Işık verirseniz, karanlık kendiliğinden yitecektir. -Erasmus |
|
||||||||||
|
Acı bu kadar belli eder miymiş kendini her suratta? Merak ediyorum, hangi yazar tasvir edebilmiş acaba hüznü olanca yoğunluğuyla? Ben sadece bir çırağım: kelimeler dilimde tat bırakıyor, çevremde dans eden bir dünya yaratıyor yine de beni benden zeki yapamıyor işte. Sis, toplanıyor çevremde bu akşam bir şeyleri benden saklamak istermiş gibi. Oysa gözle görülecek kadar açık şeylerde olsa ben farkına varamayacak kadar dalgınım bu gece. Yakınlarda bir yerde yanan kömür kokusu boğazımı sıkıyor sanki. Adımlarımı hızlandırıp dar sokaktan aceleyle ayrılıyorum. Birden kendimi geniş ve insanların rasgele serpiştirildiği yarı-boş bir meydanda nefes alabilirken buluyorum. Açıklığın tam ortasındaki heykelin altına toplanmış çalgıcılar caddeyi balo salonuna dönüştürmeye gayret ederek şevkle çalıyor. Etrafına toplanmış kadınlardan bazıları müziğin dansa değer olduğunu yine de dans etmeye cesaret edemediklerini gösterir gibi kalçalarını bir sağa bir sola sallıyor, geniş etekleri bir çan gibi görünüyor. Etrafta demir daireler ve çubuklarla koşuşturan çocuklar sokağa bir karnaval havası veriyor. Bu manzaranın karşısında tedirgin olup bir adım geri atıyorum. Biraz önce ayrıldığım kömür kokulu o dar karanlık sokağa geri dönmek şimdi daha çekici görünüyor gözüme. Kim anlar ki benim acımdan şu şen palyaçoların, geveze kadınların arasında? Daha önce yürüdüğümde incelemiştim bu caddeyi bu yüzden kafamı kaldırıp yıldızlara bakmak istemiyorum tekrar. Biliyorum ki tepemde göğü bana göstermeyecek kadar acımasız bina var. Hava iliklerime kadar titretiyor beni, ayaz yanaklarımı tokatlayarak uyuşturuyor suratımı. Köşede ateşin çevresinde dikilmiş, elden ele bir şişe içkiyi paylaşan fakirlerden gidip ısınmak için bir yudum borç istesem benden karşılığında kesin paltomu isterler diye düşünüp karanlığın içine saklanarak hızlandırıyorum adımlarımı. Sonunda bu cadde de bitecek. Nereye kadar dolandıracağım bu yorgun bedeni, bilemiyorum. Nereye kadar beni taşıyabilirse mi? Akılsızın tekiyim işte! Hâlâ kabul edemiyorum. Şu dev gibi önüme dikilmiş gururum kör ediyor beni. Oysa gerçek, bir çocuğun bile anlayabileceği kadar açık. Ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım yine onun paspasında durmuş bir saat kapıyı çalıp çalmamak arasında gidip gelirken bulacağım kendimi. Sonunda aşkım, gururumu büyük bir cesaretle parçalayacak ve o kapı heyecandan deli gibi atan kalbimin sesiyle yumruklanacak. Sonra beni uçuşan geceliğiyle bir melek karşılayacak, yanağına kıvrılan kibar bir tebessümle gülümseyecek ve her tartıştığımızda olduğu gibi her şeyi unutup beni öpecek. Bu akşam olacakları bilmeme rağmen neden bu kadar tedirginim acaba? Sanırım bu tartışmamız diğerlerinden daha uzun sürdü. Evet, en uzun ayrılığımızdı bu. Beni unutmuş olabilir mi? Hiç aramadığı için böyle düşünüyorum bence. Ama kalbini kıran benim, bu yüzden aramamak için haklı sebepleri var. Bu aptalca fikirlerin beynimi kurcalamasına izin verirsem sonunda bu akşam planladığım gibi paspasın üstünde değil, denizin dibinde olacağım! Pekala, sadece iki blok öteye gideceğim. Kan kokusu almış bir köpek balığı gibi durmadan onun evinin etrafında dolaştığımın farkındayım. Belki yolda karşılaşsaydık bu daha kolay olurdu benim için. Her neyse madem buradayım o zaman rotamı belirleyip, sevgilimi kollarımın arasına alacağım ve bu sefer kapıyı çalmakta tereddüt etmeyeceğim. Adımlarımı hızlandırıyorum. İçimde anlatılması güç bir heyecan var. Okuldaki ilk gün annelerinden ayrılan çekingen çocukların korkusu ve hayatında ilk defa yüklü bir maaş almış bir işçinin sevinci gibi karışık ama tam anlamıyla midemi sıkıştıran bir his. Evin önündeki caddeyi aydınlatan sokak lambasından kaçmak için yolu uzatıyorum. Bu garip davranışlarımın hepsini içinde bulunduğum duruma borçluyum. Paspasa ayaklarımı basıyorum. Evin ön kapısı karanlık, beni saklıyor etraftakilerden.Önceden kararlaştırdığım gibi fazla savaşmadan kapıyı çalıyorum. Tok bir ses yankılanıyor içerde. Yaklaşıyor bana doğru ve gözlerimi kamaştıran bir ışık aydınlanmaya başlıyor tam tepemde. Kapı açılıyor, gülümsüyorum karşımdakine. Bir adam atletiyle dikilmiş bana bakıyor. Şaşırıyorum, içimi panik duygusu kaplıyor. Nereye taşınmış olabilir ki? Gece gece adamı rahatsız ettim, sorsam tanır mı acaba? Sapık olduğuma karar verip beni tartaklamadan önce kız arkadaşımın adını verip nereye taşındığını sormaya karar veriyorum. Ağzımı tam açacakken, karanlık koridordan uçuşan bir gecelik geliyor, adamın vücuduna dolanıyor. Bana bakıp öylece kalakalıyor, tanıdık gözler büyük bir utançla beni izlerken, ben aynı anda paspasın binlerce kat altında nefes almaya çalışıyorum. O ise bir açıklama düşünüyor. Ayaklarım geri geri gidiyor. Bana doğru birkaç kararsız adım atıyor. Ben yüzümde aptal bir ifadeyle ona bakarken, ruhum çoktan arkasını dönmüş dar sokaklara koşuyor. Sonunda daha fazla dayanamayıp bedenimde takip ediyor. Soluk soluğa karanlığa gömüyorum kendimi. Yosun tutmuş duvarlara yaslanıyorum. Sidik kokan pis sokaklarda çaresizce sürünüyorum. Bir titreme alıyor bedenimi. İster istemez ateşe yöneliyorum. Fakirler bana bakıyor sonra omzuma bir battaniye atıyorlar. Elden ele geçen şişe bana geliyor. Bir yudum alıyorum, acı boğazımdan aşağıya kayıyor. Gözlerim görmez gibi kıvılcımlara bakıyor. Burada kimse akan yaşlara ‘dur’ demiyor. Düşünüyorum, benim onlardan ne farkım var? Bu gece sevgilimin yanında benim yerime başka bir adam yatıyorken, evime gidip uyumaktansa şurada kutulardan birinin üstüne kıvrılıp sızmamın, leş gibi içki kokmamın, sokaklarda barınan bir dilenci olup olmamamın ne önemi var? Her gece rüyalarımda o yüzü göreceksem uyumanın, uyanık olup da onu hatırlayacaksam yaşamanın ne anlamı var? En değerli şeyi, kalbimi kaybettikten sonra… şimdi gerisinin ne önemi var? Güliz Dülgeroğlu. (01.06)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © güliz dülgeroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |