Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Bak dedim kendi kendime, bu işin içinde tutkudan, hırstan başka bir şeyler var. Kıskançlık var, Ego var, Nefs falan var. Sen sanıyor musun Habil vasat bir kul olsaydı, cinayet gene ortaya çıkmayacak, koca koca Budistler sessiz sessiz, cayır cayır yanmayacaktı. Sömürü, kölelik, o lanet faiz ve kapitalizm elini ayağını dünyadan çekecek miydi, Kâbil’in aklına bir cinlik gelmeseydi. Yuh dedim kendi kendime, susmak da bir tepkidir diyorlar. Sessizlik, ve pasiflik zalimlere atılmış en sert yumruktur diyen Gandhi var ya, işte saçmalıyor o. İmanın en alt seviyesi değil mi Kalbi ile buğz etmek. Demiyor mu Peygamber(s.a.v) ya eylem ile müdahele, ya dil ile. Kullan demiyor mu kelimeleri? Yoksa Cemil Meriç’in bahsettiği narsist gibi derin derin baktığım o kuyunun içine mi düşüyorum? Yok ama yok, yüzyılların eskitemediği 2 mânidar şey var: Kalem ve Kitap. Ey ademoğlu, sap gibi durma, “bağırmayı bilmem ama ağlamayı çok iyi bilirim” gibi hezeyanlara düşme sakın ! Kabadayılık yapıyorum dedim kendi kendime, dünyanın çarkı öyle dönmüyor dedim. Zahirinden gördüğümüz olayların üstüne bodoslama girmemeli miyiz acaba? Biraz acelecilik, biraz ecele gidicilik mi katıyorum işin içine? Kafamda dönüyor konjoktürel çabalar, dünya dengeleri. Sen diyor um kendime akl-ı evvellik yapma hele bi. İçimdeki liberali susturuyorum. Bazı şeyleri yapmak için illa bir nedene sahip olmamamız lazım diyorum, İslamlık da böyle bir şey değil mi zaten? Şeriat bu “Allah rızası için” derse yeni sebepler arama ey Mümin! Yapman gereken için elinden gelen mücahedeyi ortaya koymazsan, ne işe yarar ki o el. Gözlüyorum insanları. Yanlışlar üstüne bina edilmiş Cihadlarıyla, heva ve hevesine kapılmış liderleriyle, eskimiş yöntemleriyle vs vs. Benzetiyorum onları papaz’ın arkasında tespih namazı kılan koyun sürüsüne, hatta bazen engisizyonlar görüyorum. Takiyeler, takkeler, şakalar, ayıya dayı demeler ve elde edilen âlâ çıkarlar. Peki ya fitneler? Bizdeki hakikatler, ve bizdeki fitneler? Sadece şunu diyorum, doğruların söylendiği yerde fitne tehlikeleri, ayrılıkçı çığlıklar yükselmeye başlamışsa bir sorun vardır usta. Çok bakma öyle yanlışlarını bir çocuğun bile yüzüne vurabildiği Sahabeye benzer bir tayfa bulacağım diye. Yok öyle bir şey. Cahil köyün canavar sandığı karpuzu yaralım diyorum. Ucunda Canavar’a dönüşme ihtimali olsa bile, o köyden kovulsak veya 1 avuç ciğeri beş para etmez münafık tarafından taşlansak bile. Doğaçlama davranalım bazen ne olur ki? Miskin ve en umursamaz tavrımızla sizin dünyadan anladığınızla bizimki aynı şey değil diyelim. Onların deneylerle kanıtlanmış fantezilerine elvada diyelim. Ha bu arada Ahmet Hakan’ın dediği gibi bazen fasıklar da hak söyler. Bittiyse, Dağılalım…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mahmut Yakup Uyluk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |