Umutlarım her zaman gerçekleşmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid |
|
||||||||||
|
Işıl ışıl,güneşli bir sayfa açıldı geçmişten,ne güzel şeydi aşık olmak,beğenilmek,korkuyordu ama duygularına teslim etmişti kendini hiç düşünmeden,irdelemeden,gerek varmıydı daha fazla soru sormaya.Okşanmak,sımsıcak bir ele sarılmak ve tüm bedenini teslim etmek koskoca bir omuza,bunun nesi kötüydüki. Tüm yaşamının en mükemmel duygusunu yaşıyordu ve kendine ölene kadar bitmeyecek sevgi dolu bir kalp vaat edilmişti,neden geri çevirecektiki. O çılgınca koşuşturmaları,şevkle kucaklaşmaları...bir an vucudunun ısınır gibi olduğunu hissetti ama yo oda hala içini titretiyordu.Üstünü değiştirmeliydi doğruya yoksa bedenide yenik düşecekti yaşama,dolaptan eşofmanlarını çıkardı,kokladı,ne kadar çok seviyordu bu eşofmanını... Uzun zamandır penceresinden süzülen ışık huzmesiyle uyanmamıştı,sanki dün geceki yağmurun inadına güneş süzülüyordu yorgun bedeninin üstüne.bir cumartesi sabahı,ne çok severdi aslında cumartesileri,onun için umut,neşeydi bu gün. Yatağından kalkmalımıydı her cumartesi olduğu gibi. Biran doğruldu,ama nereye gidecektiki,ezberlemişti istanbul’un her sokağını,göreceği yeni yer varmıydı ki.Durdu kala kaldı öylece,aslında hala üşüyordu.Yanı başındaki pencereden yaşam süzülüyordu içeri,ne kadar kalabalıktı sokak,insanlar hep telaş,heyecan içerisindeydi,alışveriş yapacaklardı mutlaka. Sokaktaki kız çocuğunun annesine çaresiz bakışları ve yalvarışı ürküttü biran onu. Kalkmaya karar verdi,ama plan yapmayacaktı bu sefer,planları sevmiyordu artık,her kapı,her mutluluğun ardından hayal kırıklığı gelmeyecekmiydi,öyleyse bunun için plan yapmaya ne gerek vardı,gelmeliydi ansızın düş kırıklıkları. Kahvaltısını yaptı ve İstanbul,ıssız bucaksız İstanbul. Kederini unuta bilirmiydi ki bu koskocaman kentin içinde. Deniz kenarına gelmiş,çökmüştü bir banka. Gözlerine ışıl ışıl dokunan bu güneşte olmasa,yaşamın durduğuna inanacaktı. Ama yinede güneş içini kıpır kıpır yapıyordu,dalgalanıyordu tüm yüreği taşıyor taşıyor ve birden diniyordu o dalga.Vapur,umut dolu,aşk dolu insanlar. Aşkın o müthiş heyecanının hiç dinmeyeceğine inanan o güzel insanlar.Deniz onun için ne büyük anlam ifade ediyordu,hep kocaman bir bedenin omzunda izlemişti denizi,dışarıdaki hava içine yetmemişti,sonuna kadar dopdolu,aşk dolu,heyecan dolu ama hep tertemiz ,saf nefes almıştı binlerce kez.Hiç acıkmıyor,susamıyordu sanki aşk bu minarelerin hepsini taşıyordu içinde. Kestane kokusu geliyordu sanki,evet,kestaneyi ilk onunla yediği için bu kadar çok seviyordu. Sanki onun dokunduğu her şeyde bir büyü vardı.peki o büyüye ne olmuştu artık,yani yaşam kaynağına ,bir insan yaşam kaynağı elinden alındığında yaşayamazdı ki.Bir balığı denizden çıkarmak ve çırpınışını izlemek gibi bir şeydi bu. Umutla son nefeslerini almaya çalışacak,en kötüsü öleceğini idrak edemeden,çırpınacak ve son kez yine çırpınacak...ama hiç gücü yetmeyecekti bir kez daha kendi dünyasında özgürce denizlere açılmaya. Peki neye güvenecekti,geçmişte doğruluğu için savaş verdiği,göz yaşı döktüğü,direndiği,emek verdiği aşkı yoksa artık ve küle dönebiliyorsa o kızgın ateş bu kadar çabuk,ne doğruydu ki bu yaşamda. Kızıyormuydu ona...gözlerinden dökülen birkaç damla yaş biraz hafifletmişti sanki kederini. Kızamıyodu ona çünkü o sevmek için varolmuştu,hep sevmek,okşamak,dokunmak,öpmek ve yine dokunmak ve yine öpmeyi öğrenmişti hep. Karşı taraf bu saflıktan daha fazla bir şey istemiştiyse ,bu ona yetmemiş,hep başka şeyler,hiç anlamadığı basit şeylerin içinde eritmiştiyse bu güzelliği ne yababilirdiki artık. Her sevgiyle dokunduğunda hiç anlamadığı sorulara cevap vermeye zorlanmıştı ama bu soruları duymuyordu bile o narin beden,inciniyordu ama gün geçtikçe.Yüreğini bir bahçeye çevirmiş,her gün sevgiyle bir çiçek yetiştirmişti ve hergün coşkuyla sunmuştu çiçeklerini. Ama çiçek istemiyordu anlaşılan, hep anlamadığı dilde sorular soruyordu bu incinmiş bedene. Bazı günler yüreğindeki çiçekler solacak gibi oluyordu. Sevgi konuşmak istiyordu oysa ki,ona teslim ettiği bedeni okşamasını istiyordu başka hiçbirşey ama hep başka bir şey,başka bir şey ve başka şeyler. Bir gün yüreğinin yeni çiçek üretemediğini fark etti,sadece heyecanla ürettiği geçmişin kırıntılarını korumaya çalışıyordu artık.bir türlü anlatamadığı yüreği yorulmuştu artık hırpalanmıştı .Çok yorgundu.Ama bir gülümsemede beliriyordu ardından. Kendi bile bu denli çok,sonsuz ve güzel sevebileceğine inanamıyordu. Evet bunu kimse göremesede çook güzel sevmişti o hemde çook. Ama hep masallarda,kitaplarda sevginin mucizevi gücünden bahsedilirdi,sevgi heşeyi çözer,sevgi her kapıyı açardı. Peki hatayı nerede yapmıştı,yoo kimse şüphe duyamazdı sevgisinden ama yinede olmamıştı.Belki de sevgi önü barajla kapatılmayan coşkun bir ırmak gibiydi. Yani onu karşıda bekleyen bir güç olmadığı sürece akar,akar,akar ama gün gelir suyu azalır ama yine akar bir an çoraklaşır beklide kururdu o coşkun yatak. Evet yani sadece coşkuyla akmak yetmiyordu. Her şey bir eşiyle anlamlıydı bu evrende ,birbirini anlayan,aynı dili konuşan bir ötekiyle.. Vapuramı binseydi yoksa karşıya geçip tekrar inip ve tekrar gerimi gelmeliydi yoksa. Bir bekleyeni yoktu nasıl olsa ,onun için atan bir yürek. Keşke hiç tatmasaydı bu duyguları belki sonra hiç aramazdı da bilmediği bir şeyi. Bu çöldeki birine bir damla su verip suyu elinden almak gibiydi.Susuzluğa alışmıştı oysa ki keşke ona hiç umut verilmeseydi,böyle yaşamaya devam ederdi,sevgiden,aşktan habersiz,coşkusuz,umutsuz ama durağan dalgalı fırtınalı değil,dümdüz. Artık rüzgarın estiği yöne sürüklenecekti. Amaçsız,coşkusuz,heyecansız...Sanki beyniyle kalbi arasındaki tüm bağlantı koparılmıştı oysaki o hep direnmişti. Çünkü o sevgi için doğmuştu,sevgi diliyle konuşuyordu. Sanki tüm dünyayı koruyacak ve kucaklayacak bir kalp verilmişti ona. Bunu hep yaratının bir hediyesi olarak görmüştü,ne yazık ki yaşama gücü kalmamıştı. Sevemezdi artık o ama doğayı sevecekti,birisini değil ama insanları sevecekti,çiçeği,hayvanları,bebekleri... hele de bebekleri çook sevecekti ama bebeklere dokunmaya korkuyordu artık,okşayamıyordu. Kendisinin olmamıştı hiç,hiç kendi canını hissedememişti,hissedemeyecekti de artık. Peki yaşamanın ne anlamı kalmıştı. evet mecburdu hayatın onu götürdüğü yere kadar gitmeye ,bir hiç olabilirdi, bir köşede sessiz mahsum bir çocuk gibi durabilirdi hep ama daha fazla aşk yollarında sürüklenemeyeceği kesindi,dayanacak gücü yoktu çünkü... Ama şunu öğrenmişti yaşam hayal kırıklığından başka bir şey değildi... Bitti...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ayşe izci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |