Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Bilmiyorum… … Gece. Bir şiir okuyor. Elleri yaşama tutunduruyor beni. - Salaş meyhanelerde bir akşam, sarhoş olacağım inadına. Merakını bileceğim, huzursuzluğunu - erkekçe bir gurur duyarak - Firuze dönmeyeceğim, dönemeyeceğim… - Firuze? Adım bu mu? Gülümsüyorum, anlıyor! … Bıraktı beni. Öylece bakakaldım gittiği yöne. Vakitler aşındırıyor kıvrımlarını eteklerimin. Buklelerim çözülüyor. Şalımın rengi siyahtan yeşile dönüyor yağmurlar altında. İnatçıyım ben de bir o kadar. Dönecek, dönecek… … Hep gece geliyor. Üstümdeki örtüyü kaldırıyor yavaşça. Gözlerime dokunuyor. Ben anlamaz sanıyorum. O ağladığımı anlıyor. Keskin bir acıyı mutlulukla yoğurarak şekil veriyor sonra. Giderek belirginleşiyorum. Ah, nasıl istiyorum, ben de dokunabilsem ona… Gerçeğime karşı koyamıyorum. … Bu sokakta, insanlar gelip geçerken çevre yanımdan ben hep onun gittiği yöne bakıyorum. Hep bıraktığı gibi… Bir gün dönecek. Biliyorum… … Öyle güzel bakıyor ki bana. Öyle güzel ki gülümseyişi… Başım dönüyor. … Biri kitap okuyor yanımda. Dönüp seni sormak istiyorum. “Nerede? Neden gelmiyor?” Tanır mı seni?… Ya tanırsa? Ya gelmeyecek derse… Vazgeçiyorum! Peki kitaplar yazar mı adını? Bilirler mi? Ya bilirlerse? Ya dönmeyecek yazarsa sayfaların birinde… Korkuyorum. Ne olur gel. Yine dokun bana. Bırak gelmeyecek desinler, bırak dönmeyecek yazsın kitaplar… Sen gel, ne olur gel. … İçiyor. İçtikçe ağırlaşıyor elleri tenimde. Kokusunu çekiyorum içime. Eteklerimin kıvrımlarını düzeltiyor. Ayak bileklerime doluyor rüzgarını. Ah! Bazen ağlıyor. Neden bilmiyorum. Söylesin istiyorum… Söylemiyor! ... Gençler imza topluyor biraz ilerde. Duyuyorum. “Daha güzel bir yaşam için” diyorlar. Seni mi çağırıyorlar yoksa? Birden umutlanıyorum. Benim için de imzalayın kağıtları diyorum. Kimse duymuyor. Getirin ben de imzalıyayım diye bağırıyorum. Anlamıyorlar. Kalkmak istiyorum beni bıraktığın banktan, olmuyor… Yapamıyorum. Çığlık çığlığa ağlıyorum. Yeter… Yeter… Kuşlar havalanıyor sesimden ürkerek… Dön ne olur… Dön… … Yoruluyor yaratmaktan. Beni ben yapmaktan yoruluyor. Sandalyenin üstünde kirli elleriyle uyuyakalıyor. Gözlerimi kırpmadan onu seyrediyorum. Ruhum havalanıp örtü oluyor bedenine üşüyecek diye. Hafifçe bir şarkı mırıldanıyorum derin uykuları için. Böyle karşımdayken bile özlüyorum. Çok özlüyorum. … Nasıl da kalabalık. Dersaneler dağıldı biraz önce. Hiç sevmiyorum bu vakti. Bu kalabalıkta olur a, gelirsin de göremezsem seni… İki kişi duruyor önümde. Yalvarıyorum çekilin diye. Bir sen duyuyordun beni. Konuşmasam da duyuyordun. Biliyorum. Şimdi nasıl da yalnız kaldım. Kalabalıklar gözlerimi dolduruyor, yüreğimse bir boşlukta kanıyor. Bilsen nasıl da kanıyor… … Bir kadınla geliyor bir gece. Ardından bir çocuk giriyor odaya. Söndür ışıkları diye haykırıyorum. Çırılçıplağım. Bu acıyla çırılçıplak! Çocuk dönüyor çevremde gülerek, anlamsız seslerle dokunuyor ellerime. Nasıl da hissettiriyor bu dokunuşlar taş olduğumu… Nasıl da hatırlatıyor bana… Gözlerine bakıyorum. Mutluluk kıpırdanıyor. Gurur… İçim yanıyor. Ben veremem ki bunları sana… Değil mi? Ben bir heykelim… Alt tarafı taştan bir heykel! Bir çatırtı kopuyor. Ne kırıldı, anlamıyorum. ... Bu kokuyu biliyorum! Senin kokun! Bir yabancı geçiyor önümden. Tokat yemiş gibi irkiliyorum. Taşlar delirir mi sevgilim? Sevda onlara da çok gelir mi? … Bitiyorum. Sandalyeye oturup beni seyrediyor sessizce. Uzunca bir vakitten sonra “Firuze” diyor. “Hoş geldin yalnızlığa…” Işıklar sönüyor. … Neden buradayım? Bilmiyorum… Bazıları belime sarılıyor, bazıları yaslanıp omzuma öyle etrafı seyrediyor. Ağlıyor kimi. Kimi gülüyor, gülüyor… İçenler, sevenler, nefret edenler… Sigara tutuyorlar ağzıma. Üzerime anahtarla, çiviyle çizgiler çekiyorlar. Bir şeyler anlatıyor sarhoşun biri… Kuşlar konuyor omuzlarıma, başıma… Yapraklarını döküyor sonbahar üstüme, kış beyaza vuruyor saçlarımı. Ben inatçıyım ama… Sen gelmeyeceksin değil mi? Ah, gelmeyeceksin… ... Gece… Yalnızlık yaşamdan alıyor beni. Bıraktı. Öylece kalakaldım… Öylece… … Bir çocuk oturuyor yanıma. Yüzü kir içinde. Yarım simidini kemiriyor iştahla. Sonra başını koyuyor kucağıma, ince ince iç çekerek uyuyor. Ruhum havalanıp örtü oluyor küçücük bedenine üşümesin diye. Sevgim alevleniyor. … Neden buradayım? Artık biliyorum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Elif Bengü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |