..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sanat doğaya eklenmiş insandır. -Bacon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Toplum > Gökhan B. Yetiş




8 Ekim 2008
Irak'a Kısa Bir Rehber  
Gökhan B. Yetiş
Irak'a Kısa Bir Rehber


:AHBA:
Yüzyıllarca Osmanlı Türklerinin yönetiminde kalan bugünkü Irak coğrafyası, 19. yüzyılın son çeyreğinde Batılı emperyalist güçlerin ilgi odağı haline gelmiştir. Bu ilginin en büyük nedeni, Irak’ta ilk olarak bir Alman araştırma grubu tarafından keşfedilen yüksek petrol potansiyeliydi.

Batılılar Irak’a ilk adımlarını misyoner teşkilatları ve ticari müesseselerle atmışlardır. Özellikle Fransızlar açtıkları dini lokallerle güçlü bir konumdayken, daha sonra pozisyonlarını İngiltere’nin etkili politikalarıyla kaybetmişlerdir.

Bölgenin İngilizlerin en önemli sömürgesi olan Hindistan’a giden yollar üzerinde bulunması nedeniyle İngiltere, bir dönem Osmanlı’yı iç ve dış tehditlere karşı destekleyerek diğer Batılı güçleri bölgeden uzak tutmuştur. 93 Harbi’nden sonra Osmanlı’nın çok zayıfladığını görerek bu politikalarından vazgeçen İngilizler, sonrasında Osmanlı topraklarının paylaşılmasına razı olacaklardır. Alman yetkililer ise Osmanlı’yı kendi yöntemleri ile sömürgeleştirme amacı güderken, öteki Batılı güçlerin aksine Osmanlı’nın parçalanmasına çok sert biçimde karşı çıkmışlardır. Osmanlı imparatorluğuna taraftar görünen bu politikanın da etkisiyle, -İngiltere’nin Hindistan’daki menfaatleri üzerinde tehdit oluşturabilecek- Bağdat Demiryolu Projesi, Almanya’ya verilmiştir. Almanya aynı zamanda demiryolu hattının geçtiği topraklarda bulunabilecek hammadde kaynaklarını çıkartma ve işletme hakkını da almıştı.

Birinci Dünya Savası’ndan önce İngilizler ile Almanların Irak rekabeti artmıştı. İngiltere, Osmanlı Hükümeti’ni tehdit eden ve inşaatı devam eden demiryoluna mani olan girişimleriyle, petrol imtiyazları elde etmiştir.

İngiliz ve Alman şirketlerinin ortaklığı ile 1911’de “Turkish Petroleum Company” (Türk Petrol Şirketi) kurulmuştur. Bu birliktelik diğer büyük devletlerle rekabet edebilecekti. Böylece İngiltere, bölgedeki Osmanlı petrollerinin dörtte üçü üzerinde hak sahibi olmayı Almanya’ya kabul ettirmiştir. Ama bu durum ne Almanya’yı ne de İngiltere’yi memnun etmiştir. Çünkü birbirlerine karşı olan güvensizlik devam ediyordu. Zaten Osmanlı’nın politikası da bu güvensizlikten yararlanmaktı.

20. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı toprakları Amerikan, Alman, Rus ve İngiliz gruplarının yoğun psikolojik müdahalelerine maruz kalmıştır. Birçok Batılı, araştırmacı ya da ticari temsilci unvanlarıyla Osmanlı toprakları üzerinde seyahatler düzenleyerek araştırmalar yapmışlardır. Bunlardan İngiliz tüccarlarınca kurulan yarı-resmi Doğu Hint Kumpanyası görevlileri, D. Campbell, T. Gowell; İngiliz subayları Binbaşı Soane ve Binbaşı Noel; Prusya subayı Yüzbaşı Von Moltke; Alman subayı Bachman; Rus subayı Şiyolkovnikov en tanınmışlarıdır. Haşim Nahit Erbil, İkdam gazetesinde (1922) bir yazısında şu satırları kaleme alır: “Irak kıtasını iyicene bilmeyen bir tek millet vardı ki; o da Türklerdi (Osmanlı). Eski Osmanlı Türkleri, milliyet şuurundan mahrum oldukları zamanlarda ne Irak’ı, ne de Irak’taki kan kardeşlerini bilmezlerdi.”

1. Dünya Savaşı’na kadar, Osmanlı hükümetleri sürekli, değişik gruplara birbiriyle çelişkili, güçler arasında çatışma olmadan uygulanması imkansız projeleri, Meclis’in onayından da geçirmeden, onaylar gibi gözüküyordu. Bu denge politikası ile herkes “hak sahibi” olduğunu iddia etmekte ama bir sonuç alamamaktaydı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya ile birlikte savaştan yenik ayrılması ile bölge İngilizlerin kontrolüne geçmiştir. Aslında Amerikan petrol şirketleri belirli imtiyazlar karşısında Musul’da Osmanlı’ya destek vaadi vermişti. Ama bu düşünce gelişen süreçte işlerlik kazanamamıştı.

Amerika’nın bölge petrollerine yönelik çıkar kavgasına karışması, 1908’de ortaya atılan Chester Projesi ile olmuştur. Demiryolu imtiyazı elde etmek için üretilen bu proje, Amerika’nın Ortadoğu’daki emperyalist akımlara paralel olan ilk belgesidir. Temaslar sonucunda Amerika da üç demiryolu hattı kurma imtiyazı ve bu üç hattın her iki yanındaki 20 km.’lik şeritlerde maden arama hakkı elde etmiştir. Amerika’nın bölgeye etkin girişi ise 1933-1936 yılları arasında Aramco (Arap-Amerikan Petrol Şirketi) ile olmuştur.

Irak üzerine olan mücadele 2. Dünya Savaşı öncesine gelindiğinde devam etmekteydi. Bu sürecin bir diğer karakteristiği de Ortadoğu’da yükselen Arap milliyetçiliğiydi. Petrolün kullanılması üzerine yoğunlaşan Arap milliyetçiliği bir dönem İngiliz karşıtı-Alman yanlısı bit tutum izlemiştir. 1936 yılında Kürt kökenli bir Albay olan Bekir Sıtkı liderliğinde Irak’ta bir darbe olmuş, böylelikle Almanlar kendilerine yakın bir yönetimi başa getirebilmişlerdir. Fakat, Bekir Sıtkı’nın bir yıl sonra öldürülmesi ile yerine İngiliz yanlısı Nuri Said gelmiştir.

Irak’ta komünizm ile yükselen Rus tehdidi, bölge ülkelerinin dış politikalarında belirleyici bir rol oynamış, İngiltere’nin teşvikiyle Irak, İran, Türkiye ve Afganistan 1937 yılında Sadabat Paktı’nı kurmuşlardır. Bu paktın diğer bir boyutu da, bölgede artan İtalyan-Alman tehlikesine karşı İngiliz-Fransız-Türk ittifakının temellerinin atılmasıdır.

1941 yılında milliyetçi Irak subaylarının yaptığı bir askeri darbe ile bir İngiliz karşıtı olan Raşit Ali Geylani başbakanlığa getirilmiştir. Yeni Bağdat rejimi, Almanya ve İtalya eksenine yakınlaşmış, neticesinde Irak-İngiliz ilişkilerinde büyük bir krize girilmiştir. Bunun üzerine İngiltere yaptığı bir hava harekatı ile Irak ordusunu yenilgiye uğratmış ve Nuri Said Paşa’yı tekrar hükümetin başına getirmiştir.

Irak’ta Nazi propagandasının arttığı bu dönemde ABD, Almanya’ya savaş ilan ederek, 2. Dünya Savaşı’na katılmıştır. Bu bağlamda ABD Savaş Bakanlığı, Nazi propagandasını önlemek amacıyla Irak’a gönderdiği Amerikalı askerler için 1943 yılında “A Short Guide to Irak” (Irak’a Kısa Bir Rehber) isimli bir kitapçık hazırlamıştır. Irak’ın coğrafyasını, iklimini ve Iraklıların sosyal hayatı ile gelenekleri hakkında kısa bilgiler de içeren bu kitapçığın hazırlanması, Amerika’nın CIA öncesi istihbarat kurumu olan Stratejik Servisler Ofisi’nin kurulmasının bir yıl sonrasına rastlamaktadır.

Kitapçığın amacı, giriş bölümünde “Irak’ı ve insanları anlamada yardımcı olmak, böylece (…) Hitler’i geldiği yere (…) gönderebilmek”(s.1) olarak belirtilmektedir. Kitapçıkta ayrıca, Amerikalı askerlerin “Hitler’i mağlup etmek amacıyla dünya çapında gerçekleştirilen taarruzun bir parçası olarak”(s.1) Irak’a gönderildiği belirtilmektedir. Amerika’nın Irak’ta başarısının ise “Iraklıların Amerikan askerlerini sevip sevmemesine”(s.1) bağlı olabileceği vurgulanırken, “eğer karşılaştığınız bütün Iraklıların güvenlerini ve arkadaşlıklarını kazanabilirseniz, onları ortak gayemiz etrafında birleştirmek adına düşündüğünüzden çok daha fazlasını yapmış olacaksınız.”(s.6) diye eklenmektedir.

İlerleyen sayfalarda “Irak’a Iraklıları değiştirmek için gitmiyorsunuz. Tam tersine biz ‘yaşa ve yaşamalarına izin ver’ prensibini korumak için bu savaşın içindeyiz.”(s.5) denilse de, “(Kerkük’teki petrol sahalarını) korumak veya himaye etmek belki de en önemli askeri görevlerinizden birisidir. Bu petrol Ortadoğu ve Hindistan ordularının ikmal kaynağıdır”(s.9) ifadeleriyle insani(!) operasyonlarının arkasındaki gerçek amacı da saklamamaktadırlar.

Irak’ın eski ile yeniyi bir arada barındırdığı ifade edilmekte ve şu satırlar kaleme alınmaktadır: “(Irak) Dünyadaki en eski ülkelerden biridir. Şu anki yönetimiyle de en gençlerinden biri. Başkent Bağdat’ta sokak satıcılarının, Binbir Gece Masalları zamanında atalarının sattıkları çanak çömleklerin tıpatıp aynılarını sattıklarını görürsünüz. Hemen yanı başında Amerika’da gördüklerinizin en iyileriyle eşdeğer büyük barajlar ve modern rafineriler görebilirsiniz. Eğer petrol alanlarına gönderilme gibi bir durumunuz olursa, harika bir şekilde 2000 yıl önce inşa edilmiş ve hala kullanımda olan ilkel rafineriler ile modern mühendislik yapılarını yan yana keşfedeceksiniz.”(s.3)

Irak’ın coğrafyası, iklimi ve bitki örtüsü üzerine yazılan parçalardan bir kısmı ise şöyledir:

“Irak birden fazla yönden etkin bir noktadır. (…) Avrupa ve Hindistan arasındaki büyük “kara köprüsü”nün stratejik bir parçasını oluşturmaktadır. (…) Ayrıca, Basra Körfezi Rus müttefiklerimize ikmal için önemli bir arka kapıdır. Bunun yanında, Irak’ın Akdeniz’e akan boru hatlarıyla petrol alanları büyük bir askeri öneme sahiptir.”(s.7)

“Irak’ın sadece birkaç tane şehri vardır. En büyük şehri olan Bağdat’ın nüfusu 500 bin olup, (…) petrol bölgesindeki Musul’un nüfusu 100 binin üzerindedir. Sukal Şuyuk da yaklaşık olarak öyledir. Basra Körfezindeki en önemli liman olan Basra şehri ise yaklaşık olarak 70 bin kişidir”(s.8)

“Büyük ihtimalle Irak’ın ilk olarak sıcaklığını hissedeceksiniz. Alevlendiren sıcaklık ve toz. Irak, gündüzleri dünyanın en sıcak noktalarından biri olabilir. Gündüz bir tren yolculuğu yapma gibi bir durumunuz olursa, deri koltukların artan ısısından dolayı ayağa kalkmak zorunda kalabilirsiniz. (…) Bunun rağmen geceler genellikle rahatsız edeci bir soğuklukta.”(s.3)

“Irak’ın büyük bir kısmı çöldür. Afrika’daki Sahra gibi bir çorak kum yığını değildir. Ama çok sert, monoton ağaçsız bir çöldür. (…) Bölgedeki su sadece su kuyularından temin edilmekte ve bu kuyular kıskançça korunmaktadır. Çölde su her şeyden fazla değerlidir.”(s.8)

“Kurak çöllerin tersine, Dicle ve Fırat’ın vadileri yeşildir. Bu iki önemli nehir, Irak’ın kuzey ve batısında yer alan Türkiye’deki Doğu Anadolu Dağları’ndan doğar. Paralel kanallar halinde ülke boyunca aktıktan sonra, birleşerek tek bir ağızdan Basra Körfezi’ne dökülürler. Üç buçuk milyon kişinin onda dokuzu bu iki ırmağın vadilerinde yaşar.”(s.8)

Kitapçık, “bir insanla iyi geçinmenin en iyi yolu onu anlamakla olur”(s.2) prensibinden hareketle Iraklıların sosyal özellikleri üzerine de bilgiler vermektedir:

“(Iraklıların) Bir kısmı gerilla savaşında yetenekli birinci sınıf birer dövüşçülerdir. (…) Arabistanlı Lawrence’yi hatırlıyor musunuz? Birinci Dünya Savaşı’nda bu gibi insanlarla tarih yazmıştı. Fakat diğer yandan, Iraklıların dünyadaki en arkadaş sıcakkanlı ve neşeli insanlar olduklarını anlayacaksınız. Şimdiye kadar rastladıklarınız arasındaki az sayıda insan günlük yaşamda ve iş dışında bu kadar eğlenceli olabilir.”(s.4)

“Sizlere nispeten az sayıda Iraklı temel eğitim alabilmesine rağmen, zeki ve anlayışlıdırlar. Kendi gözleri ve kulakları ile görüp duyduklarına inanma eğilimindedirler.”(s.5-6)

“Birçok Iraklı İngilizce’yi anlar ya da en azından birkaç kelime konuşabilir. Özellikle şehirlerdeki büyük mağazalarda ve İngilizler tarafından geliştirilen petrol bölgelerinde. Zengin sınıflarda Türkçe, Fransızca ve bazen de Almanca konuşulur. Bağdat pazarlarının büyük çoğunda Farsça anlaşılır. Musul ve kuzeyinde genelde Türkçe ve Kürtçe duyulur.”(s.19)

Iraklıların yaşam şartları ve geçim yolları hakkında verilen bilgilerin bir kısmı şöyledir:

“İşlerin büyük çoğunluğu sabah 6 ile öğle saatleri arasında veya akşamın erken vakitlerinde bir ya da iki saat içinde yapılır.”(s.3)

“Iraklı insanlar meslek olarak, şehirlerdeki tüccarlar; sulama alanlarındaki çiftçiler; ve taze çayır arayarak dolaşan koyun ve deve çobanlarına ayrılmaktadır.”(s.9)

“Göçebeler ve çiftçiler, genelde oldukça ‘batılılaşmış’ olan şehirlilere göre yerel giysilere daha fazla bağlıdırlar. Göçebeler, şeyhler tarafından yönetilen kabilelere bölünmüşlerdir. Bu liderler çok güçlüdür ve büyük saygı gösterilmelidir. Kasaba insanları, çiftçiler ve göçebeler de kendilerini eşit görmekte ve bu şekilde muamele beklemektedirler.”(s.10)

“Irak’taki tarımının neredeyse tamamı sulamaya dayalı olup, iki büyük nehirden getirilen suyla olmaktadır. En önemli mahsulü olan hurma hem en ana gıdadır, hem de aynı zamanda diğer ülkelere gönderilir. Hububatlardan özellikle buğday, arpa, pirinç ve darı çokça yetiştirilir. Bunun yanında pamuk, şeker kamışı ve baklagiller ile az miktarda narenciye yetişir.”(s.9)

“Iraklılar için suyu israf etmek, parayı sokağa atmak gibidir.” (s.8)

“Neredeyse tek yapı malzemesi olan kurutulmuş balçık, Güneybatı Amerika’daki kullanılan kerpiç gibidir ve sıcak iklimlere bir hayli uygundur. Düz çatılı Irak evlerini öğle sıcağında dahi serin bulabilirsiniz.”(s.9)

“Irak’ta fazla dilenci yoktur. Genellikle şehirlerde gördükleriniz ise profesyonellerdir ve onlara para vermek iyi bir fikir değildir. Eğer verirseniz, şehirdeki bütün dilencilere kolay hedef olduğunuz yayılacaktır.”(s.14)

“Pazarlarda ve marketlerde pazarlık yapmak önemli bir milli meşgaledir. Nerdeyse aldığınız her şey için pazarlık yapmalısınız. Genellikle söylenen ilk fiyat, ödemeniz gerekenden üçte bir- üçte iki kat yüksektir. Pazarlıkta önemli olan fazla acele etmemektir.”(s.14)

Kitapçıkta en fazla üzerinde durulan konu ise Iraklıların dini inançları ve gelenekleridir:

“Karşılaşacağınız ve göreceğiniz insanların çok büyük bir kısmı Müslüman olacaktır. Iraklılar arasında çok az sayıda Hristiyan, Yahudi ve diğer inançlardan kişiler vardır. Bu da Muhammed tarafından temelleri atılan dine inandıklarını gösterir. Fakat ‘Muhammed dini’ olarak adlandırmamalısınız. Çünkü Müslümanlar Muhammed’i tanrının peygamberi olarak görmekte ve ona Hristiyanların İsa’ya taptıkları gibi tapmamaktadırlar.”(s.10)

“Müslümanlar camilerde ibadet ederler ve kutsal kitapları Kur’an olarak bilinir. Dinlerine ciddi bir şekilde bağlıdır ve ‘inanmayanlar’ın (onlara göre siz ‘inanmayanlar’sınız) camilerinin yakınlarında bir yerlere gelmelerinden hoşlanmazlar. Camileri yüksek kulelerinden tanıyabilirsiniz. (…) Müslümanlık dini günde beş vakit, kutsal şehir Mekke’ye dönerek bir seri secdeyi içeren dua etmeyi gerektirir.”(s.11)

“Iraklı Müslümanlara göre Irak’ta dört kasaba kutsaldır. Bunlar; Kerbela, Necef, Kazimiye (Bağdat yakınlarında) ve Samarra’dır. Bu kasabalara gönderilmediğiniz müddetçe, bu yerlerden uzak durmanız tavsiye edilir.”(s.12)

“Burada Müslümanlar, bizim Katolik ve Protestan mezhep ayrımımız gibi iki ayrı hizbe ayrılırlar.”(s.12)

“Müslümanların dine bağlılıkları, bizim kendi dinimize olan bağlılığımız gibidir. Hatta daha yoğundur. İlla bir fark aranacaksa, Müslümanlara daha yoğun kendini adamışlıklarından dolayı, daha fazla saygı duyulmalıdır.”(s.12)

“Iraklıların örf ve adetlerinin büyük kısmı dini temellidir. Örneğin, ‘Ramadan’ olarak adlandırdıkları oruç ayı (…) Bu ay boyunca Müslümanlar güneşin doğuşu ile batışı arasında yemezler, içmezler ve sigara kullanmazlar. (…) Bu dönemde, çizilme veya burun kanaması gibi bir kaza sonucu dahi olsa, herhangi bir kan çıkması ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu ayda Müslümanların çabuk sinirlenebileceklerini unutmayın.”(s.13)

“Müslümanların dinlenme günü cumadır. O gün dükkanları kapalıdır. Bağdat’ta ve diğer büyük şehirlerde birçok dükkan Yahudilerin dinlenme günü olan cumartesi kapalıdır. Hristiyan dükkanları da pazar günü kapalıdır.”(s.13)

“Birçok Iraklı ‘nazar’a inanır. (…) Eğer insanlara, özellikle de çocuklara dik dik bakarsanız, ‘kem gözlü’ olduğunuzu ve baktığınız kişinin başına uğursuzluk getirebileceğini düşünebilirler. Iraklıların bazıları fotoğraf makinesinin lensinin de ‘kem göz’ olduğunu düşünürler. İnsanları yakından çekerseniz, düşman edinirsiniz. (…) Camiler dışında olağan manzaraları ve caddeleri çekmenizde ise sakınca yoktur.”(s.14)

“Irak’ta el sıkışmak, görgü kurallarının önemli bir parçasıdır. Iraklılarla karşılaştığınız her durumda el sıkışarak karşılanırsınız. Sıcak ve içten bir şekilde el sıkışırlar. Siz de aynı şekilde karşılık verin.”(s.15)

“Eğer Irak’ta bir şehir evinde ağırlanırsanız, karşınızda gümüş sofra takımları, tabaklar bulursunuz. (…) İlk tabaklardan fazla yemeyin. Çünkü muhtemelen arkası gelecektir.”(s.17)

“Kırsal kesimde ise tabak, gümüş takımlar ya da masa bulamayabilirsiniz. Ev sahibin yaptığı gibi yerde oturmanız beklenir. Onu takip edin. Sağ kolunuzu sıyırın ve solak bile olsanız sağ parmaklarınızın ucuyla yiyin. Sol elle yemek kabalık olarak görülür. Ev sahibi yemekten bir parça koparır ve size verirse, onu alın. Kırsal kesimde genellikle tek çeşit yemek olur. Yemek sonrasında, elinizi yıkamanız için su ve kurulamanız için bir havlu getirilir.”(s.17)

“Çöldeki adetler de kırsal kesimdeki gibidir. Fakat daha az çeşit yemek vardır. Sadece ekmek, süt ya da yayık ayranı gibi olan mayalanmış süt ikram edilebilir. Geri çevirmemelisiniz ama çok da almamalısınız.”(s.18)

“Kahve içmek şehirde, taşrada ya da çölde aynı oranda yaygındır. Hatta bir dükkan sahibi bile size küçük bir fincan kahve ikram edebilir. Bu durumda geri çevirmeyin ya da tam bitirmeden bırakmayın (…) İkinci ya da üçüncü defa teklif edilirse, onları da kabul edin. Dördüncüsünü reddetmek ise adettendir.”(s.18)

“Müslümanlara göre köpek ve domuz ‘murdar’dır. Eğer bir maskot köpeğiniz varsa, onu özellikle camilerden uzak tutun.”(s.16)

“Müslüman kadınlar erkeklerin arasına özgürce karışmazlar. Zamanlarının büyük çoğunluğunu aileleriyle birlikte evde geçirirler. Sokakta veya diğer açık alanlarda Müslüman kadınların dikkatini çekmeye ya da onları tavlamaya çalışmayın. Alışveriş yaptıkları sırada yanlarında oyalanmayın.(…) onlara gözlerinizi dikmeyin ya da gülümsemeyin. Diğer taraflara bakın. Bu kurallar oldukça önemlidir. Eğer kadınlara kendi standart ve adetlerine göre muamele etmezseniz, Müslümanlar sizden çabucak nefret edecektir ve bu da sorunlara yol açacaktır.”(s.16)

“Bu kurallar şehirlerde, kasabalarda, köylerde ya da çölde aynı şekilde geçerlidir. Köylerde ve çöllerde kadınlar daha az örtülüdür ve daha özgür görünürler. Fakat kurallar yine de sıkıdır. (…) Bir Iraklı erkekle konuşurken, kadın akrabaları hakkında herhangi bir imada bulunulmamalıdır.”(s.16)

Kitapçıkta Amerikalılar ile Iraklılar arasında “kıyafet farklılıkları; yemek farklılıkları; gelenek-görenek ve dini inançlardaki farklılıklar; kadınlara karşı farklı davranışlar”(s.5) gibi birçok farklılığın olduğu belirtilmekte ve bazı yapılıp yapılmaması gerekenler sıralanmaktadır:

-- “Müslümanlarla din, politika ya da kadınlar üzerine tartışmayın.” (s.27)

“Öğüt vermeyin.”(s.12)

“Yapmanız gereken politik ve dini tartışmalardan uzak durmaktır.”(s.13)

“İç siyaset hakkında fikir belirtmekten kaçının”(S.27)

“Yabancı bir ülkede dini veya politik tartışmalar uzak durmak iyi bir fikirdir. Hatta bu, Irak’ta diğer ülkelere oranla daha fazla doğrudur. (…) Iraklılar arasında, diplomat ve devlet adamlarını da şaşırtacak boyutta politik farklılıklar vardır. Bu konuların içine girmeniz hiçbir fayda getirmeyecektir.” (s.12)

-- “Camilerden uzak durun.”(s.11)

“Suriye veya Mısır’daki camileri ziyaret etmiş olabilirsiniz ama Irak’taki camilere girilmemelidir. Eğer bir tanesine girmeye çalışırsanız, dışarıya atılabilir veya belki de ciddi şekilde dövülebilirsiniz. Iraklı Müslümanlar inanmayanların, camilerinin yakınına gelmelerine bile kızarlar. Yanlışla bir caminin yakınına gelirseniz, başınıza bir dert açılmadan hızlı bir şekilde oradan uzaklaşın. (…) Dua eden birine gözlerinizi dikmeyin ve her şeyden önce onunla alay etmeyin. Sizin dininize saygı duyacağı gibi, siz de onun dinine saygı gösterin.”(s.11)

“Camilerin önünde asla tükürmeyin ve sigara içmeyin”(s.27)


-- “Müslümanlara domuz eti, pastırması veya yağı içeren, domuz ve yan ürünleriyle yapılmış gıdaları ikram etmeyin. Bu tür yiyeceklerin hepsi dini olarak ‘kirli’ kabul edilir. (…) Müslümanların önünde domuz eti ya da ürünlerini yemeyin.”(s.28)

“Müslümanlara alkollü içecekler ikram etmeyin. Müslümanların yanında alkol kullanmayın.”(s.28)

-- “Yemeğe ev sahibinin ardından başlayın. Solak bile olsanız sol elle asla yemeyin. Sağ elinizi kullanın. Ekmeyi asla kesmeyin, parmaklarınızla bölün. Ekmek, Müslümanlar için kutsaldır. Kırıntıları yere atmayın ve düşmesine izin vermeyin.”(s.28)

-- “Bir meskene girmeden önce kapıyı çalın. Eğer bir kadın cevap verirse, çekilmesi için ona vakit verin.”(s.28)

“Bir ziyaret sırasında gereğinden fazla oturmayın. Orada oturmuyorsanız, kahve ya da çayın üçüncü bardağı kalkmanız gerektiğini işaret eder.”(s.29)

“Bir evde ya da çadırda iken ev sahibinin kurallarına uyun. Eğer eve girerken ayakkabılarını çıkarıyorsa, siz de aynısını yapın. Eğer yerde oturmanız beklenirse, ayaklarınızı çaprazlayarak oturun.(…) Eğer kırsal bir alanda konaklıyorsanız, Iraklıların evine ziyarete gittiğinizde yanınıza tatlı ve sigara almanız iyi bir fikirdir.”(s.29)

“Sigara konusunda cömert davranın”(s.30)

-- “Iraklılarla el sıkışın, bunun dışında onlara dokunmayın (…) Onlarla güreşerek şakalaşmayın ve arkadan tokat atmayın. Bu tür temaslar onun görgü kurallarına göre çirkin davranışlardır. Bunlardan da öte, bir Iraklıya asla vurmayın.”(s.15)

-- “Hizmetçilere karşı şefkatli ve düşünceli davranın. Iraklılar bütün insanların eşit olduğunu düşünür. Irki önyargılar içeren ifadelerden sakının.”(s.29)

“Müslüman kadınlara her zaman saygı gösterin. Onlara gözlerinizi dikmeyin ve gülümsemeyin. Onları takip etmeyin ve onlarla konuşmayın. Eğer bunlardan birini yaparsanız kendinize ve biriminize dert açmış olursunuz.”(s.29)

“Bütün yaşlı insanlara saygı gösterin. Yemek servis yapıldığında ilk önce en yaşlıdan başlanmalıdır.”(s.30)

-- “Eğer yapabilirseniz insanlarla Arapça konuşun. Ne kadar kötü konuşursanız konuşun, beğeneceklerdir.”(s.29)

“Yeminlerinizi İngilizce yapın. Yerel yeminlerden kaçının. Çünkü tam olarak manasını bilmedikleriniz sorunlara yol açabilir. Bir Iraklıyı asla ‘köpek’, ‘şeytan’, ‘yerli’ veya ‘barbar’ kelimelerini kullanarak çağırmayın. Bunlar onun için son derece büyük hakaretlerdir.”(s.15)

-- “Irak’ta bağırsak kurdu ve dizanteri gibi bağırsak hastalıkları çok yaygındır.”(s.23)

“İçme suyunuzu kaynatarak kullanın ya da yeterince klorlandığına dikkat edin. (…) Meyve ve sebzeleri yıkamadan yemeyin. Mikroplu olabilirler.”(s.22)

“Sıtma ve tifo çok şiddetli ateşe neden olur. Sıtma, bataklık alanlarda ve üstü açık su kuyularında ve sarnıçlarda üreyen sivrisineklerle taşınır. Sıtmanın yaygın olduğu alanlardan uzak durun. Eğer yapamazsanız, kollarınız ve ayaklarınız örtülü bir şekilde cibinliğin altında uyuyun.”(s.22-23)

“Tifo, kaynatılmamış sudan ve yeterince temizlenmemiş ya da soyulmamış çiğ gıdalardan kaynaklanır. (…) Trahoma ise çok yaygın olan bir göz hastalığıdır. Biriyle el sıkışmanızın ardından gözünüze dokunmanızla buluşabilir.”(s.23)

“Tatarcık hummasına yaz ortasında çokça rastlanır. Hafif yağ sürerek belirli ölçüde koruma sağlanabilir. (…) Böcek ve bitlere dikkat edin. Çok yaygınlardır. Kendinizi devamlı kontrol edin. Uyuz hastalığı da deride yumurtlayan bir parazitle oluşan bir deri hastalığıdır. Sinir bozucudur ve geçmesi zaman alır.” (s.23)

-- Her şeyin ötesinde, her durumda sağduyunuzu kullanın. Her bir Amerikalı askerin birer gayri-resmi iyiniyet elçisi olduğunu unutmayın”(s.30)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hâkimiyetin Kaybedilişi ve Tekellüf Üzerine

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Entelektüel Birikim

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Devrim Lazım! [İnceleme]


Gökhan B. Yetiş kimdir?

Irak Türkmeni Araştırmacı yazar


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Gökhan B. Yetiş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.