Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
Bu benzersiz ülkenin insanlarının neredeyse tamamı dürüst ve ahlaklı... Dillerden düşürülmeyip olmazsa olmaz, ilkelerle çelişen davranışlardan uzak, bulunmaz özellikleriyle örnek insanlar… Herkes diğer insanların yaşam hakkına saygılı… Saygı, ülkenin sekiz bir yanındaki tartışılmaz gerçeklerden yalnızca biri… Kimse kimsenin işine karışmaz… Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünmez… Kimse diğerini yolunacak kaz gibi görmez… Utanır, o güzel yüzler… “Tarlada teri olmayanın, harmanda yüzü olmaz” sözü boşuna mı söylenmiş? Söylenenlere tıkalı olmayan kulaklarını kabartan insanların ülkesinde, sözler uçmaz, kuşlar benzeri… Dinlenir, dinleyip anlamasını bilen insanlar arasında… Böyle bir ülkede haksızlıklar söz konusu olabilir mi? Haksızlığa kalkışanlar, diğerlerince engellenir hemen. Haksızlıklar şımaramazken, hak anında yerini bulur… Mahkemelere bile iş düşmez… Mahkemeler işsizlikten sıkılıp, dünya anlamında evrensel hakları daha da genişletebilmeyi araştırır… Haksızlıkların nedenleri üzerine söylenip-yazılanlarla, çizilenler yalan… Haksızlıkların oldurulmadığı yerde arsızlık, hırsızlık, yolsuzluk da olamaz elbette. Çekemeyenlerin yakıştırmaları ve iftiraları, tüm söylenip-yazılanlarla, anlatılanlar… Arsızlar, hırsızlarla yolsuzlar her toplumun gerçeği, farklı oranlarda. Toplumun yapısına göre önlenir, yapılmak istenenler. Ya da önlemeye çalışırlar, önlemeyi amaçlayanları. İşini bilip, kısa sürelerde çoğalan türedi zenginleri dillerine dolar bazıları. Sizi gidi tembeller sizi... O güzel sözü duymadınız mı? “Nazar etme ne olur. Çalış senin de olur’” sözünü ne çabuk unuttunuz. Ayrıca, bildiğiniz gibi “bal tutan parmağını yalar”. Bu sözün, balı yapanların avuçlarını yalamasıyla ne ilgisi olabilir? Olabilir mi? Adam kayırmak ve kollamaktan hiç söz edilemeyen yerlerde, “çalış” kavramının “çal” olarak anlaşıldığını da nereden çıkarıyorsunuz? Ne kadar ayıp! Hiç yakışıyor mu sizlere? Kuşkusuz her göreve mutlaka, ama mutlaka etkin ve yetkin insanlar getirilir bu ülkede O insanlar da görev aşkıyla yanıp tutuşarak, gece-gündüz özveriyle çalışır. Görevlerinin dışında kalan ne insan, ne de isteklerle, ilgilenmezler bile… Rüşvet mi, o da ne? Kökü dışarıdakilerin uydurmaları… Sizi gidi ciğere uzanamayan kediler sizi… Neymiş? Tüm yurttaşların üzerinde doğrudan ya da dolaylı hakkı olan yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla, kuruluşlar peşkeş çekiliyormuş… “Peşkeş” de ne demek? Olacak iş mi bu? Neden anlamak istemiyorsunuz? Kaynak yaratılıyor, kaynak. K-a-y-n-a-k olmadan bir kez daha, neredeyse tamamı düşmanımız dünyayla nasıl başa çıkacağız? Çağımızın en önemli silahı ekonomi… İnsanlar beslenip, eğitilirken bugünlerini güvenli yaşayamazsa, yarınlardan nasıl söz edeceğiz? Yarınlara koştururken, dünden-bugünlere sürekli borçlanıyor muyuz? “Borç yiğidin kamçısıdır” sözünü ne de çabuk unuttunuz? Unuttunuz, unuttuk mu? Ne o? Yoksa yiğitliğimizden şüphemiz mi var? Hiç şüphesiz, her şey yolunda… Kendi yolunda elbette… Yalnızca bazılarımız abartıyor… Hepsi o… “İyi güzel de, yaşananlar farklı” diyerek, sonu gelmez itirazlarını sürdürenler mi var? Ehhh! Olacak o kadar. O itirazlar da yaşamın bir rengi aslında. Uslanmaz muhalifler onlar… Günleri anayasa değişikliğiyle kırk sekiz saate genişletseniz, yine de itiraz ederler… Yine de yaşananların çoğu, yaşanmaması gerekenler düşüncelerinden kurtulamıyor muyuz? Aldırmayın! Yaşadığımız dönem, bazı görüşlere göre geçiş dönemi. Bir türlü geçilemeyen dönem ve bağlı olarak tüm yaşananlar bir rüya, kötü bir rüya. Karabasan ve kaosla iç içe geçmiş, uzuuun bir rüya… Bilimsel araştırmalar ve genel olarak üretimlerle ilgili, görece ileri ülkelerin savaşla ele geçiremeyeceklerini anladıkları ülkeleri zayıflatıp, parçalamasıyla ilgili bir rüya… Rüyanın gerçeği, olabilirse sonu gelmez yok etme planlarının öznesi; her değeri sahiplenmenin farklı uygulamalarından başka bir şey değil. Yetinmeyip, her yöntemin albenili-süslü sunuşlarıyla ısrarların, zorlamaların sürdürülmesi de öyle… Zaten yaşananların tümünden de aslında onlar sorumlu… Yapanlar da onlar adına görevli, bir anlamda casuslar, kışkırtıcılar ve benzerleri… Casus ve kışkırtıcı orduları dolaşıyor, sekiz bir yanımızda… Gün gelecek, rüya sona erecek. O zaman, çoktan anlaşılması gereken gerçekler ortaya çıkarken, tartışılmaz biçimlerde kavranıp, anlaşılacak… Güneş yeniden doğarken, dünya yine dönecek. Gidenlerin dönmediğine aldırmadan… İftiracılar, işbirlikçiler, casuslar, kışkırtıcılar ve diğerleri güneşe bakamayacak. Gözleri kamaşırken, yakıcı güneşle yüzleri kızaracak… Hepsi utanacak… Kızarıp, utanacak yüzleri varsa, kalmışsa eğer… Yüzleri kızarmayıp, utanmaması gerekenler sevinecek… Sevinecek ne kaldı diye bakınırken, sekiz bir yanına… Gün geceye dönerken, yeni bir rüya başlayacak… Dünya Güneş’inin çevresinde bıkıp-usanmadan dolaşır, geceyle gündüzler birbirini kovalar, yaşam sürüp giderken… Nisan 2010, İstanbul Ertuğrul Asım Öztürk
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © E. Asım Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |