Değişim dışında hiçbir şey sürekli değildir. -Heraklitos |
|
||||||||||
|
Evet, bazı 'son'lar hüzünlüdür. 16 yaşındaki İlknur'unki gibi. Öyle şanssız ve inanılmaz bir 'son' ki onunki, insan üzüntüden çok şaşkınlığa gömülüyor. Hukukçu bir anne-babanın kızı olan İlknur, 7'nci kattaki evlerinde pencerenin önüne koyduğu mindere oturup telefonla konuşurken, birden dengesini kaybedip aşağı düşerek hayatını kaybediyor. Pencere güzellik taşır, ferahlık getirir bulunduğu yere; ama zavallı İlknur'a getirdiği şey ölüm oluyor ve genç kız pencerenin içinden -ne olduğunu bile anlayamadan- geçerek son selamını veriyor hayata. *** Ölüm haberini duyduğumdan beri bir konu kurcalıyor aklımı, düşünüyorum... 7'nci kattan ölüme düşen kızın, zemine çakılana kadarki o kısacık sürede neler düşündüğünü, aklından neler geçmiş olabileceğini kendime soruyor ve bunun yanıtını bulmaya çalışıyorum. Belki son derece saçma bir 'kafa yoruş' bu ama düşünmekten de alıkoyamıyorum kendimi. 'Acaba aşağı düşerken aklından neler geçiyordu?' sorusunun yanıtını öğrenmeyi çok isterdim. Ve bu istek sanırım hiç sona ermeyecek. Kendimce yanıtlar bulmaya çalışıyorum bu soruya: Pencereden düşmeye başladığı an içinde yankılanan ses, "inanamıyorum, böyle mi olmalıydı!" cümlesini veya buna yakın bir cümleyi söyledi muhtemelen. İlk şokun ardından; evliliği, yaşayacağı günler gelmiş olmalı aklına, "evlenecektim daha, çok gençtim". Her cümlenin sonunda, bir bedenin yere çarpma sesi. 16 yaşında bir kız, mevsim bahar... Kendine kızmış olamaz mı peki? "keşke oturmasaydım oraya, akılsızın tekiyim ben". Bedeni yere düşünceye kadar azarladı belki de kendini. Her iççekişin sonunda bir bedenin yere çarpma sesi. Dolaşmaya çıkmış ölüm, bir binanın 7'nci katında bir pencereyi seçmiş kendine... Ve çocuksu bir ağlayış, rüzgarla oraya-buraya savrulan gözyaşları; üzüntü, korku; vakit kaldıysa tabii. Ve 'aşağı düşerken aklından neler geçiyordu?' sorusu kadar ilginç bir başka şey: Kurtulabilmeyi umdu belki de. Sağ kalabileceğini, bu şanssızlıktan birkaç kırıkla ama zaferle çıkabileceğini düşündü. Saniyeler geçti, geçti... Bitti. *** Çarptı bedeni yere, tok bir ses duyuldu. (duyuldu mu?) Dağıldı her şey... Saçları dağıldı, nefesi dağıldı, sıcaklığı, elleri, hayalleri, sesi dağıldı. Mevsim işlemeye, hayat eskimeye devam etti. *** Talihsizce, hiç beklenmeyen bir şekilde sona erdi hayatın(ın) baharında bir hayat. Yazacak pek bir şey yok artık. Son sözü size bırakmak istiyorum yazının sonunda, belki -nafile bile olsa- söylemek isteyeceğiniz birşeyler olabilir diye...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Oral, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |