Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
Çocukluğum elektiriğin şehirlerde yeni yaygınlaştığı yıllarda geçti. Akşam olunca, şişeli lambanın titrek ışığında, yer minderlerine oturur muhabbet ederdik. İnsanların, birbirlerini dinlemekten zevk aldıkları, muhabbetin en güzel yıllarını yaşadığı yıllardı. Herkes, söz sırası geldiğinde konuşur, diğerleri pür dikkat dinlerdi. Çocuklar bile konuşur, sorunları varsa giderilirdi. Ailede gizli saklı olmaz, tüm sorunlar bir odada konuşulur, büyüklerce karara bağlanırdı. Sorunlara ortak edildiğimizden, sorumlu olmayı öğrendik! Anne ve babamızın,iş yerlerindeki sorunlarını,onlara iyi ve kötü davranan,amir ve arkadaşlarını isimleriyle bilirdik. Dedemin,köydeki tarlalarına sahiplenmeye kalkışanlarla,babamın,mahkemelerde verdiği savaşı, Hakim, katip, mübaşir ve davalı adı ile bilirdik. Sanki, mahkemede, keşif de bizde vardık, babamızın yanın da gibiydik. Bazen aile içi kavgalar olurdu, küçük büyük araya girer, kavgayı yatıştırır, yanlış anlamaları ortadan kaldırmaya çabalardık. O uzun gecelerde, o gölgelerin krallığında yaşadığımız yıllarda, haklıyı, haksızı ayırd etmeyi, nefretin, karasevda bir sevgi olduğunu öğrendim. Komşularımız vardı, gerçek dostlarımızdı. Hani derler ya "sevinçli ve üzüntülülü anlarda hep birlikte" gerçekten öyle idik. Çoğu gecelerde ya misafirimiz vardı ve ya misafirliğe giderdik. O küçük, yarı karanlık odaları hatırlıyorum, misafirlerimizin bakışlarıyla aydınlanır, muhabbet sihrinin etkisiyle genişlerdi! Dertler anlatılırdı çoğunlukla, ara sıra sevinçler! Komşularımızla büyük bir aile gibiydik. Sinemalarımız vardı, her hafta sonu gecesi komşularımızla birlikte olduğumuz, yazlık ve kışlık sinemalarımız vardı. Memedeki bebeler, zor yürüyen nineler, dedeler bile sinemada idi. Ne bebek ağlaması, ne de sahoş narası, keyfimizi bozamazdı, çünkü, bebe de bizimdi, sarhoş oğlan da! Yazları, her pazar, konu komşu bir kamyonun kasasına doluşur, Samsunun mesire yeri Matasyona giderdik. Deniz kenarında,çam ağaçlarının gölgelediği,bir yer yüzü cenneti idi. Yenilir, içilir, gramofonun cızırtılı nağmeleriyle göbek atılır, denize girilirdi. Ağaçlar arasına kurulan salıncaklarda sallanır, gazete kağıtlarını sıkıştırarak, iplerle tutturarak yaptığımız toplarla ayak topu, el topu oynardık. Futbol voleybol bilmezdik. Her şeyin türkce söylendiği yıllardı! Akşam alacasında, komşunun kamyonuna biner evimize dönerdik. Yorgunluğun bile insanı dinlendirdiğini o günler de öğrendim! Evimizin köşesine kocaman bir kuyu kazdılar, at arabası ile getirdikleri bir demir direği o çukura dikip etrafını betonladılar. Belediyeci amcalara sordum; Bu direk ne için amca? Alatirik ola alatirik diregi! Alatirik mi,o nedir amca? Geceleri ışık yanir, sokkak ala çiçek olir! Şişeli lamba mı yanacak direkte? Yananda görirsen ne yanar! Ne yanacak? Söyle amca! Hastir ola, ben bilmirem, ne sorirsen! Bir hafta sürmedi direklere tel çektiler, poselen duyların üstüne tenekeden şapka taktılar. Duyun ucuna camdan top taktılar. Gece oldu yandı, bağırdım, alatirik, alatirik! Işığı odamıza vuruyordu, kapalı perdelerin arkasında, alnımı cama dayıyarak saatlerce elektiriği seyrettim! Aileme sırtımı döndüğüm ilk gecemdi,sonrası geldi! Sokak lambası elektiriklenince tüm sokak sakinleri evlerine bu parlak ışığı almak istediler, tabi babamda! Evimizin duvarlarına dışı kurşun içi siyah kağıt döşeli, parmak kalınlığında borular döşediler. Boruların içinden teller geçirdiler, her tavana duy dedikleri fincanları, duvara anahtar dedikleri şeyleri taktılar. Ampül dedikleri cam topları duya takıp anahtarı tık edince camlar yandı ortalık aydınlandı ki anlatılır gibi değil! Sanki odamıza güneş doğdu, gölgeler kaçtı kayboldu! O gece elektirik borularını, duyları, anahtarı ve ampülleri seyrettim, ne anne babamı, ne abimi farkettim! Ne çişim geldi, ne de karnım acıktı, ama yüz kere mutfağa, yüz kere helaya gittim! Işık içinde hela daha pis, mutfak daha bir fakir göründü. Karanlıkla aydınlığın farkını o gece gördüm ve gerçekleri görmenin her zaman mutluluk vermediğini öğrendim! Bayram Leventoğlu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Leventoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |