Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
H1N1 virüsü henüz Türkiye’ye uğramadı. Ancak insanlarımız şu anda bile oldukça tedirgin durumda. Bu virüs ya bizim ülkemizde de bulaşıcı hastalıklara, ardından toplu ölümlere sebep olursa, diye korkuyoruz. Korkmakta da haklıyız elbet. Zira Kanuni’nin de söylediği gibi, “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” Bizi ölesiye korkutmasına rağmen, son günlerde domuz gribi kaynaklı bir vefat olayına rastlamış değiliz ülkemizde. Bu da bizi sevindiriyor elbette. Ancak başka bir virüs var ki, salgın bir hastalık gibi dolaşıyor hanelerimizi. Gün geçtikçe de dalga dalga yayılıyor. Neredeyse, etkilemediği bir aile kalmadı ülkemizde. Her evden yürek parçalayan feryatlar yükseliyor.. Hangi eve yolumuz düşse, babasıyla ya da annesiyle tartışan, hatta onlara saygısızca hakaret eden bir evlat görüyoruz. Öğretmenlerini döven çocukları da gördük bu ülkede, kendi evlatlarını öldüren anne babaları da. Arabaların tekerleri altında acılar içinde kıvranarak ezilen kedilerin ve de köpeklerin sessiz çığlıklarını çoğunlukla duyamadık. Karayollarının kenarlarında sık sık gördüğümüz ezilmiş hayvan cesetleri de, az önce bahsettiğimiz dehşetli virüsün acı sonuçlarının bir başka boyutunu ortaya koyuyor.. Daha birkaç gün önce Mardin’de yaşanan katliam olayı, daha tehlikeli bir virüsün, damarlarımızda dolaşmaya başladığını gösterdi. Aslında bu virüsün yüzlerce yıldır aramızda gezindiğini biliyorduk ama bu günkü gibi yaygın etkilerini müşahede edememiştik. Hz. Hamza’yı şehit eden ve sonra da tevbe edip Müslüman olan Vahşi bile, böylesine Vahşi olmamıştı desek abartır mıyız bilmem? Ruhları ve bedenleri öldüren bu hastalığın pek çok farklı isimleri olabilir. Ancak ben bu yazımda, ilgili hastalığı “ Yürek Gribi” adıyla tavsif etmek istiyorum. Onlarca yıldır, çoluk çocuk demeden binlerce insanı öldüren, hayvanları telef eden, bitki örtüsünü yok eden, havayı, suyu, toprağı acımasızca zehirleyen salgın bir grip bu “Yürek Gribi”. Bu dehşetli bulaşıcı hastalığın yayılmasından istisnasız hepimiz sorumluyuz. Bütün bu yaşanan kıyımların suçlarını teröristlere, koruculara, törelere, arabalara, parfümlere, fabrikalara yükleyerek kaçamayız sorumluluğumuzdan. Neredeyse bir köyün yarısını katledecek kadar zalimleşen yüreklerin hasta olmadığını kimse savunamaz herhalde. Ya da annesini acımasızca öldüren o kızımızın ruhsal bir hastalığın pençesine düşmediğini de kimse iddia edemez. Veyahut da kedileri ve köpekleri düşüncesizce ezen o sürücülerimiz, bu acı olaydan sıyrılmak için dikkatsizliklerini bahane gösteremezler.. Yüreklerimizi kontrol ettiğimizde, aslında hepimizin az ya da çok, “Yürek Gribi” hastalığına yakalandığımızı görüyoruz. Hangi birimiz Televizyon ya da İnternet gibi, bu virüsü daha hızlı yayan iletişim araçlarıyla muhatap olmuyoruz ki? Kimisi vitaminli manevi gıdalar aldığı için bu hastalık onlara çokça da tesir etmiyor. Çünkü onların yürekleri bu hastalıklara karşı dirençli. Bünyeleri bu virüsü kolayca etkisiz hale getirebiliyor. Bu hastalığı tedavi edebilen Mevlana ve Yunus gibi hekimlerin tavsiyelerine uymayı da ihmal etmiyorlar.. Yüreklerini yeterince manevi gıdalarla doyuramayanlar, kendilerinin sadece bu dünya için yaratıldıklarını, bundan dolayı da başka bir âlemde hesap vermeyeceklerini düşünenler, yüce dinimizin inanç esaslarını, anasından babasından öğrendiği şekliyle, taklidi bir biçimde kabul edenler, İslam’ın sadece ve sadece biçimsel yönüne takılıp, ahlaki boyutunu ihmal edenler, Yürek Gribi hastalığının pençesine her an düşebilirler. Gördüğünüz gibi, domuz gribinden de dehşetli bir hastalık dolaşıyor damarlarımızda.. İyiden iyiye temizlenmeye, yüreğimizdeki mikroplardan, virüslerden bir an önce kurtulmaya ihtiyacımız var. Karıncaları dahi ezmekten çekinen bir kutlu Peygamber’in güzel ahlakını hayatımıza acilen sokmaya ihtiyacımız var. Nefsimizin her istediğini yaparak onu azdırmak yerine, onunla mücadele ederek yücelmeye, hakiki bir insan olmaya çalışmalıyız. Canlı cansız bütün varlıklarda, her an, her saniye yansıyan Allah’ın isimlerini görebilmeyi öğrenmeliyiz mesela. Eşimize, çocuğumuza, annemize, babamıza, öğretmenimize, arkadaşımıza yaptığımız zulümlere haklı gerekçeler bulmaya çalışarak kendimizi rahatlatmak yerine, vicdanımızın çığlıklarını dinlemeli, onun acılarına kalıcı çözümler bulabilmek için en ağır cerrahi müdahalelere hazır olmalıyız. Zulümlerimizin acılarıyla yüzleşmeli, tövbe ederek ahlakımızı güzelleştirmeye çalışmalıyız..Yoksa bir gün gelecek, “Yürek Virüsü” bizim de ruhumuzu eline geçirecek, bizim ve sevdiklerimizin hayatlarını adeta cehenneme dönüştürecektir. Vakit çok geç olmadan, gelin yüreklerimizi Yunus Emre gibi yürek hekimlerinin şifalı mısralarına teslim edelim. Yunus gibi gönül hekimlerinin, hekimler hekiminden öğrenip tavsiye ettikleri inanç, tefekkür ve ibadet reçetelerini sabah akşam uygulayalım. Sonsuzluğumuzu tehdit eden bu öldürücü hastalıktan kurtulmanın başka da yolu olmadığını hiçbir zaman aklımızdan ve yüreğimizden çıkarmayalım. Gerek ağlat, gerek güldür, Gerek yaşat gerek öldür, Aşık Yunus sana kuldur, Kahrında hoş, lutfun da hoş
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |