Güzellik her yerde karşılaşılan bir konuktur. -Goethe |
|
||||||||||
|
Ayrıca demokrat kimliği de kendisini düşündüğümde ilk aklıma gelen özelliktir. Yazar, bazen inanç, felsefe ya da bilim konularında da yazılar yazıyor ve bu yazılarla okurlarına, olaylara farklı perspektiflerden bakma imkanı da sunuyor. Düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi takdir edilesi bir durum. Bendeniz de bir müddettir Radikal okuyucuları arasındayım. En azından sanal ortamda Radikal’i diğer takip ettiğim gazetelerle birlikte okumaya çalışıyorum. İlgiyle okuduğum Radikal yazarları sıralamasında Hakkı DEVRİM, Perihan MAĞDEN, İsmet BERKAN, Murat BELGE, Hasan Celal GÜZEL, Namık Kemal ZEYBEK, Türker ALKAN başı çekiyor. Tabii ki bilinçli bir okur olmaya çalışan biri olarak her yazanın yazdıklarını doğru kabul etme gibi bir zaafım yok. Kendi inanç ve kabullerime ters düşen noktalara kendi boyum yettiğince, dilim erdiğince itirazlarımı yönlendiriyorum. Sayın Berkan’ın 09/12/2007 “Dualar İnsanı İyileştirir mi?” başlıklı yazısını da büyük ilgiyle okudum. Beni bu yazıda ilgilendiren nokta “Dua” meselesinden başka da bir mesele değildi. Yoksa üfürüklerin, muskaların hükümleri diyanetin neşrettiği ilmihal kitaplarında fazlasıyla açıklanmıştır. Bu konuyu Diyanet’e havale ediyorum. Bendeniz “duanın manevi gücüne” inanan birisi olarak Sayın Berkan’ın da örnek gösterdiği -kendisinin bu araştırmaya katılıp katılmadığı konusunda bir fikrim yok- bilimsel araştırmanın doğruluğunu ya da yanlışlığını hiç de merak etmedim. Zira inanan herkes kendi yürek yaşantısında yakardığı dualarının birçoğunun kabul olduğunu yüzlerce ve hatta binlerce kez hissetmiştir, tecrübe etmiştir. Ancak ilgili araştırmanın sonuçlarına bakarak da kesin hükümlere varmak mümkün değildir. Kişilerin o andaki inançları, inançlarının gücü, düşünceleri, iyileşeceklerine olan samimi itikatları, dua edenlerin samimiyeti, bütün bunlar deneylenemez içsel yaşantılardır. Bir de imtihan meydanında soruların cevaplarını açıkça vermek her şeyin apaçık ortaya çıkmasına vesile olur ki, o zaman da imtihanın bir anlamı kalmaz. Bu noktadan hareketle bu deneyin sonuçlarında da bir kesinlik olmaması oldukça normaldir. Çünkü bu dünya bir sınama yeridir. 2005 yılında Sabah’ta yayımlanan bir haber geldi aklıma. Kanser için dua kurulu oluşturulmasıyla ilgiliydi bu haber. O haberin alt başlığında pek çok tanınmış doktorumuzun görüşlerine de yer verilmiş. Mesela Prof. TUNCER meseleyle ilgili şunları söylemiş: “Batı dünyasında, dini inancın hastaların iyileşmesinde önemli rol oynadığı biliniyor... Modern tıbba destek olmak kaydıyla uygulanan tedavide bitkisel ve dini yöntemlere de yer verilmeli..." “Alman Nişantaşı Hastanesi Medikal Direktörü Kardiyolog Yrd. Doç. Dr. Metin Okucu da, "Araştırmalar tıbbın duaların iyileştirici yönünü kullanabileceğini de kanıtlıyor. Bu yıl Amerika`da yayınlanan bir araştırma hastaların yarısının doktorlarının onlarla birlikte dua etmesini istediklerini gösteriyor. Bizim de hekimler olarak hastalarımızla yeni ilişkiler içine girmesi belki de tıp fakültelerinde yeni ders konularının konulmasının zamanı geldi" demiş. Cornell Üniversitesi`nin ünlü kalp cerrahı Mehmet Öz ise; “Geçen yıl kalp krizi geçirmiş stent takılacak 750 kişi üzerinde araştırma yaptık. Dua edenlerin hızlı iyileştiğini gözlemledik. Ben de dua etmelerini tavsiye ediyorum" demiş. Şimdi duaların iyileştirici özelliği konusundaki inançları yıkmaya çalışmak olarak mı algılayacağız araştırmacılarımızın “Kısacası duaların hastalıkları iyileştirmede bir gücü olmadığı kanıtlanmıştı” şeklindeki hükümlerini. Kalp Cerrahı Mehmet ÖZ, Metin Okuyucu gibi değerli doktorlarımız, bilim adamlarımız ise tam tersini söylüyorlar bu savın. “Duaların bilhassa psikolojik kaynaklı hastalıkların iyileşmesinde olumlu bir işlevi vardır” diyorlar kısaca.. Kanser hastalığıyla yıllarca mücadele etmiş pek çok ünlü de bu hastalığı dualarla, maneviyatla yendiklerini açık yüreklilikle ifade ediyorlar. Bakın ne diyormuş Yılmaz MORGÜL, “5 yıl çektiği ölümcül hastalıktan kurtulan Yılmaz Morgül "Herkes ibadet etsin. Çünkü huzur Allah`a yakınlıktadır" diyor. Bakın Kazım KANAT kanseri nasıl yenmiş? Kendi dilinden dinleyelim: “Birincisi Tanrı`dan ümit kesilmez. İkincisi ise yüksek moral ve sevgi dolu destekle her şeyi yenersiniz. İşte ben kanseri böyle yendim.” Şimdi modern ve tabii tıbbın tükendiği alanlarda, milyarlarca insan duanın, inancın iyileştirici gücüne inanıyor. Bilimsel olarak lanse ettikleri bu deneyi yapanlar ve sonucunda bilim açısından asla kesin olmayacak olan “Dua iyileştiremez” hükmünü ortaya koyanlar sayısı milyarlara varan “duacıl” insanın umutlarıyla oynamıyorlar mı? Şehitlerini uğurlayan o gencecik hanımefendinin, evladın, annenin duasından başka hangi umudu kalmıştır ki? Trafik kazasında kaybettikleri sanatçıyla diyalog kurmak isteyenler, ona kendi güçlerince yardım etme arzusu içinde olanlar duadan başka hangi güçle bunu yapabilirler? On binlerce canı bir anda alan deprem gibi afetlerin yaralarını inançtan ve de duadan başka hangi ilaç sarabilir? Yakınlarını kaybeden insanları siz inanç ve dua dışında hangi yöntemleri kullanarak tam manasıyla teselli edebilirsiniz? Küçük yaşta yetim kalmış bir çocuğun minicik ellerini açarak ya da Hıristiyanlarda ve Budistlerde olduğu gibi kenetleyerek annesine, babasına dualar yollamasını neden engelleyesiniz ki? Hem Psikologlar da duanın ruhsal depresyonları tedavi ettiğini defalarca söylüyorlar. Okurların çok sevdikleri; yazılarını devamlı okudukları yazarlarının, sağlıklı, kazasız, belasız ve mutlu bir yaşam sürmesi için dua etmelerinin, hem yazara hem de okurlara vereceği mutluluğu tatmak güzel olmaz mı? Hem edilen dualar bu dünyada kabul olmasa da onlar yine birer ibadettir. Çünkü atomların, yıldızların, hücrelerin ve tüm mevcudatın Yaratıcısı, Yöneticisi hatırlanmıştır. O’na saygı ve sevgi içerikli dualarla yaklaşılmıştır. O elbette bu dua eden kulunun kendisiyle diyalog kurmasından, kendisini saygı, sevgi ve minnetlerle anmasından İlahlığına has bir şekilde mutlu olacaktır. Elbette o Sonsuz Varlık’ın kulların duasına da ihtiyacı yoktur. Ancak kulların O’na, O’nun Sonsuz Sevgisine ihtiyacı vardır. Biz mutlu olduğumuzda ev hanemizi nasıl mutlu ederiz değil mi? Varın siz O Sonsuz Merhamet Sahibi’nin ve Yaratıcımızın kendisine dua edenleri nasıl mutlu kılacağını düşünün. Önce “umutlu” kılar.. Bu dünyada sıkıntılarla imtihan etse bile Sonsuz Hayatta kulunu Sonsuz Mutlu kılar.. Biz buna inanırız. Meseleye bir başka açıdan da bakmak isterim. Dua hakikatte “istek” anlamına gelir ki aslında biz inansak da inanmasak da, düşünsek de düşünmesek de bütün isteklerimiz Allah’ın katına ulaşır. O isteklerin değerlendirmesinde hayvan, bitki, insan ya da dini ayrımlara gidilmez. O Rahmandır, Rezzaktır; her varlığı istediğine ulaştırır. Herkesin isteğini eğer fiili dua da etmişlerse, kabul eder. Bir Koala’nın fıtri duası Okaliptüs yapraklarıyla dolu bir Cennet’te mahmur bakışlarla mutlu mutlu yaşamaktır ki onun bu duası kabul edilmiştir. Balinalar plankton ihtiyaçlarını rahatlıkla giderirler. Demek ki istekleri karşılanmıştır. Bitkiler suya, havaya ve güneş ışınlarına ihtiyaç duyarlar ki bütün bu istekler onlar dünyaya gelmeden hazır edilmiştir. Hücrelerimizin tüm ihtiyaçları dünyanın her tarafına dağıtılmıştır. Sebzeler, meyveler o ihtiyaçları karşılamak için hazırdır. O hücrelerin fıtri ihtiyaçlarını bilen birisi onların fiziksel ve biyolojik özelliklerine yardımcı bir kâinatı o canlıların hizmetlerine sunmuştur. Karıncalar hiç aç kalmazlar ve ihtiyaçlarından fazla yiyeceği, barınağı her zaman için bulurlar. Bu durum bütün canlılar için de böyledir. Şimdi bütün varlıklarının fıtri dualarını kabul eden bir Sonsuz Merhamet Sahibi, en mükemmel donanımlarla yarattığı insanın dualarını kabul etmez mi? Karnı acıktığında “ıngalarla” duasını eden bebeye tertemiz sütü biyolojik musluklarla gönderen, görme duamıza rengarenk görüntülerle karşılık veren, yemek yeme isteğimizi doğanın dört bir yanına serpiştirdiği türlü türlü ambalajlı DSE Doğa Standartları Enstitüsü belgeli gıda depocuklarıyla tatmin eden zatın “duaları kabul edeceğinden” hala şüphe içinde olmak dünyadaki yaşantımızı da acılaştırıyor. Zira büyük küçük her isteğe cevap veren bir Sonsuz Merhamet Sahibi, elbette insanların en büyük isteği olan Sonsuzluk İsteğini de doyuracaktır. Bu Sonsuzluk inanışının yerini kapkara bir yokluk alırsa, o zaman bu dünya nasıl yaşanılası olabilir biraz sonra ebediyen idam edilecek olmanın iştahsızlığıyla? Anneden, babadan, kardeşlerden, sevgililerden sonsuza kadar ayrı kalma, onların ölümleriyle yok oldukları inancına sarılma, dünyamızı ne derece tatlı kılar bu her dalgasıyla milyonları bilinmeyene sürükleyen fırtınaların ortasında? Ya bütün yaşadıklarımız, yediklerimiz, içtiklerimiz bizden öncekilerin ya da aramızda bulunan hastaların, çocukların, ihtiyarların bizler için ettikleri duaların bir sonucuysa! Ya da bizler bir üst mertebeye tekamül etmek isteyen taşın, demirin, etin, otun fıtri dualarının muhteşem bir sonucuysak! Elbette bu dünya imtihanının sorularının cevapları kesin olarak verilmeyecektir hiç bir zaman. Mutlaka şüphe edilecek, kesinlik duygusunu zayıflatacak yaşantılar da olacaktır. Ancak biz cevabın doğruluğuna eminsek, mükafatımızı sınavın sonunda güzel bir notla almayı da umut etme hakkına sahibiz. Şu gerçekleri de unutmamak gerekiyor: Ya bir gün bizler de insanlardan dua istemek mecburiyetine düçar olursak ne olacak? Tabii ki öncelikle fiili dua yapılacak her zaman için. Yani normal yollara, sebeplere başvurulacak. İstenilenler tembellik döşeğinde yatarak istenmeyecek. Çalışarak, uğurlarına mücadele ederek istenecek. Bu arada "duaların bir faydası yok" diyerek, Ne gerek var insanların mutluluk umutlarını yok etmeye? Elbette isteyen inanır duanın gücüne, isteyen de inanmaz. İsteyen inandığını ifade eder, isteyen de inanmadığını. Düşüncedeki özgürlükler sınırsız olmalı. Bu da ayrı mesele. Ancak en azından inananların samimi umutlarını incitmeyelim. Sözüm bu gibi araştırmaları yaparak dünya insanlarının umutlarıyla oynayanlara tabii ki. Belki son umut olarak ettikleri dualar vasıtasıyla iyileşeceğine inanan ve bu iyileşmede de belli bir ilerleme kat etmiş olan bazı insanların morallerini, dirençlerini kırarız, diye düşünsek de onların bu biricik tesellilerini, dayanaklarını ellerinden almaktan çekinsek. O araştırmacılar “Dua etsinler de” “duaların gücünü hafife aldığıkları için” bir gün “duaya” muhtaç bir hale gelmesinler. Ha unutmadan: Dualarınızı birbirinizden ve bizden eksik etmeyin. Kaynaklar: http://www.catalca.gen.tr/modules.php?name=News&file=article&sid=931 http://arsiv.sabah.com.tr/2005/09/01/gnd101.html http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2000/06/22/yazidizi/yazidizi1.html
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |