Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
İclâl Aydın ‘Oysa ne çok şey anlatıyor gibiyim’ başlıklı yazısında ‘ Neden zaaflarıma yeniliyordum, neden tersini söylediğim halde olumsuz olanı barındırıyordum içimde, neden cesur olamıyordum kendi yaşamıma karşı, neden almam gereken acil kararları sürekli erteliyordum, neden kendimden uzaklaşıyordum?’ diye soruyordu kendine… Yatarak okuduğum yazıyı, masa başına geçerek okumaya devam ettim. Bu soruların cevabını bulmaktan ziyade yazının devamını okumak istedim önce. ‘Neden beni yaralamak isteyenlere daha çok açıyordum sinemi?’ sorusunda irkildim.’Daha çok mutlu olmak için onlarca sebebim varken ben neden hesabını bitiremiyordum iç burukluğumun?’ satırının altını çizdim ve düşündüm. Bitmeyen ve dinmeyen iç burukluğunun sebebi yaralanmış olmak değil midir? Acaba yaralayana olan zaafımdan mı yoksa acıya olan merakımdan mı yenilip tükendiğimi ilan etmiştim? Okumaya devam ettim… Yazının en can alıcı paragrafı : ‘Çünkü biliyorum ki öfke geçiyor. Bambaşka hallere bürünüyor duygular.Bir zamanlar uğruna ölürüm sandığın kişiler, olaylar, önemler, utançlar başka bir şeye dönüşüyor…Unutmak üzerine kurulu insan sistemi.Biraz susabilmeyi öğrenmek gerektiğini anladım.Kelimeler çok keskin, çok acıtıcıdır ve kan döker.Bense beni şaşırtacak kadar dövüşçü olup ortalığı kan gölüne çevirebilirim.Ucundan kıyısından ağzımdan çıkanların tesirini gördüğümden bu yana bunu çok tercih etmiyorum.Susulmuş, söylenmemiş çok şeyim var ömrüm boyunca.Oysa ne çok anlatıyor gibiyim…Her zaman frene bastım. Giderek daha çok basıyorum ve daha çok yoruluyorum.Arkamda yaralı bırakmak istemiyorum.Çünkü biliyorum yaralı insan tehlikelidir.’ Yazı bitince benim için artık hiç bir anlamı olmayanları düşündüm... Öfkem geçeli epey zaman oldu. Bir zamanlar adına ille de aşk dediğim duygu bambaşka bir hale bürünürken içimdeki utançla önem yer değiştirmişti bile . Keskin kelimelerle kan dökmek yerine susmayı tercih etmemin bir nedeni vardı elbette…Ardımda yaralı bırakmak istemedim ilk defa.Tehlikesinden korktuğum için değil ilk kez böylesi yaralandığım için belki de.Oysa aylardır ne çok konuşuyor ve ne çok anlatıyor gibiydim söylenmemiş onca sözü üç noktayla saklamaya çalışırken…Frene basmanın ne kadar zor olduğunu ve yorulduğumu çok iyi biliyorum ama hiç pişman değilim. İnsan sisteminin unutmak üzerine kurulu olduğunuysa kabul ettim. Şimdi hayata dair yine dimdik ayakta kalma, kan dökmeden ve can yakmadan yeniden başlama zamanı… Guguk Kuşu romanında şöyle bir pasaj vardı ‘Ben yaşarsam gerçekleri yaşarım eğer yaşamıyorsam ya da yaşanmıyorsa benim atlarım aç değil kimsenin samanını yemezler; ben sılama dönüyorum…’ Yani benim de atlarım aç değil ve kimsenin samanını yemeye asla tenezzül etmezler:))))))) BİNNUR EDİSAN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © BİNNUR EDİSAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |