"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
GİRİŞ Bu günlük, bir ülke yönetiminde perişanlığın, vurdumduymazlığın nasıl diz boyuna çıktığını gösteren soluk bir resimdir. Bir zamanlar demokrasiyle yönetildiği iddia edilen güzel bir ülke varmış. Halkın oylarıyla tahta geçen tombul, karakaşlı, kalın çerçeveli gözlüklü, elinde kalemi sürekli bir şeylere işaret eden başbakanı varmış. Her hafta yaptıkları bakanlar kurulu toplantısından çıkışta gazetecilere o müjdeli haberi vermiş:”Benim işçim, benim memurum, benim emeklim yani orta direk artık devlet eliyle konut edinecek. Bunun için 15 yıl boyunca devlet onların adına yapılacak kesintilerle oluşacak fon ona bir ev sahibi edecek.”diye sözünü bitirmiş. Herkes de bu kutlu haberle mutlu olmuş. Gel lakin bu sevimli tombiş başbakan günün birinde cumhurbaşkanı olmuş ama ömrü saltanatını bitirmeye elvermemiş. Hakkın rahmetine kavuşmuş. Ardından başbakan olan zatsa onun yaptığı ne varsa değiştirmek kastıyla bu ev edinme hayaline su sıkmış. Ödemelerden vazgeçilmiş. İş buraya kadar olsa iyi, asıl sorun bu fonda biriken paraların ne olacağı sorusuyla başlamış. Paranın kesilmesinden hak sahiplerine ödeneceği güne kadar lay lay lom yapan memur tayfası ne zamanki, hadi paraları ödeyelim denilince paçaları sıkışmış, ne yapacaklarını bilemez olmuşlar. Çünkü aradan tam 13 yıl geçmiş. Sorgu sual edilmeden bu kurumdan hazır yemeye alışmış olanların huzursuzluğu, listelerin duyurulacağı gün tavan yapmış. İLK GÜN Herkes gibi ben de hevesle adını duyduğum siteye gireyim de boyumun ölçüsünü alayım dedim. Kaç kez tıkladığımı bilmiyorum. Her tıklayışın ancak sinir katsayımı artırmaya yaradığını geç de olsa anladım. Fakat uyanık firmalar işin böyle çıkmaza gireceğini biliyorlarmış ki, o işe yaramaz siteye hemen reklam vermişler. Ne kadar tıklarsan o kadar reklam alırsın mantığı burada da işlemiş. İKİNCİ GÜN Henüz 29 Temmuza zaman var. Ne gün bana ödeme yapılacağını öğrendim ya, şimdi sıra geldi kaç YTL ödeneceğine. Ne acelesi var, yavaş yavaş her şey hallolur. Burası yavaş çalışanların ödüllendirildiği bir ülke. Sabırlı ol. Yine yüzlerce kez tıklama ama sonuç sıfıra sıfır elde var kocaman bir sıfır. Yok, yok, imkânı yok bu site ser verecek sır vermeyecek. Hayatımda bu denli sırdaş bir site daha görmedim. Benden daha çok bu KEY’e takan biri daha var ki, durmadan koş koş bak televizyonda KEY var, ne diyorlar bir dinlesen n’olur derken oflaya puflaya bu kez televizyon başına çöküyorum. Sonuç gene hüsran… ÜÇÜNCÜ GÜN Bu gün pazartesi. Ödemelerin yapılacağı ilk gün. Ehh diyorum, bugün meraklısı azalmıştır inşallah, siteden ne alacağımı öğrenirim. Destur çekip bilgisayarın başına çöküyorum. Nafile turlarım yine başlıyor. Bir, iki, üç yine yok yine yok… İçimden geçenleri bir bilseler. Neyse, mutfaktan gelen sese yönelmek en iyisi deyip, interneti kapatıyor ve içeriye yöneliyorum. DÖRDÜNCÜ VE SON GÜN Akşamdan saati kurdum. Erkenden banka kuyruğuna girip sıcağa kalmamalıyım. Yoksa tansiyonum fırlar ve üç kuruş uğruna hastane yatağında gözümü açarım. Sabah hafif bir kahvaltının ardından banka önüne geldiğimde fazla bir kalabalık olmadığını görünce rahatlıyorum. Önümdeki arkadaş benden daha genç. Ancak sigara içiyor. Tam da önümde sabah sabah bir bu eksik derken o da ne; kara gözlüklü, çelimsiz bacaklı biri, önümüzdeki iki kişinin yanına sokulup kaynak yapmaya çalışmıyor mu! Nasıl bertaraf etmeli onu? Arkama dönüp bakıyorum kuyruk bir hayli uzamış. Önümdeki arkadaşla bu kaynakçıyı konuşuyoruz. İkimiz de onu izliyoruz. İlk uyarı adımını önümdeki attı. Arkası benden geldi. Ben adamın sıradan uzaklaşmasını istedikçe o hiç istifini bozmuyor. Sonunda sesimi daha da yükseltmemle beraber diğer sıradakilerin de uyarısıyla uzaklaşmak zorunda kaldı. Bu kadar tersliğin üzerine bir bu eksikti dedim kendime. Ciddi suratlı bir adam geldi sıranın önüne, banka müdürüymüş, kimlik toplanmasını istedi güvenlik görevlisinden. Güvenlikçi onar kişilik kimlik toplama işinde ikinci grupta benim de nüfusumu alınca az da olsa işler yoluna giriyor diye sevindim. Kaynakçıdan da kurtulmuştuk. 10-15 dakika geçti geçmedi, elinde kimliklerle kapıda görünen görevli isimlerimizi okuyarak KEY sonuçlarını bildiriyordu. Günlerdir bir türlü www.keyodemeleri.com sitesinden sorgulayamadığım bilgiyi o görevliden duyacaktım. Adımı okuduğunda iyice kulak kabarttım, ağzından tek bir sözcük döküldü, YOK!!! Onca sıkıntı, ıstırap tam bir kâbusa dönmüştü. Sonuçta, diyecek bir söz bulamazsınız, sözcükler düğümlenir, benimkisi de öyle oldu. Yapacak bir şey yoktu, çaresiz kuyruğu kıstırıp eve döndüm. Bu KEYkâbus bakalım ne zaman sona erecek, bekleyip göreceğiz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |