Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
ON BEŞİNCİ BÖLÜM PİKNİK Temmuz ayı ağır, ağır geçip gidiyordu. Bu arada Selma ile yollarımız devamlı kesişiyordu. Aramızda yavaş, yavaş bir arkadaşlık doğuyordu. Bu arada ayın sonlarına doğru hava birden bozdu. Mevsimi olmama-sına rağmen bir hafta aralıksız yağmur yağdı. Mecbur kalmadıkça dışarı çıkmıyorduk. Himmet dayıyla iddialı üç taş maçları yapıyorduk. Çocuklar gibi, bir o bir ben mızıkçılık yapıyorduk. En sonunda Selma’yı hakem tayin ettik. O da işi fazla ciddiye alıp sık, sık ikimizi de oyundan atıyordu. Tabi bu arada çay ve kekler eksik ol-muyordu. Nihayet hafta sonunda güneş yağmur bulutlarının arasından yüzünü gösterdi. Yağmur uykusuna yatmış olan kasaba silkelendi, ve kendine geldi. Tatlı bir koşuşturma başladı. Bende güneşli havayı fırsat bilip ırmağa doğru yürüyüşe çıktım. Yaz mevsimi yaklaşınca kurumaya yüz tutan derecik, yağmur suyuyla beslenince kabarmış, coşmuş deli, deli akıyordu. Yürüyüşümü biraz daha uzatarak, dere boyunca ilerlemeye başladım. Aklımın bir ucu Veda’daydı. Acaba şimdi ne yapıyordu. Daha evvel olsa beni unuttuğuna inanırdım. Ama son beraberliğimizden sonra, biraz umutlandım. Daha doğrusu neye inanacağıma karar veremiyorum. Öte yandan Selma’da beni bir şekilde meşgul etmeye başladı veya ben öyle hissediyorum. Gerçek olan bir şey var ki kız bana uzak değil. Önemli olan ben ya-kın mıydım? Ruhen hayır Veda’nın yerini kimse alamaz. Ya bedenen onu düşünmek bile istemiyorum. Ka-sabaya dönerken kendimi yormadan, ağır, ağır yürüme-ye başladım. Küçük bakkal dükkanın iç kısmında tezgahın arkasında, Selma ile babası İhsan efendi karşılıklı oturmuş konuşuyorlar. Ara sıra girip çıkan müşteriler sohbeti bölseler de babası ile konuşmak keyif veriyordu. Ama bu sefer biraz daha ciddi idiler. Konu bir anlamda Selma’nın amaçsız olan yaşamına önemli ölçüde yön verecekti. İhsan efendi ... Bu kasabaya tıkılıp kaldın kızım senin durumuna üzülüyorum. Senin şimdi, şöyle daha güney e inip güzel bir tatil yapman gerekirken yaşlı babanın karşı-sında oturuyorsun. Bu durum senelerdir değişmiyor. Selma ... Benim canım babam. Hem anam hem babam. Senin karşında oturmak, seninle konuşmak bana gurur verir. Babacığım bu sefer yanılıyorsun, kızın bu kasabada kısılıp kalmadı.Kendi isteğimle buradayım. Sakın üzülme hatta sevin. İhsan efendi: ... Seni burada tutan önemli şeyi bana da anlatmak ister misin kızım? Yoksa ben mi tahmin edeyim? Selma: ... Hayır tahminde bulunma baba. Kocamın ölümünden bu güne kadar tam tamına beş uzun yıl geçti. O gün otuz beş yaşındaydım, bu gün kırk yaşındayım. Beş sene telaffuzu ne kadar kolay, bir kadının tek başına geleceği için, mücadele etmesini anlayamazsın baba. Kaçmayı buraya kucağına sığınmayı çok düşündüm ama yapamadım. Ben, bakkal İhsan efendinin kızı İstanbul’la baş edemedi, korktu dedirtmem, dedirtemez-dim. Bilirsin baba, çocukluğumdan beri geceleri yalnız yatmaktan korkardım. On beş yaşında koskoca kızken bile yatak odamın kapısını açık bırakırdım. Sende yatağını kapının hemen dışına sererdin. O korkak kızın bütün çabası, beş yılını gece korkularını yenmek için, uğraş vermekle geçti.Bu yaz yanına gelinceye kadar, kocamın anısını yaşatmaya namusuma bir söz getirmemeye çalıştım. Allah’ıma şükürler olsun ki başardım da baba. Burada karşıma Hasan Cevat adında bir erkek çıktı. Daha ilk gördüğüm anda yüreğimin daha değişik çarpmaya başladığını hissettim. Ben bu duyguyu daha evvel kocamla ilk karşılaştığım gün yaşamıştım baba. Hasan Cevat’ı gördüğüm anda, İşte kızım kırkından sonra seni mutlu edecek erkeği ayağının dibinde buldun, onu sakın elinden kaçırma dedim kendi kendime. İhsan efendi ... Aklı başında bir kadınsın kızım. Ben baban ola-rak seni mutlu görmek istemem mi? Biliyorum çok çektin, ama bu o kadar kolay değil. Sonunda hayal kırıklığı yaşamak ta var. Hiç işin bu yanını düşündün mü? Tabiri caizse görünmeyen bir varlıkla savaşacaksın. Selma ... Her şeyi düşündüm baba, bu benim için ele geçmez bir fırsat. Allah’ın beni sevdiği bir kulu olarak kabul etmesi, ve bir şans daha vermesi demektir. O gö-rünmeyen varlık dediğin Veda uzaklarda İstanbul’un bir köşesinde. Ben ise Buradayım, Hasan Cevat’ın yanında. Bir de şunu unutma baba kolay elde edilmiş zaferin tadını keçi boynuzunda dahi bulamazsın. Onu yarın piknik yapmaya davet edeceğim. İhsan efendi ... Ben seni düşünüyorum kızım. İnşallah bahtın açık olur. Allah kolaylık versin. Kasabanın girişinde Selma öğretmenle karşılaştım Selma ... Neredesin Hasan Cevat? Bir saattir seni arıyorum. Himmet dayıya sordum. Eczaneye uğradım Yok-tun, neredeyse kasabanın girişine kayıp ilanı asacaktım. Hasan Cevat kaybolmuştur, bulanların Selma öğretmene getirmeleri falan, filan. Hasan Cevat ... Bakıyorum keyfin yerinde, Yağmur neşeni kaçırmamış. Dere boyunca biraz yürüdüm. Selma ... Bana niye haber vermedin. Beraber yürürdük. Hasan Cevat ... Kusura bakma biraz yalnız kalmak istedim. Selma ... Onu mu düşünüyorsun Hasan Cevat? Ben isterdim ki artık yer yüzüne dön ve etrafına bak. Göreceğin o kadar çok güzel şeyler var ki. Neyse beni iyi dinle. Hava pazartesi gününe kadar bozmayacakmış. Ben bu akşam hazırlık yapacağım, yarın ikimiz pikniğe çıkacağız. Tamam mı? Hasan Cevat ... Bana çıkma teklif ediyorsun. Çok ayıp doğrusu, ya baban ne der kasabalılar ne düşünür. Selma ... Hasan Cevat ben on sekiz yaşında genç kız değilim.Yaşım kırk ve kendi başıma karar verecek yaşta-yım. Sen şimdi karar ver geliyor musun? Yoksa gelmiyor musun? Hasan Cevat: ... Bilmem ki, geleyim mi? Gelmeyeyim mi? En iyisi Himmet dayıya sorayım doğrusunu o bilir. Selma: ... Sen domuzun tekisin Hasan Cevat kabahat sana soranda. Dayan sabahleyin kapıya, kaldır götür. Ondan sonra Hasan Cevat kasabaya rezil olsun. Selma Hasan Cevat’ı dağa kaldırdı diye. Sabah saat dokuzda kapıda hazır bekle. Hasan Cevat: ...Tamam Selma senden korkulur. Tam dokuzda kapıda hazır bekleyeceğim. Selma’nın yanından ayrıldıktan sonra eve doğru yürümeye başladım. Bahçeden içeri girince, Himmet dayıyı bahçe ile uğraşırken buldum. Beni görünce: ... Neredesin be adam. Deli kız seni arayıp duruyor. Eşeğini kaybetmiş oduncu gibi. Hasan Cevat: ... Estağfurullah Himmet dayı sayende kasabanın karakaçanı olduk. Himmet dayı: ... Yok be evlat o işin esprisiydi, o deli seni neden yana yakıla arıyordu. Hasan Cevat: ... Bende o konuya geleceğim Himmet dayı, Selma beni yarın piknik yapmaya çağırıyor. Benim de bir an boş yanıma geldi kabul ettim.Ama şimdi hata mı ettim diye düşünüyorum. Himmet dayı: ... Neden hata yaptığını düşünüyorsun? Hasan Cevat: ... Burası küçük bir kasabadan daha ufak bir yer. Bu hareketimiz, buranın insanlarını yanlış düşüncelere sevk edebilir. İleride gerek İhsan efendinin gerekse Selma-nın benim yüzümden üzülmesini istemem. Bu yüzden sana tanışmak ve fikrini almak istedim. Yanlış bir adım atmak bu kasabada benim geleceğimi de etkiler. Himmet dayı: ... Senin böyle düşünceyle bana tanışmak istemene sevindim. Bak oğlum Selma’ya deli kız derim. Doğru deli doludur. Ama o çoğumuzdan daha çok akıllıdır. Babasının üzerine titrer. Selma beş yaşındayken annesi’ni kaybetti. Annesi’nin ölümü bile başlı başına bir olay, konuyu dağıtmayalım. Başka zaman anlatırım. Diyeceğim o ki İhsan efendi kimse ile evlenmedi. Selma’yı tek başına yetiştirdi. Selma evlenip İstanbul’a yerleşince bir kere daha yalnız kaldı. Bu ayrılık, belli etmese de İhsan efendiyi çok sarstı aylarca kendine gelemedi. Selma’nın yuvadan uçmasını çok zor kabullendi. Selma Babasını üzecek hiçbir şey yapmaz ve eğer seni pikniğe davet ettiyse, babasının olurunu almıştır. Hasan Cevat: ... Peki Himmet dayı, sence teklifini kabul etmeli miyim? Himmet dayı: ... Kabul etmişsin bile. Bundan sonra ne olur bilin-mez. Olacaklar için ne sen nede Selma sorumlu olur. Tek sorumlu zamandır. Zira hiçbir şekilde ateşle barut yan yana gelmemeli. Ama bir diğer gerçekte şu, biriniz ateşse diğeriniz baruttur. Hadi şimdi beni yalnız bırak işimi yapayım. Hasan Cevat: ... Annesinin ölümünü bana müsait bir zamanında detaylı olarak anlatacaksın değil mi Himmet dayı. Biraz çörek var, çayla beraber yeriz ister misin. Himmet dayı? Himmet dayı: ... Hazır et çağır. Ben arka tarafa geçip biberlere su vereyim. TUTKUYU YAŞAMAK Sabah dokuzda bahçe kapısının önünde hazır bekliyordum. Hava gerçekten, bugün çok güzel olacağa benziyor. Yağmur bulutları gitmiş, gök yüzü masmavi güneş insanın içini ılık, ılık ısıtıyordu. Tabi bu hava benim tedbir almamı engelleyemezdi. Birkaç adet havluyu bir poşete koyarak yanıma aldım. Yağmur yağacağı tutarsa ıslak, ıslak dolaşmak işime gelmiyor. /acaba bu kız beni nereye götürecek./ Ben bu düşüncelerin içinde yüzerken, Selma karşıdan göründü. Hemen yanına koştum. İki bisikletin arasında boğuşup duruyordu. Bisik-letin sepetleri tıka basa doluydu. Hasan Cevat: ..Bunlardan hiç bahsetmemiştin? Selma: ... Yolumuz epey uzak, buralarda piknik yapmayı düşünmüyorsun değil mi? Hasan Cevat: ... Artık düşünmüyorum. Ne tarafa gideceğiz. Selma: ... Derenin çıkış yönüne doğru gideceğiz. O tarafta çok az kimsenin bildiği güzel bir yer var. Bakir ve keşfedilmemiş. Ara sıra bizim kasabanın hayvanlarını güden çobanlar uğrar. Onlarda ben kasabada yokken. buradaysam hiç uğramazlar. Selma önde ben bir tekerlek boyu gerisinde yola çıktık. Uzun zamandır bisiklet kullanmamıştım. Selma-ya ayak uydurmakta zorluk çekiyordum. İlerledikçe yavaş, yavaş alışmaya başladım. Selma: ... Daha evvel bisiklet kullandın mı? Hasan Cevat: ... Evet, bir zamanlar henüz düzenim bozulmamıştı. Mutlu sayılabilecek bir evlilik hayatım vardı. Trakya nın, Marmara denizine bakan kıyılarını dolaşmayı çok arzu ediyordum. Daha sonraları zorda olsa bu isteğimi gerçekleştirdim. Sıra Anadolu’yu dolaşmaya gelmişti. Ama karşıma o melek çıkınca dünyam alt üst oldu. Rüzgar beni öyle savurdu ki, sağıma dönüp baktığımda,kendimi Selma isimli bir kadınla pikniğe gitmek için pedal çevirirken gördüm. Yavaş, yavaş formumu buluyordum.Ön tekerleklerimiz aynı hizadaydı. Yolu orta-lamıştık her iki tarafımızda yüksek ağaçlarla kaplıydı. Selma bütün dikkatini yola vermiş olmasına rağmen beni dinlediğini biliyordum. Hasan Cevat: ..Ya sen aradığını bulabildin mi? Selma: ... Bulduğumu sanmıştım ama olmadı. Yarı yolda beni bıraktı gitti. Bu günlere gelebilmek için çok uğraştım.Şimdi ise, o zaman bana verilmiş olan şansı ikinci defa hak ettiğimi düşünüyorum. Hasan Cevat: ... Yolumuz daha çok mu? Selma: ... Yaklaşık on, on beş dakikalık yolumuz daha var. Yolu terk edip sağa döndük.Karşımıza çıkan daracık patikadan aşağıya inmeye başladık. Nihayet bir ağacın altında durduk. Güneş ışınları ağaç dallarının arasından zorlukla sızıp ancak öyle ulaşabiliyorlardı. Sessiz sakin ve dünyadan kopuk bir yerdeydik Ara sıra yukarılarda bir yerden kuş sesleri duyuluyordu. Bisikletin arkasındaki yükleri boşalttık.. Selma: ... Bisikletleri burada bırakıp, yüklerimizi alalım yola devam edeceğiz. Poşetleri paylaştık.Selma önde ben arkada yola koyulduk.Patika iyice daraldı, ağaçlar sıklaştı. Bisikletleri bırakmakta haklıymış. Etraf iyice sessizleşti. Hasan Cevat: ... Buraya yalnız gelmekten korkmuyor musun? Selma: ... Korkmam için bir sebep yok. Bütün kasaba beni tanır, hatta biraz korkar. Adımız deliye çıkmış bir kere. Hasan Cevat: ...Desene şimdi iki deli bir arada. Yaklaşık olarak on dakika daha yürüdük. Sola dönünce, dere bütün güzelliğiyle ortaya çıktı. Sakin sakin akıyordu. Suyu tertemiz ve pırıl pırıldı. Selma’nın anlattığı kadar güzel ve göz alıcı. Selma: ... İşte benim cennetim burası. Fırsat buldukça buralara saklanıyorum. Saatlerce hiç bir şey yapmadan miskin, miskin otururum. Galiba ilk defa aramızda hüznün yeri olmayacak. Geniş gövdeli bir ağacın altına kilim sererken,Selma’da sofra örtüsünü serdi. Ve yiyecek paketlerini, açmaya başladık. Hakkını vermek lazım kız çok iyi hazırlanmış. Ekstradan iki şişe de şarap vardı. karşılıklı oturduk ve atıştırmaya başladık. Uzun yol bizi bayağı yormuş. Selma: ... Ondan bahsetsene bana nasıl biri? Hasan Cevat: ...Sen hiç yeryüzünde kanatsız bir melekle yaşama şansı elde ettin mi? Hiç sanmıyorum. İşte o nadir insanlardan biriyim. Tam tamına bir sene beraber oldum. Yani üç yüz altmış beş gün. Bir insan bu kadar uyumlu olur mu? Selma: ... Abartıyorsun hiç kimse melek olamaz. Hasan Cevat: ... Şöyle diyelim. Karşıma şişeden bir cin çıksa ve dese ki bana Hasan Cevat sana bir şans daha tanıyacağım. Veda ile ilk baştan yeniden başlayacaksın, kabul eder misin? Diye sorsa, sonra da ilave etse, bir şartla, sonu yine böyle bitecek.Sen aynı acıları tekrar yaşayacaksın. Hiç tereddütsüz kabul ederim. O benim hiç durmadan atan yüreğim. Yeryüzündeki cennetim, daha ne anlatabilirim ki. O benim Veda’m Selma: Hiç belli olmuyor, bu kadar çok sevgiyi nerene sığdırıyorsun? Hasan Cevat: ... Bu sorunun cevabını bende veremem. Yanıma geldi yaslandığım ağaca sırtını dayadı şişeden bir fırt çekerek aramıza koydu. Sanırım, biraz şaraptan birazda utançtan yüzü kızarmıştı. Bana baktı ve sordu ... Hiç mi Şansım yok? Hasan Cevat: ... Ben bu soruya cevap verecek gücü kendimde bulamam.Bizler sadece yönlendiriliriz. Cevapları tanrı verir. Hiçbir şeyden umut kesmemelisin. Sana şöyle bir örnek vereyim. Bir caddede yürüyorsun biraz ilerde yol ikiye ayrılıyor Sağa saparsan hiçbir sorun yok yoluna devam ediyorsun. Sola saptığını düşünelim,yürümeye devam ederken, çok yukarılarda hayat ağacından bir yaprak kopuyor. Ve salına, salına aşağılara doğru inmeye başlıyor. Bu kopan yaprak aynı zamanda senin fela-ketin oluyor. Bir yerlerde bir şeyler infilak ediyor. Yanardağ’lar patlıyor. Bu olaylar zinciri bize, ya kaza, yada hastalık, veya daha değişik bir şekilde aksediyor. Demek istediğim, senin beklediğin cevabı vermek ben-im elimde değil. Her şey Allah’ın yönlendirmesi ile olur. İlk şişenin dibini bulduk,ikincisini açtık. Selma: ... Anlıyorum. Demek ki yine de bir şansım var. Mücadeleye devam. Peki Veda çok mu güzel bir kızdı ki senin aklını başından aldı? Hasan Cevat: .. Bana göre tapılacak kadar güzel. Selma: ...Hasan Cevat sana bir sır vereyim mi? Ben buraya her gelişimde yüzecek kadar su buluyorum. Hasan Cevat: ...Bunun neresi sır ki? Selma: ...Sen bilmiyorsun, burası benim tek kişilik çıplaklar kampım. Hasan Cevat: ...Nasıl yani? Selma: ...Burada soyunuyor ve çıplak olarak yüzüyorum. Yaa! Şaşırmıştım ama gözlerine bakınca doğruyu söylediğini anladım. Daha da önemlisi gözlerinde bu itirafı yaparken içtiğimiz içkinin arkasına sığınma-dığını da gördüm. Tüm köprüleri yıkıyordu geri dönmemek için. Biraz takılmaya karar verdim. ...Sırrını benimle paylaştığına göre, artık bana bir gösteri yaparsın değil mi? Selma: ...Utanırım Vallahi olmaz. Hasan Cevat: ...Sen sarhoş oldun saçmalıyorsun. Al bir fırt daha çek. Selma: ...Çok ayıp beni sarhoş etmeye mi çalışıyorsun? Sende sarhoş oldun. Havanın kapadığını hiç fark etmedik Güneş yine bulutların arkasına çekilmişti, ilk yağmur damlaları düşerken, bizde etrafı toplamaya başladık. Yağmur birden hızlandı, baktık olacak gibi değil her şeyi olduğu gibi bıraktık. Selma: ... Aman boş ver be Hasan cevat nasıl olsa ıslandık bunlar böylece burada kalsın. Daha sonra gelip alırız. Beni takip et. Hasan Cevat: ... Yolculuk şimdi nereye. Selma: ... Karşı kıyıya geçeceğiz. İlerde çobanların kullandığı bir kulübe var. Şimdi boştur, yürü oraya gidelim. Hemen poşetimi bıraktığım yerden alıp, Selma’nın peşine takıldım dereye doğru yürüdük. Yağmur hızını daha da arttırarak devam ediyordu. Allah’tan hava sıcak yoksa donardık. Suya girdik ve karşı kıyıya doğru yürümeye başladık. Kayıp düşmemek için birbirimizin elini sıkı, sıkıya tutuyorduk. Nihayet karşı kıyıya çıkabildik. Selma: ... Harika bir gün geçiriyoruz. Hiç bu kadar eğlenmemiştim. Ya sen eğleniyor musun? Hasan Cevat: ... Bize boşuna deli dememişler. İleri doğru yürümeye devam ettik. Beş altı dakika sonra çoban kulübesi birden ortaya çıktı. Kapısını açıp içeri girdik. Selma elimdeki poşeti yeni fark etti Selma: ... O poşette ne var? Hasan Cevat: ... Poşette hazine taşıyorum. Ocakta odun var Eğer kibritte bulursak Ocağı yakarız ve elbiselerimizi kuruturuz. Şimdi sıra kurulanmaya geldi. Selma: ... Sen şaşırdın mı ne ile kurulanacağız? Hasan Cevat: ... Şimdi beni dinle ve soyun, hani deliydin çılgındın. Şimdi o fırsatı sana tanıyorum. Eğer kurulanmaz-san hasta olursun. Selma: ... Poşetin içindekiler havlumu? Beni sen soy. Olur dedim. Önce üzerindeki tişörtü çıkarttım. Dolgun göğüsleri iç çamaşırından taşıyordu. Daha sonra sırayla eteğini ve diğer çamaşırlarını çıkardım. kendisini benim elime bırakmış savunmasız bir kuş gibiydi. İçime giren kuşku ve vesveseleri bir kenara bırakıp poşetten aldığım havluyla Selma’yı kurulamaya başladım. Vücudunun her yerini dikkatle kuruladıktan sonra, Boy hav-lusuyla sarınmasına yardım ettim. Selma: ... Teşekkür ederim sağ ol Hasan Cevat: ... Benim için zevkti her zaman emrinize amadeyim. Nihayet bir köşede kibrit ve gaz buldum çabucak odunları ocağa yerleştirip üzerine gazı döktüm. Kibriti yakıp ocağa attım. Tutuşan odunların karşısına Selma-yı oturttum., bende soyunup kurulandım ve yanına otur-dum. Selma: .. Şu kaderin cilvesini görüyor musun? Bizi bir şekilde bir araya getirip yan yana oturttu. Hasan Cevat: ... Seni daha ilk gördüğüm anda yollarımızın kesişeceğini hissetmiştim. Selma: ... Sana bunu içtiğimiz şarap mı söyletiyor. Yoksa içinden geldiği gibimi konuşuyorsun. Elimi Selma’nın beline attım ve kendime çektim. Hemen vücudunu vücuduma iyice yanaştırdı başını omzu ma yasladı. Hasan Cevat: ... İlk karşılaştığımızda hani göz göze gelmiştik. O zaman gözlerindeki o muzip ifadeyi yakalamadığımı sanma. Daha o an beni aklının bir köşesine not etmiştin yanılıyor muyum? Selma: ... Yanılmıyorsun. Biliyorum ne yaparsam yapayım seni elde edemeyeceğim. Onu senin yüreğinden söküp atmak benim gücümün dışında bir şey. Beni teselli eden hiç olmazsa burada, senin yanında oturan başını senin omuz una yaslayan o değil benim, buda benim tesellim. Elimi sarınmış olduğu havlunun düğümüne uzattım ve çözdüm. Havlu üzerinden kaydı ve kadınlığının tüm güzelliğini bana sunuyordu. Himmet dayının dediği gibi, ateşle barut yan yanaydı ve ateş almıştı. Kimin ateş kimin barut olduğu önemli değildi.Parmak uçlarımı dudaklarında gezdirdim. Benim havlumu çözdü. Kendi-me çektim sarıldık. Dudaklarımız buluştu. Yumuşak ve kesik, kesik öpüşüyorduk. Gücümüzü, irademizi kilim diye yere serdik. Uzandı kollarıma aldım,yıllarca baskı altına alınmış arzularımızı bir kenara bıraktık göğüs-lerini avuçladım. Üzerinde beş uzun yılın açlığı vardı. Dokunduğum her yeri almış olduğu hazdan titriyordu. Yalnız öyle olan o muydu? Benimde ondan farkım yoktu. Bende açtım. Burada duygusallık yoktu. Aşkta yoktu. Burada sadece iki kişinin cinsel açlığının alış verişiydi. Vücudunun en hücra ve en gizemli noktaları-nı dolaştım. Birbirimizin üzerinde keşif yapan seyyahlardan farkımız yoktu. Keşfettiğimizden daha fazlasını istiyorduk.Sabrının sonuna geldiğini hissettiğim anda üzerine uzandım hoyratça içine girdim. Tek vücut olduk. Ben onu fethettim o beni hapsetti. Aynı anda doruklarda dolaşmaya başladık.Orgazmın en uç noktalarında dolaştığını sürekli kasılarak bana hissettirdi. Sahtekarlıktan ve riyadan uzak olarak gözlerinde denizin fırtınadan sonraki sakinliğini ve mutluluğun en güzelini gördüğüm. Çapkın, çapkın gülümsedi. Yanına uzandım. Selma: ... Evet halimden belli olmuyor mu? Sabretmenin mükafatını bu gün gördüm. Üzerime çıktı canı oyna-mak istiyordu. Sarıldım canı yanıncaya kadar göğüslerini ezdim. Kalçalarını okşadım. Selma: ... Sana yüz vermeye de gelmiyor.Ama istersem ben senden de yüzsüz olurum. Ayağa kalktık içerisi ısınmıştı.Pencerenin yanına gittik. Yağan yağmuru seyretmeye başladık. Sanki kırk yıldır beraber yaşıyorduk. Çıplaklık gayet doğal geliyordu.Kolumu beline sardım ve kendime çektim. Selma: ... Hasan Cevat ben sevişmek istiyorum. Kucakladım ve yavaşça yere yatırdım.Bende hazırdım, yavaş,yavaş tadını çıkararak seviştik.Ben uysalca canını yakmadan içine girerken Selma’nın ağladığını gördüm. Gözyaşlarını öpücüklerimle kuruladım. Sanırım ağlamasının bir çok nedeni olmalıydı. Elbiselerimizi kuruttuk. Akşamın geç vaktinde kulübeden çıktık. Yağmur dinmişti. Selma: ... Teşekkür ederim Hasan Cevat bana hayatımın, son yıllarında en mutlu günümü yaşattın. Cevap olarak burnunun ucunu öptüm. Yola koyulduk. Sadece o mutlu olmamıştı. Tuğrul PEKEL / devamı var
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © TuğrulPekel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |