Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
Karanlığın prensesi ve onun pençesi... O kadar büyük eli var ki, tırnaklarıyla bir zemine sıkıştırsa beni, parmaklıklara hapsolduğumu düşünebilirim. Sahte bir cazibesi var yalnız kaldığımda beni ona bağlayan, zaten bu yüzden prenses diyorum ya ona. Merkezkaç kuvveti olan zaman ardımdan itelerken, geleceğe korkulu adımlar atmaya devam ediyorum. Keskin bir uçuruma sürüklendiğimi hissediyorum. Aslında korkmuyorum. Korktuğum tek şey, uçurumun ucunda karşıma neyin çıkacağını bilememek. Belirsizlik beni korkutan. Neden bu kadar kolay karamsar olabiliyorum?.. Karamsarlığı siyah temsil ediyor. Siyah bir renk değil mi? Evet. Öyleyse beyaz da bir renk. Peki o zaman iyimserliğin rengine neden inanmıyorum, neden bunu hiçbir yerde göremiyorum? Galiba benim hayatımda hava karanlıklaşalı çok oldu ve hala sabah olmasını bekliyorum. Bahsettiğim beyaz ise, gökyüzünde parıldamaya çalışan birkaç yıldızdan başka bir şey değil. Bu aydınlık yıldızlar ne yolumu aydınlatabiliyor yerli yerince ne de ‘sabah olmasa da olur’ dedirtebiliyorlar. Acaba bu gecelerde çiçekler açıyor mudur?.. Belki de tek sorun güven. Bilsem ki uçuruma atladığımda prensesin avuç içine düşeceğim, arkamı dönüp bırakırım kendimi, düşünmeden. Gözümü korkutan pençeleri, keskin tırnakları… Önyargılı olmuşum güneşi görmeyeli galiba, dış görünüşlere göre güven derecesini minimuma indirmişim. Ama sadece korktuğumdan… Bir tebessümünü görsem prensesin yüzünde, dudaklarının arasından süzülse aydınlığın sihirli sözleri. Ve elleri arasına alıp okşasa bu kadar zor olmazdı belki de onu kabullenmek. Ama tek yapabildiği acı vermek. Zamanın önüne itilmişim ve sanki önünde sürüklendiğini hissediyorum, çırılçıplakmış gibi. Daha hızlı sürüklese keşke. Belki daha fazla acı çekmeden ölürüm; hem ben hem de o kurtulur… Unuttuğum bir şey var galiba; belirsizlikten korktuğum. Ya bunların hepsi bir plansa ve öldüğümde de orada bekliyorsa prenses?... Ne anlamı kalıyor ki o zaman, karanlığa teslim olmanın? İnatçı olmalıyım… Savaşmalıyım… En azından onun elinden olmamalı sonum. Kendim vermeliyim. Ben seçmeliyim. Karanlığa hizmetin sonu geldi artık. Çıkar onları ve giy senin için diktiğim elbiseleri, zamanın önünde bir çırpıda çek kurtar hadi. Hem prenseslere beyaz daha çok yakışır, değil mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emin Buğra SARAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |