Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
1992 yılında Prof.Dr.W.D. Hütteroth’la Almanya’da hafta sonu kır gezimiz sırasındaki başımdamızdan geçen bir olayla bağlantılı olarak Anadolu insanın insana bakışını mukayese eden anımı paylaşmak istiyorum. Werbargla Tepesi’nden Erlangen’e dönüyoruz. Yolda bir lokantaya uğradık. Lokantanın önünde üç beş basamaklı küçük bir balkon yer alıyordu. Balkonda 10-12 kişilik bir masa; aşağıda ise bir çınar ağacı ve altında 5-6 kişilik bir masa vardı. Hütteroth:- Yukarı çıkmayalım; oradaki masa bize ait değil, aşağıdaki masada oturalım, dedi. Ne yalan söyleyeyim, aslında benim de içimden aşağıdaki yeşillikte yer alan masada oturmak geçiyordu. Fakat, Hütteroth’un neden , ısrarlı bir şekilde vurgulayarak, aşağıdaki masada oturalım demesine bir türlü anlam veremeiştim. Merakımı gidermek için “: -Niçin balkondaki masaya oturamayız ?” diye sormak zorunda kaldım.. “-Masanın üstündeki levhayı görüyor musun?, O levhada ‘misafirler oturamaz’ yazıyor” diye cevap verdi ve ekledi; sizde olsa ‘Misafirler İçin’ yazardı.” -Hocam sadece bizim için mi, yoksa sizi de içine alıyor mu buradaki ‘misafir2 kavramı ?. diye sorduğumda:. “-Evet, köyün dışındaki herkes,” dedi. -Hocam yapmayın, siz dünyaya mal olmuş birisiniz, sizinle gurur duymuyorlar mı?. “-Yok Hasan, burada öyle şeyler yok”, diyerek, Anadolu’yu ilk tanıdığı yılları anlatmaya başladı.. -Yıl 1960 idi. Öğrencilerimle Konya çevresini gezerken Botsa köyüne uğradık. Bir çeşme başında su içiyorduk. Sırtında bir küfe ile yaşlı bir köylü geldi. Küfesinden birer elma çıkarıp öğrencilerime, bana ikram etti. Biz elmaları yedik. Elmalar çok tatlı olunca gözümüz halâ küfenin içinde idi. Adam bizim halimizi görünce bütün elmaları önümüze döktü. Elmaların hepsini alınca cebimden para çıkarıp verdim. Kabul etmeyip, küfesini sırtlayıp uzaklaşıp, gitti. Dünyada, ancak böyle bir insan tipinin sadece Anadolu’da olduğunu düşündüm. Hütteroth daha sonra 30 yıl ülkemizle ilgili çalışmalar yaptığından söz etti. ……… Yıllar geçti 1990’larda ….Konya çevresinde arkeolojik yüzey araştırmaları yapmaktaydım, yolum Botsa köyüne uğradı… Köy taş işçiliğiyle 1960’lı yılların özelliğini sergilemeye devam ediyordu… Köyün terkedilmiş bir hali vardı. Taş döşeli, daracık Osmanlı sokaklarından ilerlerken yaşlı bir nene evinin kapısının eşiğinde omzunu kapı sövesine dayamış yarı baygın bir şekilde; yarı uzanmıştı. “-Çocukları kente göçmüş, yaşlı nene unutulmuş, açlıktan hasta olmalı” diye düşündüm. Yanına yaklaşıp selam verip elini öpüp, halini hatırını sorduğumda: “-Hastayım evlat.. Aç mısın, açsan yemek koyayım”, deyince gözlerim doluverdi. . İşte benim insanım!.. Ben onun açlığını düşünüyorum, o da benim. Anladım ki, Hüttetorth’un 40 yıl önce gördüğü ruh halâ duruyor.. Ancak iki yıl sonra aynı köye uğradım ve hasta nenemin evine gidip sorduğumda “- Geçenlerde Öldü!..” dediler. İçim hüzünle doldu. Köylerimizde halâ bu ruhu görmek mümkün, ancak nenelerle birlikte ölüp yok oluyor Paylaşmak gerek, çünkü nenelerle birlikte bu ruh kayboluyor…. Hasan Bahar 25.04.2006
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hasan Bahar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |