Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
“Beşinci kat”ın simgelediği mânâ mıdır beni etkileyen, yoksa sadece ferahfezâ bir bakış adına mı seviniyorum çocukçasına, bilemiyorum. Ama şuna eminim ki, asansörsüz bile olsa yüksek yerlerde oturmak içimi ısıtıyor. Bizim buralarda kış demek, kar demektir. Öyle yağmurmuş, doluymuş, rüzgârmış.. Kesmez bizi. Öylesine de kış mı denir?! Bize şöyle okkalı tarafından kar tanecikleri gerek. Yoksa kışın tadı mı çıkar canım?! Evlerin bacalarından sevgi alaşımlı karbonmonoksit çıkar çıkmasına da, sizin bu manzarayı temâşâ edecek yükseklerde bir yeriniz yoksa hiç kıymet-i harbiyesi kalmadı demektir. Evlerin çatısına biriken kar yığınlarına şöyle muzipçe bakınsanız, sanki dondurma külahıdır hepsi. Hepsinin üstünde de üç top hâlis Maraş dondurması. Maraş dondurması dedim de, hiç unutamam eksi beş derecede karlar üstünde yediğimiz dondurmayı. Nefesimiz donuyordu ama elimizdeki dondurmayı yüreğimizdeki sevgi ısıtıveriyordu. Ne günlerdi.. Ne yıllardı.. Bazen çocuk olası geliyor insanın. Bazen de büyük olmanın çocuk olmaya engel olmadığını hatırlayıveresi. İçimizde, tâ şuramızda bir yerlerde sindirilmiş bir çocuk yatıyor. Bazen, hani kimsenin görmediği yerlerde uyandırıveriyoruz onu. Birileri geldiğinde de “şişşt” deyip susturuyoruz. Ne çabuk unutuyoruz. Ne çok korkuyoruz “birileri”nden. Ve ne çok kendimizden uzaklaşıyoruz böyle. Kışı anlatacaktım, keyfim kaçtı. Anlatmıyorum mevsim olan kışı. İçimizdeki kışları çözmeliyiz önce. Ya da çözmeli miyiz, ona karar vermeliyiz önce! Kışlarımızı da sevmeli değil miyiz aslında?! İtiraf etmeliyim ki, mükemmeliyetçi fıtratıma bu sözleri söyletmek hayli zaman aldı. Yanlışları bodoslama görmemek, sadrı geniş insan olmak... Belki de bir musîbet isabet etmeli, ki nasihatin binlercesini kulak ardı etmeyelim. Kış demiştim, kış kış oldu! Karların da senfonisi vardır. Her kar kendi makâmında iner yeryüzüne, bir melek eşliğinde. Hiçbiri de yolunu kesmez ötekinin. Berikine çelme takmaz yani. Bir dua gibi sarıverirler yeryüzünün sivilceli bedenini. Karı en çok çocuklarla melekler özler belki de. Biri oyun oynar onunla ibadet neşesi içinde, diğeri ibadet eder onunla oyun tadında. Çocuk, oyununa mâni oldu diye kızar karın üstüne basıp geçenlere.. Melek ibadetine mâni oldu diye kızar mı bilinmez karın üstüne basıp geçenlere.. Ama muhakkak ki dua eder, “kar vakti”ni “dua vakti” bilmeyen dar yüreklilere. Melek, çocuk, beşinci kat, kar, kış, sevginin ısıttığı dondurma... Hey kardeş, ehl-i keyf olana bir salep lütfen. Şöyle üzeri bol tarçınlı olsun, biraz da çabuk olsun; daha gidecek çok yolumuz, görecek ve hissedecek çoook mekânımız var. Daha “gidilesi mekânlara götürecek” bir avuç “kar”ımız var! Kasım 2004 Kar yurdu Ankara
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sarper SAĞLAM, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |