Şahin bakışlı, ahu gözlü, şirin davranışlı ve tatlı sözlü idi. -Fuzuli, Leyla ve Mecnun |
|
||||||||||
|
Günler geçtikçe prensesin güneş görmeyen vücudu çirkinleşmeye, üstü başı dağınık pejmürde, bir hal almaya başlamış. Bu durmu görenler, onun prenses olduğunu bilmeseler sıradan bir hizmetçi bile sanacak kadar kötüymüş üstü başı. Günlerden bir gün, prenses gene bodrum kattaki karanlık, nemli,rutubetli odasında uyurken birden " güneş tutulması " olur. Gündüz vakti ortalık gece karanlığına bürünür. Tam o esnada uyanan prenses, vakti, gece sanıp dışarı çıkar. Saraydan epey uzaklaştıktan sonra güneş tekrar yüzünü göstermeye başlar. Ortalık tekrardan aydınlık olmaya başlayınca kız korkar!: hızlı bir şekilde hava aydınlarnır. Prenses ne yapacağını şaşırmıştır!, etrafta aydınlığın verdiği gölgeler belirir. Prenses tir tir titremeye, beyaz teni heyecandan kıpkırmızı olmaya başlar, kalbi minik bir serçeninki gibi hızlı atıyordur, nefes alışları sıklaşmıştır....Çok korkmuştur. Uzun yıllar gündüz dışarı çıkmamıştır. Çevredeki kuşların sesleri ona, dipsiz kuyulardan gelen ne olduğu anlaşılmayan homurtular gibi gelir. Gözleri aydınlığı unuttuğundan o kadar sıkı kapatırki gözlerini, hiç açılmamak üzere mühürlenen firavun kabiri gibi... . Senelerdir bodrum kattaki nem, küf kokusundan burnu çevredeki güzel çiçeklerin kokusunu zor algılıyordu . Yere kapandı prenses, ağlamaya başladı. Sımsıkı kapanan gözlerinden bir damla yaş aktı bir gelincik çiçeğinin üstüne. Sabah yağan çiy tanesi gibi kondu gelinciğin üstüne... Güneş ışığının vurmasıyla gelinciğin üstündeki gözyaşı, seher yıldızı gibi parıl parıl parladı birden..Gelincik dile geldi: Neden kaçarsın gölgenden canavar gibi Sen doğduğundan beri seninle değilmi ? Eziyet etse yaratırmıydı hiç Yaratan Gölgen olmasaydı ne anlıyacaktın aydınlıktan ! O anda prensesin vesvesesi eçti. Artık korkmuyordu gölgesinden ve diğer gölgelerden. Herşey eskisi gibi güzel gözükmeye başladı. O an anladı, bizi Yaratanın hiç bir şeyi eziyet olsun diye yaratmadığını. Biz kendi kendimize eziyet ediyorduk. Hayata hep yanlış yerden, karamsarlık gözlüğüyle bakıyorduk. Başımıza gelen ufak bir olay bile bütün hayatımızı karartmaya yetecek kadar ağır geliyordu bize. Biz, duvarda gördüğümüz şekillerden, hatta kendi gölgemizden bile korkunç anlamlar çıkartıyorduk. Bu korkunç anlamlara o kadar çok inanıyordukki, sonunda kendi gölgemiz altında eziliyorduk. Hayattan hiç bir zevk alamıyorduk. Bakmasını bilmeyen gözler; duymasını bilmeyen kulaklar; sevmesini bilmeyen gönüllerimiz var. Ama Allahtan da bize en büyük rahmet bize gönderilen bir kılavuz var: bize nasıl sevileceğini gösteren akıllarımız var...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © cihat şimşek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |