Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Evin kapısından çıkarken bunun iş aramaya ya da dolaşmaya çıkmak gibi bir şey olmadığını düşünüyorum. Ama kapı aynı kapı, ev aynı ev. Ben aynı görünüyorum. Saçlarım suyla düzeltilmiş, altımda eşofmanım, üstümde hiç çıkarmadığım hırkam.O sırada evin önünden geçen biri beni görse ‘kadının biri evden dışarı çıkıyor’ diye düşünürdü. Yani görünürde olağan dışı hiçbir şey yok. Kadının biri, o benim işte, kapıyı açtı, evin içine doğru bakıyor, bir şey almayı düşünüyor belki ya da birine seslenecek. Ama vazgeçiyor, eşiğe bakıyor önce sonra yolun karşısına. Kapı aynı kapı, ev aynı ev. Ama ayaklarım değişmiş sanki. Ellerim, avuçlarım. Avucumun içindeki soğuk kapı tokmağı. Buz gibiyim ben de. Evdeki seslerde kulağım. Neden dün değil de bugün olmak zorunda. Hiçbir nedeni yok. Yarın da olabilirdi, ondan sonraki gün de. Ya da hiçbir zaman olamazdı. Ne fark eder. Gitmekten nefret ediyorum. Her şey olduğu yerde dururken, bu kapı bu ev. Ben gidiyorum. Onlar kalıyor. Onlar hep oldukları gibiler,bense devamlı değişiyorum. İstemesem de. Çünkü gerçekten hiç istemiyorum. Midem de garip bir his var. Sanki midelerin duyguları olurmuş gibi. Gıdıklanıyor. Bunu anlatmaya gerek yok, zaten herkes bilir. Dışarı çıkmaktan utananlar, gizli yerlerde saklanıp kimseye görünmek istemeyenler anlar bunu. Gerisi bir boktan anlamaz zaten. Bu halde yaşamanın ne kadar zor olduğunu akılları almaz. Hiçbir yere ait olmadan yaşamak, seçeneklerin mideni bulandırması, her şeyden uzak durmak. Evinden dışarı çıkan bir kadınım ben şimdi. Ev, dışarı, çıkmak, kadın, ben. Sözcüklerle böyle ifade ediliyor. Tam otuz bir harf, on üç hece. Tesadüfe bak. Ama matematiksel bir oyun değil bu. Ne peki, kaderimin bir oyunu mu? Her neyse. Şarkıyı bilen sonunu getirir. “Göründüğü kadar basit değil,” derler. “Böyle göründüğüne bakmayın.” Ama nasıl olduğunu bir başkası bilemez. Belki de banyo yapıp öyle çıkmalıydım dışarı. Üzerimde bir ağırlık var. Tedirginim. Su rahatlatabilirdi beni. Ama bunu düşünmedim bile. Aklımda tek bir şey vardı. O da gidiyor olduğum. Bana bakıyorsun şimdi, gözünde canlandırdığını sanarak. Sana anlattım işte. Ortada bir ev olduğunu biliyorsun. Açık bir kapısı var. Ve ben varım. Orada öylece dikilmişim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Kötü görünüyor olmayım oysa sen güzel bir kadın görmek isterdin. Sonra başka şeylerden bahsetmeye başladım. Umurunda bile olmayan şeylerden. Ben onları anlatırken sen fırsat bilip beni yine yavaş yavaş idealindeki kadına dönüştürdün. Bunu engellemek için lafı fazla uzatmamalıydım belki.Aslında ne fark eder, istediğin kadını düşün ama onun görüntüsü altında dinlediğin kişi hep ben olacağım. Şimdi önemli olan kelimeler değil, çünkü ifade edilemiyor bu. Algılar görünenle sınırlı kalınca, yaşam kendi dışına itilince karmaşıklık ortadan kalkmış sanılıyor. Ben aslında sadece bu kapıdan çıkıyor gibi görünüyorum. Karşı yoldaki adam sadece araba kullanıyor. Parkın köşesindeki kadın elindeki kutuyu taşıyor. Önümden hızla geçen çocuk önümden hızla geçen çocuk olarak kalıyor. Genç bir adam şimdi yerdeki karo taşına bastı, daha önünde yüzlercesi var. Benim gibi herkes öyle görünüyor. Olağan dışı bir şey yok. Yaratılan olağanlık ilk başlarda yalnızca ambulanslar ve polis arabalarıyla yaşanan kısa panik anlarında kesintiye uğrayabilirdi. Ama sonra onlar da bunun parçası oldular. Şimdi sizi ne şaşırtır? Yanlarından geçerken beyinlerinden geçenleri de duyabilsem. Fısıltıları. Biri bana bakıp bu sadece kapıdan dışarı çıkan bir kadın değil demeli. Ya da bir diğeri, kapıdan dışarı çıkarken ne kadar güzel göründüğümü düşünmeli. Böylece yaptığım şey artık benim için olduğu kadar, bir başkası için de önemli olurdu. En azından aşk karışırdı işin içine. İşte o zaman kapıdan dışarı çıkmak görünürdeki sıradanlığından kurtulup hak ettiği ilgiyi görürdü. Bu bir tablo ismi gibi. Tabloyu yapan kişi olayın mucizeviliğini görmüş olmalı. Onun için de artık bu kapı aynı kapı, bu ev aynı ev değil. Sıradanlıklarının içinde onları özel kılan şey saklı. “Kapıdan dışarı çıkan kadın”ın o, anlık bakışında, yeryüzündeki her şeyden daha karmaşık bir şey var. Anlamı gözlerinde sıkışmış. Aynı onun gibi ne dışarı çıkıyor ne de içeri girebiliyor. Bir süre sonra öyle dayanılmaz olacak ki bu, ağlamaya başlayacak. Belki de ancak şimdi tabloya hakkını verebilirim. Ağlarken. Çünkü bu hareketsiz, bu put gibi halimle, kollarım yanlarıma yıkılmış duvarlar gibi dururken, içeriyle dışarısı arasındaki o kısa anda hapis olmuş gibiyim. Beni burada bıraktılar. Ben de duruyorum işte. Resmimi yapın. Heykelimi dikin. Onlardan ne farkım var. Ben de herkes kadar hayranlık vericiyim ve herkes kadar kendimi seviyorum. Öyle asil duruyor ve öyle yakışıyorum ki buraya elime renkli kumaşlar verip kapının çevresine neon ışıkları taksanız size harika bir gösteri sunabilirdim. Bunlar saçmalık. Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değilim. İstedikleri gibi düşünsünler. Yalnızca ben ve o kadın, taşıdığı kutuda kocasının başı olduğunu bileceğiz. Kanının sıcaklığı avucunu kaplıyor, kapı tokmağının soğukluğu gibi. Hayır bu hiç de sıradan bir gün değil. Bunlar sıradan laflar, bu köpek de sıradan bir köpek değil. Ben kapı aralığında düşünürken genç adam bilmem kaçıncı karo taşına geliyor. Bakışları üzerlerine düştükçe her biri hayatında ayrı bir yer edindi bile ama o bunu anlayamaz. Sadece kapıdan çıkıp gidecek biri gibi göründüğümü biliyorum ve ne yazık daha fazlasını düşünmene yarayacak merakı uyandıramıyorum sende. Buna alışığım üzülme, ben de üzülmüyorum. Bana tanınan zaman bir anlık, o anda ilgini çekemezsem ikincisinde gözlerin çoktan başka yerlere çevrilmiş olacak. Kendime dair başka şeyler de düşünüyorum. Terk etmek çok zor. Alışkanlıkları severim. Böyle daha kolay. O yüzden bu eşikte durmuş olmak kafamı karıştırıyor. Evet belki ben, aynı ben gibi görünüyorum. Bu ev, bu kapı kadar aynı. Salondan bana bakıyor, her zamanki gibi iri gövdemle kapıdan içeri sızan ışığı kesiyorum. Omuzlarımın çöküklüğünden fazla bir şey anlayamaz ama bana bakmasın artık. Üzülmesin de, kimsenin üzülmesini istemem. Ben de üzülmüyorum. Ev, kapı, eşik aynı. Hepsi orada duruyor. Bana gelince, ben artık kapıdan çıkmakta olan kadını oynamıyorum. Çoktan çıkıp gittim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © çağıl erdoğan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |