Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
…. "Neredesin, Ayla kızım? İlaçlarımı getirsene.. Offff… Zaten yemekleri de hazırlamadın daha değil mi? Ben senden daha gencim be kızım, biraz kıpırdasana. Birazdan Emre ile Gizem gelecek; hadi be kuzum…" "Tamam, Hasan Bey. Geliyorum. Benim de kırk tane elim kolum yok ki… Yine ne oldu pencerenin yanında huysuzlaştın…" "Bak şimdi de huysuz olduk. Tabi ya, kurt kocadı ya, senin gibi çakalların maskarası olduk alimallah!.. Neyse ki hala hafızam yerinde. Çok şükür yatalak da değilim. Ya bir de öyle olsaydım, şuracıkta yatakta, sessizce gözlerim tavana dikilmiş yatsaydım…" "Allah korusun Hasan Bey. O nasıl söz?! Siz benim babam gibisiniz. Takılıyorum alınmayın lütfen." "Tamam kuzum tamam. Hadi ver şu ilaçlarımı da biraz acım dinsin." ….. Yürüyememenin verdiği hazanı taşıyor şu zayıflamış, eski gücünden eser kalmamış, incelmiş bacaklarım. Zaten tekerlekli sandalyede oturduğumu bilmesem şuurum açık şekilde, alt uzuvlarımın olduğundan da şüphe duyacağım. Sabır dolu çaresiz ve yanlız gecelerde hep kılavuzum oldu, o mavi gözler. Gelini de kaybetmiştik o lanetli gecede. Yıllar geçti, torunlar büyüdü, bizim oğlan ise yalnızlığın esaretinden yeniden evlenerek kurtulabildi. Hep vicdan azabı çekti durdu nedensiz, belki de kendine göre nedenlerle. Ama hayat böyle... …… Şu odaya bak. En son hatırladığımla aynı gibi sanki. Yıllardır tek bir eşyanın yeri değişmedi. Fakültenin son yılında evlenmiştim. İstanbul'un kirli kadehlerinin dibindeki sevda artıklarını yaşamıştım o zor tıbbiye yıllarımda. Sonra o ulaşamadığım ümitsiz aşkıma aniden, beklemeden kavuşmuştum ve sonra da bir eylül esintisinde, huzur dolu bir İstanbul akşamında evlenmiştik. Yorgun olmadığımız ve bitmeyen nöbetler nedeniyle, artık depresyona karşı bağışıklık kazandığımız dönemlerde, eğer içimizdeki bir güç bizi her şeye rağmen zorlamışsa, boğazda bir yol yürürdük beraber. Şaşırırdım, boğazın o serin, mavi, değişken renginin bizim Hanım'ın gözlerindeki dansına. Güneş tam ardımızdan batardı ama yine de, o çekingen, gitmek istemeyen kızıl yıkantı, boğazın derin sularında yansırdı gözlerimizin önünde. Biz öylece dalmışken huzur içinde geleceğe, aniden ay doğuverirdi, şaşırırdık bir anda oluşan mehtaplı gecedeki yakamoz sevincine. Hep böyle sürmeliydi. Ama…… Şu ellerimin buruşuk yalnızlıklarına bakınca hayatın acı gidişatını yüreğimde hissetmemem mümkün değil… Yanılmışım hayata ve inançlarıma dair. Nasıl bir hayatmış bu anlamadım ki!... Aslında hep doktor olmak istemiştim ve tabii ki cerrah. Ellerim o kadar maharetliydi ki -aslında bu ukalalık değil, yanlış anlamayın beni- bir defa bile titremezdi elimin yardım için tutuşan parmakları. Ama ya şimdi, güçsüz ve titrek parmaklarım. Para bile sayamıyorum bazen, ama buna da şükür…. O masmavi içtenliği gözlerimin önüne getiremiyor olsaydım ya... Ne hazin bir şey olurdu benim için. Titreyen ellerim, ne geçirdiğim kazanın acımasız bir kalıntısı, harabeler gibi yükselen, ne de yaşlılığımın artık ruhuma da işlemiş yalnızlığı. Gülümseyerek baktığım bu titreyen ürkek eller, aslında aşkımın titreyen elleri. Korkan genç davranışların en kaçamak beden diliyle, o okul kantininde kaçamak bakışlarımın ürkekliğinde Saniye Hanım'ın ellerinden tutuşumun gerçek hisleri bu yaşlı ellerdeki. Ahhh, içimdeki bu kıpırtı dolu heyecan… O an geldi mi bilmiyorum ama bari şu kapının zilinin torunlarımın sevgi dolu sesleriymiş gibi çalışını duyabilseydim. Ne korkuyorum son nefesten, ne de şu an istiyorum onları, son kez gülümseyen bakışlarımla sevemeden şu heyecanımı artıran beyaz ışığa kavuşmaktan. Pencerenin önünde, şu akıl noksanı gibi tuhaf fikirleri olan hizmetçi kızın dediğinin aksine torunlarımın geleceğini bilerek dışarıya bakıyorum. Belki de yatağıma bile geçemeden bu hapsolduğum soğuk, metal sandalyede hiç acısız ve zahmetsiz ulaşacağım parıldayan ışığıma. Aslında bir huzur da var içimde ama… Uykum geldi artık... evet... uyku bu herhalde… Bu ışık!... ve bu masmavi parıltı… Bu aydınlık beyaz ışık… Yoksa?...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özgür Tanrıverdi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |