Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
Yürüyüş deyince, bakın ne geldi aklıma: Adamın biri ( Aslında ünlü bir düşünür de , adını şu anda hatırlayamayacağım. ), memleket meselelerini düşünmekten uyuyamıyormuş. Bir gece, yatakta düşünceler arasında dönüp dururken, yanında horul horul uyuyan karısını silkeleyerek uyandırmış. ” Memleketin bu kadar sorunu varken, nasıl rahat uyuyorsun ! ” diye kızmış.Siz de bana kızabilirsiniz o düşünür gibi. “ Bırak şu incik cincik sorunları, memleketin halini düşün. Yürüyüş de nerden çıktı?” diyebilirsiniz. Haklısınız ! Hem de yerden göğe kadar.Aslında, memleket sorunlarını düşünmüyor değilim, düşünüyorum da elimden bir şey gelmiyor. Beni ve düşüncemi kim takar ? “Adam deseler, ünüm yok; koyun deseler, yünüm yok.” Memleket sorunlarını, o sorunlara sebep olanlar düşünsün biraz da. Ben yürüyüşe gideceğim, kışın aldığım bir buçuk - iki kiloyu ne yapıp edip vereceğim. Kilo deyip geçmeyin sevgili okurlar. Aldığınız bir – iki kiloyu umursamazsanız, spor yapmazsanız; bir bakarsınız, kilolu biri olup çıkmışsınız. Bir , iki, üç, beş derken; arkası gelir. “ K.hpelik, bir öpmekten; hırsızlık, bir ekmekten başlar.” demiş atalarımız. Düşünün ki yolda yürümüyorsunuz da top gibi yuvarlanıyorsunuz. Boşu boşuna ne diye onlarca kilo ağırlık taşıyasınız ki! Elli beş kiloluk bedeni taşımak başka, doksan kiloyu taşımak başka. O nedenle kilomuza dikkat etmek gerekiyor. Hem sağlıklı olmak hem de aynalarla barışık olmak için. Neyse, konuya gireyim artık. Lâfı çok uzattım. Eşofmanlarımı giyip, çıktım evden. Hafif hafif esen rüzgâr, saçlarımı okşamaya başladı. Annemin eli gibiydi. Hemen ardından güneşin sıcaklığını hissettim. Çoktandır kapımı çalmayan ve sohbetini özlediğim dostun “ merhaba” sı gibi geldi bana, güneşin bu sıcaklığı. Anladım ki bahar, müjdecilerini göndermiş . Kendisinin de gelmesi yakındır. Kasabanın dışına çıkınca, güzelim baharın buralarda oyalandığını gördüm. Bahar, kırlarda belli eder önce kendini, sonra da şehrin içine kadar gelir. Şöyle bir baktım yol kenarlarına; etraf, yeşillerini giymeye hazırlanıyor. Taşların altından yemyeşil otlar uç vermeye, gün ışığına çıkmaya çalışıyor. Ağaçların dal uçları kızarmaya başlamış. Belli ki, yaprak verecekler. Sonra, evlerin balkonlarına takıldı gözlerim. Her evin balkonunda, o evin insanlarının yaşam biçimlerine, zevklerine, uğraşlarına ait ipuçları vardı. Bir evin balkonuna, bir spor kulübünün renklerini taşıyan forma asılmıştı.Belli ki bu evde, bir futbol sever var. Başka bir balkonda , üç tekerlekli bisiklet duruyordu. Hemen yanında da bir top. Bu evde, küçük çocuğu olan bir aile yaşıyor şu halde. Az ilerideki balkonda , sakız gibi bembeyaz bebek çamaşırları oynaşıyordu çamaşır telinde. Anladım ki, bir bebek büyüyor bu evde. Ayrıca, bu evin hanımı çok temiz, titiz, tertipli. Çamaşırların resim gibi asılmış olmasından ve kar gibi beyazlığından o kadar belli ki. Bir diğer balkonda , boş saksılar vardı sıra sıra. Belki ki bu evin sahibi, havaların iyice ısınmasını bekliyordu saksılara çiçek dikmek için. Çiçek sever bir aile yani. Gözüme takılan başka bir balkonda; piknik şemsiyesi, mangal, piknik sepeti vardı. Hııım! Bu aile, bir piknikçi demek ki. Son virajı aldığımda ise, hep aynı boyda olan beş- altı erkek pijamasının ve iç çamaşırlarının asılmış olduğu balkona gitti gözüm. Hemen her gün çamaşır asılı oluyor balkonda. Bu evde hasta var büyük bir ihtimalle. Hem de kendi ihtiyacını görmeyen yatalak bir hasta. Derken, balkonun duvar dibine konulmuş, seyyar tuvalet gibi kullanılan oturak ilişiyor gözüme. Yanılmamışım ! Yatalak hastası olan bir ev bu. Baktığım her balkonda, o evin insanlarına ait izler buldum. Kiminde bebek, kiminde çocuk, kiminde hasta izleri. İşte böyle taşmışız balkonlarımıza. Kendimize ait belirtiler sızmış, belki farkında olmadığımız. Bizi yansıtan bir ayna gibi balkonlarımız. Yürüyüşten dönüşte, kendi balkonuma baktım bir yabancı gibi. Kendimi bulmaya çalıştım. Her iki katın balkon direklerine asılı duran ve kafa kafaya vermiş boş saksılar, balkon ve pencere kenarlarına sıralanmış çok sayıda uzun saksı...İki balkonumda üst üste duran onlarca saksıdan, çiçek sevgimin bir tutkuya dönüştüğü o kadar belli ki. Çiçek sevgim, balkonumda bas bas bağırıyor. Kısacası, balkonlarımız bizi ele veriyor. Alışkanlıklarımızı, zevklerimizi, hatta belki tutkularımızı ve daha birçok şeyimizi. Şimdi - varsa eğer- bir bakın kendi balkonunuza. Eminim bana hak vereceksiniz. Eh ! Artık şimdi memleket sorunlarını düşünebiliriz. Acaba hangisinden başlamalı ? Benim aklıma hemen Vakıflar Yasası geldi. Ya sizin ? Kâmuran ESEN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |