Egoistlerin en güzel yanı başkaları hakkında konuşmuyor olmaları. -Lucille S. Harper |
|
||||||||||
|
Tükenmişti bedenim. Daha yaşım 28 di. Ne olmuştu bu kadar çok. Daha dün gülüyordum; yarınlara umutla bakıyordum ama yarın karanlık olacaktı. Yoktu son nefes çıkacaktı bedenden. Emekçi Yoldaşım Azrail benim için mesai yapacaktı beklide. Kafam kazan gibi olmuştu, sinirlerim boşaldı. Yasaklar dünyasına girmişti bedenim kendimi bir biraneye savurdum. Yasakmış!... ne yasağı be son günlerimde yasakların içine tükürdüm yine ve soğuk bir bira istedim sigaramı yaktım. Öksürüklere boğularak yine çektim o dumanı içime. Gözlerim yaşardı, isyanlarım büyük bir volkan oldu kafamı yukarıya çevirip kavga etmeye başladım yine yüce olguyla. Neden dedim neden bu kadar mı çok günah işlemiştim ne lanet olsun bıkmıştım hadi yaşadıklarım neyse de bu ağır gelmişti bu kadar çabuk olacağını tahmin etmiyordum hiç. Daha ne umutlarım yardı yarınlarda yeşeren beynim yerinden fırlayacak gibi oldu. Nefes alamadım. Soğuk bir yudum bira daha çektim. Oturduğum masanın etrafında dolanan insanlar bir enkaz gibi bakıyorlardı bana. İnsan değildim artık kendime bir et yığını gibi bakmaya başladım. Ve derin derin yaşadıklarıma daldım geçmişimle yüzleşmeye başaldım. Hep yapıyordum bunu ama daha vaktim var deyip kalbini kırdığım incittiğim insanlar geldi aklıma. Ve teker teker aradım hepsini yarın görüşemeyecek gibi vedalaştım ve özür diledim yalvarırcasına. Ve daldım derinlere gözlerim uzaklarda yudumladım biramı yavaş yavaş. Bir el dokundu sonra omzuma; “ Kapatıyoruz” dedi acır bir ses tonuyla, kafa sallayıp hesabı istedim. Karanlık sokaklara savurdum bedenimi yarı üşür, yarı halsiz bir şekilde. Gözlerimden akan yaşlara hakim olamıyordum. Soğuk bedenimi iyice titretmeye başladığı bir vakit kendimi eve attım. Hemen mutfağa yönelip hazır olan meze tabağımı çıkardım ve salona geçip sakince içmeye başladım yanan mum ışıklarının loşluğunda. Hıçkırıklarım içmeme bile engel oluyordu. Sonra hafif titreyerek kendime geldim. Evimin salonunda elimde rakı kadehi ile voltalar atıyordum bir anda kulaklarım da birkaç ay önceki konuşmalar çınlamaya başladı tekrar. Doktorun beni azarlarcasına;” şimdiye kadar neredeydin!... Böbreklerin bitmiş , kara çiğerin iflas etmiş bu kadar içilir mi!.... üstüne üslük birde lösemi hastasısın!....” dünyanın ne kadar dar bir yuvarlak madde olduğunu öğrenmiştim o an. Tükeniyordu hayat… son demlerimizi oynayacaktık. Ve gecenin suskunluğunu yine hıçkırıklarımla böldüm.. Tedavileri ret eden vücudum en alaycı oyunu oynuyordu. Ve ben ne rakıdan ne sigaradan bir kez daha vazgeçmemiştim. Çünkü yaşamaktı güzel olan ve kimse anlamayacaktı yok olduğumu. Her zamanki gibi son bardağımı da bitirdikten sonra masamı topladım ve bulaşıklarımı yıkadım. Evimi sanki en ağır misafirimi karşılama telaşıyla çok temiz tutuyordum. Ne zaman geleceğinden habersiz ve bir o kadar da alaycı. Yatağıma uzandım. Aklıma dostlarım geldi, annem ailem daha neler yaşayacaktık dedim kendimce ama…. Gecenin karanlığını çınlatan öksürüklerim ağırlaşmıştı. Bedenimin hafif hafifi üşümeye başlarken vücudum sanki bir mengenede sıkışmışçasına yanmaya başladı. Yan tarafımda duran sehpanın üzerindeki bardağa yöneldim hafif doğrularak ama tutamadım bile bardağı kavrayacak gücü kendimde bulamamıştım. Çokta içmemiştim oysa gerçi içsem de bir şey fark etmiyordu kafayı bile bulamıyordum aylardır. Sonra bedenimin ortasından keskin bir kılıç çekilmişçesine bedenim yatağa savruldu. Yoksa beklediğim emekçi kardeşim mesaimi yapıyordu bu gece. Yok daha vaktin gelmemiş olması lazımdı. Şişedeki rakı bile yarımdı daha. Vücudumdan sanki yer altından fışkıran bir kaynak suyu misali ter boşanmaya başladı. Nefesim ciğerlerimi dolduramıyor boğazımda kalıyordu. Ne lanet olası bir şey bu dedim kendi kendime ve seslendim “ Yukarıdaki büyük üstat ne oluyor bari sonum güzel olsaydı” diye haykırdım usul dan ama tam o anda ayaklarımdan yavaş yavaş yukarıya doğru çıkan bir soğukluk hissetmeye başladım. Hani tırpanı vardı bunun ve ben o tırpanı bilmem ne yapacaktım dedim kendimce bu soğuk örtü nereden çıktı? Ayaklarımı hissetmemeye başlamıştım kıpırdayamıyordum. Ve dedim işte buraya kadarmış. Geçmişim geleceğim yaşadığım ve yaşattıklarım burada noktalanıyor. Yarın dünya bensiz dönecek. Yokluğum kim bilir kimleri üzüp kimleri gururlandıracak. Keşke dedim keşke onu görme şansım olsaydı. Ve soğuk örtü tüm bedenimi kapladı. Boynumdan aşağısını hissetmemeye başlamıştım. Nefesim iyice kısılmış, gözlerimin kalp atışlarım yavaşlamıştı. Sonunu merak ediyordum ne olacaktı. Gözlerimi tavana dikip yine yukarıdaki büyük üstada bir şeyle fısıldamak istedim ama ağzımı açamıyor çenemi bile kıpırdatamıyordum. Ve gözlerim birden karardı. Uçsuz bucaksız bir karanlık içinde eridi bedenim. Ve son nefesim ciğerlerime elveda derken sadece bedenim kala kaldı bomboş bir evde ve soğuk bir et yığını olarak. Düşünceler, yıkıntılar, yok oluşlar hepsi ama hepsi yalan olmuş terk gerçek toprağın altında çürüyecek 60 kiloluk ceset içinde tıkılıp kalmıştı. Yarınlar ,umutlar sevdalar hepsi toprakta açan bir kardelene can olacaktı beklide… www.hamzaekiz.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |