Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein |
|
||||||||||
|
Yarın kırıncaya kadar aslanlar gibi hayatın zincirlerini milletin/Ali Şeriati Bilmeliyiz ki felsefi terimler irdelenirken bilim taraf tutmaz! Yeniden tarih yazmak için geçmiş tarihi sorgulamak, tarihi verilere adil davranmak, yeniden kendimiz olmak için sorgulamak, sorgulanmak/özeleştiri/, yeniden tarih sahnesine çıkmak için şovenizmle doldurulmuş sahneleri boşaltmak, özgür insan olabilmek için, Post-modernizm’in tasmalısı olmuş insanı özgürleştirmek, yeniden iman etmek için, bir kez daha iman etmek şiarıyla. Bir milletin soyunu, dinini, geçmişini, semavi dini ile çatışmayan kültürünü, kısaca onu o yapan değerlerini reddetmek, ambargo uygulayarak hizaya getirmek, Muhammed ve Ehl-inin değil, Ebu-Sufyan ve evlatlarının İslam’ıdır! Gerçeğin bilinmesi ile kurtuluşu isteyende, helak olmayı dileyende kendi bilinci ve hür seçimi ile seçmeli. Cebr/zor/ uygulanmamalıydı! Genelde İslam dünyası, özelde Anadolu’nun İslam tarihinde; Emevi iktidarı ile birlikte yüklendiğimiz cebri inancın verdiği acı ve bu acının girdabından çıkamayan potansiyel suçlular! Suç ve eksikliğin bedelini, Kur-an ve ilahi değerlere yüklemek adına; her dönem yeniden tefsir ve tekzipler yazılırken, saltanat zihniyetiyle kurulmuş İslam’ın açtığı şemsiyenin altında gölgelendiğini göstermemek için taşlaşmışlığı, tutuculuğu, cehaleti, bağnazlığı, aymazlığı, ataleti, ne varsa..! Bütün suçu Kur-an’ın yanlış yorumlanmış ayetlerine yükleyerek, iktidarın eline mükemmel kozlar verilmiş. Kur-an’ı tek suçlu olarak idam sehpasında ipe çekmek içinde bir müddet daha sabır etmeliydi hakim güç!.. Oysa sorun; İslam adına İslamcı geçinen zulüm hanedanlarının iktidarı. Geçmişte olduğu gibi bu günde otaklarının kazıklarını, özsüz, posalı İslam’ın ve bu İslam’la beslenmek zorunda bırakılmış toplumun bağrına çöreklenmek! Böylece dinamik güce sahip İslam, ilk yıllarında sahip olduğu özelliğini her geçen gün biraz daha kaybetmiş ve Batı dünyasının salt akılcı çıkışları karşısında varlık gösterememiş. Gelelim ılımlı İslam tezgâhına. Bu İslam’ın sorumluluğunu üstlenmiş politikacılar ve ruhani kimlikli fert ve ya kurumların, Halkın huzurunda evet bizler böyle bir sorumluluk üstlendik! Demelerini bekleyecek kadar beyinleri iğfal edilmiş toplum! Nasıl mı? Türkiye, Mısır, Ürdün, Suud-i Arabistan sair Âlimlerin okşamaları ile Filistin’e çözüm adı altında İsrail’e yeniden nefes aldırma, Batının kesilmek üzere olan sömürü hortumlarını onarmak ve… Pekâlâ, sorun nerede? Sorun Kur-an! Kur-an; Bedevi Arapların ihtiyacına ancak cevap verebilecek nitelikte olan bir kitaptır! Kur-an; Modern zamanlara hitap edemeyecek kadar geçkin içeriklere…! Kur-an; Batı dünyasının yakaladığı evrensel(!) değerlerle örtüşmeyen…! Kur-an; Nüzul çağındaki insanları aydınlatan, yön veren, ancak insan bilincinin yükselmesi, us vurma yeteneğinin kusursuzluğa doğru olgunlaşması, dahası insanın tanrısallaşmaya doğru evrimleşmesi ile ihtiyaç duyulmayan...! Ya da Kur-an; Göksel mesajlara ulaşıldığı sanılan bazı filozofların Vedantaların Upanişadıdır!? Kur-an; …! Elbette halka açık olmayan, kapalı kapılar ardında!? ….! Son çeyrek yüzyılda, yeniden gemisi su alan, batıp boğulmaktan korkan kaptana benzeyen Batı dünyası… Batı dünyasının öncüleri, yeni ürettiği İslamcılar vasıtası ile Batı’lı değerlerin derinliklerinde evrensel değerlerin var olduğu ve İslam’la uyumlu hale gelebilmesi için eleştirel ve rasyonel tutum üretebilmenin kaynağını, devrimci İslam’ı revize edip, Kateşizm kategorisine indirgemek… Hedeflerinde başarıya ulaşabilirlerse, devrimci İslam’ın yeniden evrensellik oluşturabileceğine dair güçlü çıkışlarını, “medeniyetler arası diyalog/ittifak” kılıfını giydirip manipüle etmek saldırısı, başkalaşmış islamla batının kesilmiş şah damarına yeniden taze kan pompalamak anlamına gelmesidir! Bu cenah’ın öncüsü; Batının katilliğini tenkit etmeyen, taklitten geri kalmayan, İslam dünyasına post-modernizmin yeni sömürü mekanizmasını yerleştirmek adına, sürekli diyalog mekik’i dokutan, Sultan’ın tahtına Veliaht hevesleri güden ve bu aşkınlığın doğal sonucu olarak Ortadoğu sancak beyliğini üstlenen şu anki Timsah gözyaşlı Meşşai üstadı! Son yüzyılda Anadolu halkının inançlarına oynanan oyunda tarihsel döneme girildiğini, bu dönemin çok önemli olduğu kırılma noktasını aşıp, imha noktasına dayandığı biliniyor. Buna rağmen neden İslamcılar düştüğü girdaptan çıkamıyor? Türk aydınların düştüğü bilgi kaynakları kirliliğine, Türk İslamcıları da bilerek bilmeyerek düşmüş. Bilmeyerek düştüğü hüsnü zannımızı korumak istiyoruz. Böyle düşünmemize yardımcı olacak materyalleri Türk tarihinin son şekillenmesinde aramalıyız. Geçmişi ile bağlarını kopartan, Alfabe sorunu ve dayatılan felsefesiz, ideolojisiz imz’dir! Türk izm’inde felsefe aramak beyhude bir arayıştır. Zira kurumların bina edildiği gerçekçiliği ve beslenecek değerleri yok. Osmanlıdan beslenmeyi dahi başaramayan Türk İslamcıları Araplardan çok batılı tarihçilerin değerlendirmelerini tarihi veriler olarak almış. Bu durum İslamcıların yazdıkları kitapları incelediğinde kolaylıkla görülebilir. Türk İslamcı medya ve basını dahi, varlığını Emevi İslam’ı üstüne bina ettiğini çok iyi bilmiyor!? Sarsıcı cümleler yazdığımızın farkındayız. Ancak ne söylediğimizi bilecek kadarda konunun içindeyiz. Türk İslamcıları teriminden, Türkiye’deki bütün İslamcıların tür olduğu da anlaşılmasın!? Bu tür, bir tür kurgu Türkçülüğüdür. Örneğin Türkiye’de yaşayan halkın %75 den fazlasının etnik kimliği bilimsel olarak bilinmiyor. Mart 2007 tarihli milliyet gazetesinin yaptırdığı araştırmalara ulaşanlar görecektir ki orada yayınlanan verilerde, bugünkü Türkiye coğrafyasında Türk kökenlilerin genel nüfusuna oranı %3‘tür. Türk kökenini Türk tarihinde değindiği gibi Orta Asya’dır. Evet, ama Türkçe denilen bir dilin bileşke olduğu, sadece bugün kullanılan Türkçedeki (M) harfi ile başlayan kelimelerin Türkçeye ait olmadığı, dahası kelimenin de Türkçe olmadığı kelimelerden oluşan cümlenin de, bunun yerine son dönemde uyarlanmak istenen tümcenin dahi Farsçadan olup, Türkçe olmadığını, edebiyatçı ediplerimizin bilmemesi düşünülemez. Böylece Cumhuriyet tarihi ile zorlama yorumlarla uyarlanmak istendiği görülmüş olacaktır. Dahası “güneş dil gurubu” teorisinin ne kadar ebleh bir çıkış olduğu, geçekte Türkçenin çeşitli dillerden uyarlanan yeni ve çoklu bileşkeyi legalleştirme operasyonu olduğu… Türk İslamcılarında, İslam’ın devrimci değerlerine bağlı, onun devrimci değerlerinin evrimleşmesine katkı sunan, daha da ileriye götürme endişesi taşıyan, hikmetle eleştirenlerin hepten yok olduğu kanısını uyandırmak istemiyoruz. Yani; “İlahi dinlerin kutsallığı, mutlak değerler taşıdığından, süreklilik gösteren hakikatleri barındırır. Kişioğlunun zaman içindeki olgunlaşma süreci onun dinden edindiği tasavvur, toplumsal ve evrensel bağlayıcılık taşımaz. Böyle bir iddiada bulunan herhangi fert, felsefe ve ideoloji, dıştan etkilenmeden kendine yeterlilik sağlayan mutlak bilgi ünitesine sahip olmayı da gerektirir! Dinsel sorunların başlangıç aşaması da bu cümleye bina edilebilir. Kişisel anlayışlar kutsallaştırıldıkça sorunlar büyür. Bu sahadaki nihai çözümün nasıllığı ilahi öğretilerde sabittir. Burada söz konusu sorunun çözümündeki metodun ne olduğunu derinlikli olarak irdeleyecek değiliz!.. Biz çarpıtılmış tarihin nasıl oluştuğuna dair örneklendirmede bulunmaya dönelim. Yakın tarihimizde dahi onlarca, beklide yüzlerce suçsuz insanların kanına, canına sebep olanlar, ölümlerinin akabinde veya daha sağlığında iken kahraman ilan edilmesi ve hakperest olduğunu iddia eden Türk İslamcıların dahi bu tür zevatları adeta Hüseyinleştirmesi! Pekâlâ, nasıllaştığına dair bir örneklendirmede bulunacak olursak: Osmanlıdaki birinci siyasal kırılmadan önce İstanbul fatihi Mehmet sultanın Hocası Molla Guran-i Kürdistan/bugün Suriye sınırları içinde kalan Guranlı olduğu için gürani adını almıştır/ asıllı bir Alim. Bu âlimin künyesi, Saray erkânı tarafından doğduğu yerin adı ile telaffuz ediliyor ve hiçbir sorunda yaşanmıyor! Bu konuyu açmaya duyduğumuz ihtiyacı, yazımızın ileriki bölümlerinde değineceğiz. /Okuyucudan yazı dizisini bütünsel değerlendirmesini istirham ediyoruz/ …! Kırılmaya dönelim. 1492 de yenidünya/Kıta/ keşfi ile kutuplar arası siyasal dengelerin yeniden dizayna olan ihtiyacı, bu dengenin olgunlaştırılıp yerleştirilmesi için İspanya (masumlar!) göçü ve beraberinde gelen sarı sermaye ile saraya sızan Endülüs Emevi siyaseti! İkinci kırılma 17. yüzyılın ortalarına tekabül eden Vestfalya anlaşması ve batı dünyasında oluşan hareketliliğin sonucu,1798 Fransa devrimi! Halk Devrimiyle ilintili gelişen sanayi devrimidir. Sanayi devriminin zorunlu kıldığı eski dünyanın şekillenmesi, son olarak 20.yüzyılın ilk yarısındaki iki kutuplu dünya… Ve... 1979 İslam devrimi ile bozulan son büyük oyunun yeniden batı ve batı adına yönetilenlere tersinden öğretmek gayretleri! Peki, ne oldu bu tarihte? Sürecek…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |