı. Hiçbir güç kendisini bu gayretli düşüncesinden alıkoymamalıydı. Kapıdan yaşlı bir adam girince ayağa kalktı. Yaşına hürmeten kapıya doğru yürüdü. Yaşlı adamın kirli paltosunun cepleri şişkindi. Sakalları bakımsız, sağa sola savrulmuştu. Kendi dış görüntüsüne uymayan gözleri vardı: ilerlemiş yaşına rağmen parlak, iri, yırtıcı… -Buyur amca! Diyerek masanın önündeki deri koltuğu gösterdi. Adam hiç yadırgamadan sanki daha önceden alışıkmış gibi tereddütsüz oturdu koltuğa. Odayı şöyle bir kolaçan etti. -Yeni başlamışsın, dedi. -Öyle amca. -Hayırlı olsun. -Allah razı olsun, sağ ol. -oğlum benim derdim var. Nasıl anlatsam bilmem ki! -Anlat amca. Biz burada sizin için var. -Anlatılacak gibi değil ki. Bütün sıkıntılar beni bulur, derken gözleri buğulandı, sesi titredi. Duygusallaşan müdür, onun rahatlaması için birkaç söz daha söyledi. -Çözeriz amcacığım, sen üzülme! Anlat. Yaşlı adam bir of çekti. Elinin dışıyla burnunu hafifçe oynadı. Bu arada gözleri müdürün yüzünden hiç ayrılmadı. Sanki bir cevap bekliyordu: -Görüyorsun dışarıyı. Buz gibi, donduruyor adamı. Evde yakacak hiçbir şeyim yok… Yiyecek yok… Doğru dürüst giyecek bir şeyim de yok… Yokluk… Yokluk… müdür duygularını gizlemek istercesine sordu: -Kimin kimsen yok mu? -Var. Keşke olmasaydı. Benimle hiç ilgilenmediler. Beni kapı dışarı ettiler… Müdür anlatılanları dinledikçe şaşkınlığı arttı. Adam o kadar içten konuşuyordu ki, etkisi altında kalmamak oldukça zordu. Evladı bunu nasıl yapardı? -Geçen kıştı: yakacağım kalmadı. Yardım edin, dedim. Beni kapı dışarı etmişti… müdür bey dayanamadı. Acıdığı yüzünden belli oluyordu: -Tamam amca senin işlerini hallederiz. Masanın gözünden çıkardığı belgeyi doldurmak için sorular sormaya başladı. -Adın-soyadın? -… Yaşlı adam bu konuyla ilgilenmiyordu. Duymazlıktan gelerek yardım talebini yineliyordu. -Amcacığım! Bu formu dolduracağız. Arkadaşlar gelip ihtiyaçlarını yerinde tespit edecekler. Ona göre yardımı yapacağız… yaşlı adam yine söylediklerini tekrar etti: -Siz bana para verin yeter. Ben alırım ihtiyaçlarımı. Bu arada kapıda dikilen birisi, ısrarla müdür beye işaret ederek dışarıya kadar çıkmasını istiyordu. Müdür bey, saygısızlık olacağını düşünerek: -Amca sen otur, ben hemen geliyorum, diyerek dışarı çıktı. Kendini çağıran aynı koridorda çalışan müdürlerden birisiydi. -Müdürüm! Bu adam kim bilir misin? -Hayır, bilmiyorum. -Bu here zaman aynısını yapar. Anlattıklarının hepsi yalan. Alışkanlık halline getirmiş. Her zaman aynı şeyleri söyler, bilesin diye seni çağırdım. Kusura bakma! -Estağfurullah. Öğrendiğim iyi oldu. Gerçekten inanmıştım. -Değme tiyatroculara taş çıkartır vallahi. -Baksana; nasıl inandım? -Ha! Sonra oldukça zengin. Apartmanları var. Kendi çocukları bu davranışlarına çok kızıyorlar, ama yapacakları bir şey yok. Bu işi hobi olarak yapıyor. -Teşekkür ederim, diyerek odaya tekrar girdi. Müdür beyin yüzündeki ifadeyi tahlil etmek çok güçtü. Kızgınlık mı desek? Yok, yok kendisinin çabuk kandırılmasının bozuntusu mu? Yada adamın oynadığı rolün gerçekçi olmasını verdiği buruk tebessüm mü? Gerçek olan şu ki: biraz önceki duygu yüklü konuşması kaybolmuş, rahatlamıştı. -Eee, amca ne istiyordun? Yaşlı adam bıkmadan bir kez daha tekrar etti daha önce söylediklerini. Müdür bey tekrar formu okumaya başladı: -Adresin? -… -Telefon? -… Duyduklarını söyleyip, sen de hiç utanma yok mu? Demeyi düşündü. Her şeye rağmen vazgeçti. İşi bir punduna getirmeyi düşündü. Tekrar ısrar etti: -Amca bir çayımı iç. İçin ısınır, hava soğuk. -Olmaz, dedi bir çırpıda. Devam etti: -Siz bana yardım edin yeter. Ben çay falan istemem. Müdürün tavır değişikliğini anlayan yaşlı adam, beklediğini bulamamanın sıkıntısıyla: -Bari çayın parasını verin dedi, arzulanan bir beklentiyle. -Sen çayı iç. Çay parasını yine veririz. -O zaman iki çayın parasını verin. Müdür içten içe kızdı. Kendi kendine söylendi: -Yüzsüzlüğün böylesi! Yaşlı adam başka bir yerde aynı şeyleri söylemek için odayı söylenerek terk etti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Duran Çetin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |