Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Dostlukların temelinin uyuma, muhabbete ve fedakârlığa dayandığını biliyoruz. Bu bakımdan, sevgi ve saygıyı tahrip etmeme gayretlerimiz de her zaman ön planda olmuştur. Fakat duyguların gel-git yaptığı durumlar dâhilinde, kızgınlık, kırgınlık, alınganlık ve netice itibariyle gergin olduğumuz zamanlarda, tarz ve ifadelerin, istem dışı geliştiğini ve kontrolünün zorluğunu gözlemliyoruz. Böyle muvazene denkliğinin bulunmadığı anlarda, cefa ve sefa, sevgi ve nefret, cimri ve cömertlik kavramlarının daha fazla önem kazandıkları bilinmektedir. Buna rağmen, bir hal ehli ve akil insan haline bürünemediğimizden, kavramlar karışmasalar dahi hislerimiz muhakkak karışıyorlar. Dinlemeyi düstur telakki ederek samimiyeti esirgememiş, sorgulamadan mahkûm etmemiş, enaniyet ve liyakati karıştırmamış ve bunları yerli yerine koymuş bulunan insanların sayıları maalesef az, fakat dostlukları ebedi olmuştur. Maddenin manayı ihata etmesi ve dolayısıyla, bizleri de mekanikleşmiş bir materyal gibi kullanıyor olması garip değil mi? Yaşantımızın her anını anlamlı kılmak adına, zihniyet sarsıntısını ve muğlâk tavrımızın hesabını ne vakit yapacağız? Birçok konunun bir mana ifade etmeden konuşuluyor olması, sorunların mutlak çözülmesi anlamına gelmeyeceği muhakkak! Ebette ki konuşacağız, lakin düşünerek ve bir alternatif sunarak konuşmak gayreti, bizler adına daha manalı olacaktır. Bu nedenle maddenin, tasallutundan kurtulamadığımız müddetçe, gayretlerimiz ve cehtlerimiz sönük, söylemlerimiz ve şiarımız boş olacaktır. Davamızı sırtlayarak hedefe koşmamız ise; Susuz, azıksız ve silahsız sefere çıkmış bulunduğumuz için, şecaatin çetinliğini ve mesruru yetin serinliğini hissetmeyeceğiz. Heyecan ve hazzın inkişaf ve serpilişini yaşamayacağız. Ulviyetten uzaklaşarak, vakit geçirmek için yaşıyor olmamız, hakikaten, hakikatlerden uzak bir hayat yaşamamız ne kötü bir zillettir! Zilletten kurtulmak için, hakikate kucak açarak, kimliğimizi, kişiliğimizi, onur ve haysiyetimizi anlamlı kılmalıyız. Maddenin mana derinliğindeki esrarını çözümleyerek, hakikat membaından kanarak içebilmeliyiz. İtminan olmuş bir gönülle, serinliğin efkârında kulaç atarak, sahilin sessizliğinde tefekkür edebilmenin şuurunda olmayı başarmalıyız. Bu gün ve şu an, tüm meşguliyetimizin yönünü, hareket ve kuvvetin asıl kaynağını keşfederek, senden geldik ve yine sana döneceğiz diyebilmeliyiz. Sahip olduğumuz her şeyin bir emanetçisi olduğumuzu bilerek, her zerrenin maliki ve sahibine el açıp yönelerek, ellerimizi ve özellikle sinemizi teslim ederek, samimiyetimizi izhar etmeliyiz ve kendimize gelmeliyiz. Mustafa CİLASUN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Cilasun, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |