Yine geçip gidiyorsun önümden. Saçlarını denizin tuzlu rüzgarına savurup süzülüyorsun. Gözlerimi kendine tutsak edip hafızama kazınırken sensiz geçen güne lanet ettiriyorsun. Sonra da bana masum pozları yapıyorsun. Belki de haklısın sen suçsuzsun. Ama ya ben? Ben mi suçluyum? Ne yaptım ki sana? Sadece seni sonsuz bir sevgiyle sevdim. Hem de senden habersiz yaptım bunu. Her önümden geçişinde seni izlerdim dakikalarca. O dakikalar ben de saatler olurdu. Seni gördüğüm her gün seninle geçirilmiş bir yıl gibi gelirdi. Bir gün senin gözlerinle buluştu gözlerim. Öyle usulca baktım. Rahatsız olmandan çekindim. Celladına bakan bir mahkum gibi baktım. Sense rahatsız oldun ki gözlerini kaçırdın. Ama ertesi gün yine baktın gözlerime. O an yaşadığım mutluluğu anlatamazdım sana. Sonra yönünü değiştirip bana doğru yürüdün. Bir an içimde umut ışıkları parladı. Acaba? Diye geçirdim içimden. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Sanki dışarı çıkıp sana doğru koşmak istiyordu. Önüme kadar geldin. Durdun. Çıt çıkmıyordu. Dünya susmuştu. Herkes bize baktı. Ne işi vardı bu kadının bu sokak serserisiyle diye sordular kendi içlerinde galiba. Sonra sen herkesin duymasını istermiş gibi yüksek sesli bir tokat atıp uzaklaştın. Yere yıkıldım. Tüm gün kalkamadım yerimden. Suratıma inen tokadın acısı değildi beni bu kadar yıkan. Kalbimin kırılması da değildi. Umurumda değildi insanların ne düşündüğü. İçinde bana karşı bu kadar nefretin oluşması şoka sokmuştu beni. Oysa sana hiçbir zarar vermemiştim. Siz insanlar hepiniz bu kadar acımasız mıydınız? Ne yapmıştım ki sana? Niye bu kadar kızgındın bana? Niye bu kadar çaresiz bırakmıştın beni? O gece çok soğuk geçmiş. İliklerim donmuş olsa gerek. Ama hiçbirini hissetmemişim. Ertesi gün polisler sokak ortasında bir evsizin cesediyle karşılaştılar. Bir mezara gömdüler. İşlem yapmaya bile gerek görmediler. Yaşadığından bile kimsenin haberi yoktu zaten.