Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
Bazı arkadaşlarımızın annelerinden habersiz, yepyeni naylon veya lâstik ayakkabıları bile getirdikleri olurdu. Bunları almazdı çerçici amca.......Erkek çocukları hemen mantar tabancalarına saldırırlardı. Bir seferinde erkek kardeşim çerçiciden aldığı mantar tabancası ile, komşumuzda misafir olan bir çocuğun dudağını yaralamıştı.Ya gözüne gelseydi?.... Biz kız çocuklarının gözleri süs eşyalarında olurdu. Tokalar, bilezikler, küpeler alırdık. Bileziklerin kolumuzda şıngırdaması çok hoşumuza giderdi. Parlak, altın sarısı renginde bileziklerin altın olabileceğini düşünürdük. Hatta bazı arkadaşlar, bunların kesinlikle altın olduğunu söylerlerdi. Pek ihtimal veremezdim ama, altın olduğuna inanmak isterdim...Bilezik olsun da, boş verin altınını. Köyümüze gelen işte bu çerçiciden iki tane bilezik , bir çift de küpe almıştım. Bilezikleri koluma taktım. Şıngırdasın diye, sürekli kolumu oynatıyor, ikide bir elimle saçımı düzeltiyordum. Ne hoş şıngırdıyor?Türkü söyler gibi. İçim kıpırdıyor bu sesi duyunca.... Ama kulaklarım delik değildi. Oysa ben, küpeleri takmaya can atıyordum. O halde, kulaklarımın delinmesi gerekiyordu. Bunun da çaresi vardı. Köyümüzde bir Fatma Ninemiz vardı. Onun bilmediği yoktu. Bilge bir kadındı. Herhangi bir sıkıntısı olan, hemen Fatma Nine’ye koşardı. Turşunun nasıl kurulacağı, asma yapraklarının nasıl salamura yapılacağı ve bu işin püf noktaları hep Fatma Nine’ye sorulurdu. Hastalanan hayvanlara ne içirilmesi gerektiğini bile bilirdi. Gençlere o akıl verir, yanlış yapanlara o nasihat ederdi. Nazara gelenleri okur, haylazlık edenlerin uslanması için dualar ederdi...Ama Yaramaz İsmail Abi’ye ne yaptıysa, fayda etmedi. Biraz daha okuması, dua etmesi gerekiyor galiba. İşte bu Fatma Nine kulak da deliyordu. Biz çocuklara yaklaşımı da çok iyiydi. Bazı ihtiyarlar gibi çocuklara bağırmıyor, azarlamıyordu. O nedenle Fatma Nine’yi çok seviyordum. Hem bir gün bana paçalı don(pijama) bile dikmişti. Canım!....”Kınalı kuzum,” diyor bana. Ben de ona gittim, kulaklarımı deldirmek için. Asma yapraklarını demetliyordu gittiğimde. Önce pişman oldum, korkudan dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Acaba vaz mı geçsem?...Ya kanarsa kulaklarım? Ya iğne kırılırsa? Ya kulağım yırtılırsa?......İçimden bir ses; “Peki küpeler?” dedi.....”Küpeleri boşuna mı aldın?...Pırıl pırıl, üstelik kırmızı taşlı.”......Bütün cesaretimi toplayıp, kurbanlık koyun gibi dizlerine yatıverdim Fatma Nine’nin...Aslında çok korkaktım. Ama güzel olmak için her şeye razıydım. Bir an önce küpelerimi takmak istiyordum. Küpelerle daha da güzel bir kız olacağımı biliyordum. Fatma Nine yanaklarımı okşadı, yaşlı parmaklarıyla kulak mememi tuzla ovdu uzun süre. Önce gıdıklandım, sonra hissetmez oldum. Ovdu ovdu, ucunda iplik takılı olan iğneyi kulak mememe cart diye aniden batırıverdi. Ve ipliği kulak mememden geçirdi.Tenim, vücudumdan ayrıldı sandım.Kulağımdaki acının diğer ucunu ayak parmaklarımda hissettim birden, ürperdim. Saniyede aynı acı ,vücudumun en uç noktasına ulaşıvermişti. Canım yanmıştı, ama hiç belli etmedim. Ama derimin tavuk derisi gibi olduğunu hissettim.Tüylerim ayağa kalktı, birden üşümeye başladım. İpliğin iki ucunu birleştirip düğümledi Fatma Nine. İşte kulağımın biri delinmişti. Çaresiz ikincisi de delinecekti. Tek küpeyle gezemeyeceğime göre, sabretmeliydim. Canımın yanmasına razı olmalıydım. Sabrettim, ağlamadım. Aşı yapılırken bile ağlamıyorum. Ama ablam? Ödü patlıyor iğneciyi görünce, rengi bal mumu gibi sararıyor. Kardeşimi hiç sormayın. Deli danalar gibi zor yakalıyoruz aşı yaptırmak için. Korkak kardeşim benim!...Babam kardeşime, “Aslan oğlum,” diyor ikide bir. Bu nasıl aslan böyle? Aynı yöntemle ikinci kulağımı da deldirdim. İyi ki kulağım iki tane.Ya parmaklarım gibi on tane olsaydı?...Ayy! Aklıma geldikçe kötü oluyorum...Köyde çocukların kulakları hep böyle deliniyordu. Bildiğim, gördüğüm veya duyduğum başka bir yöntem yoktu. Çok canım yandı ama hiç ağlamadım. Kendimi tuttum. Birkaç gün acıdı kulaklarım; gece kulaklarımın üstüne yatamadım. Güzel olmak için, bu kadar acıya katlanırdım, katlandım da. ”Antidot” diye bir merhem bulunurdu evimizde. Yaramız ,beremiz eksik olmazdı hiç. Hele erkek kardeşimin. İşte bu Antidot bizim kurtarıcımızdı. Annem o merhemden sürdü kulaklarıma. Ama çok kötü kokuyor yaaaa! Kulaklarım iyileşince, çerçiciden aldığım küpeleri taktım. Cebimdeki aynayı çıkarıp çıkarıp bakıyordum. Çok güzel olmuştum. Ah bir de burnum biraz küçük olsaydı. Şöyle hokka gibi.......Olsun! Yeşil gözlerim, açık kumral saçlarım, beni güzel yapmaya yetiyor.Ya Hayriye gibi kara, kuru bir kız olsaydım!..... İyi ki kulaklarımı deldirmiştim. Babam bana bir müddet sonra altın küpe aldı. Bir de altın bilezik alsaydı tamam olacaktı. Çünkü çerçiciden aldığım bileziklerin altını zamanla silinmiş, geriye gümüşü kalmıştı. Altın sarısı bileziklerim, teneke gibi olmuştu. O çerçicileri, altından gümüşe dönen bileziklerimi , bana çok yakışan küpelerimi ve en önemlisi, çocukluğumu o kadar özledim ki!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |