..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
640K bellek herkese yetmelidir. -Bill Gates, 1981
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Hakan Tiryaki




22 Temmuz 2010
Bovinae Sapiens*  
Hakan Tiryaki
İnsan-hayvan ya da insan-doğa ilişkisi üzerine biraz olsun düşündünüz mü hiç? Mesela; Günün yorgunluğu ile eve gelmişsiniz. Yemeğinizi yemiş, televizyon karşısına devrilmişsiniz. Tüm isteğiniz günün yorgunluğunu, zihninizdeki kaosu biraz olsun dağıtmak. Derken birden flaşlar patlamaya başlıyor! Tuhaf yaratıklar çevrenizi sarmış, meraklı gözlerle sizi inceliyor, bir yandan da kör edercesine flaşlarıyla dünyanızı –sözümona- aydınlatıyor.


:AHFF:
Günün yorgunluğu ile eve gelmişsiniz. Yemeğinizi yemiş, televizyon karşısına devrilmişsiniz. Tüm isteğiniz günün yorgunluğunu, zihninizdeki kaosu biraz olsun dağıtmak. Derken birden flaşlar patlamaya başlıyor! Tuhaf yaratıklar çevrenizi sarmış, meraklı gözlerle sizi inceliyor, bir yandan da kör edercesine flaşlarıyla dünyanızı –sözümona- aydınlatıyor.

Bitmedi. Bu kadarla kalsa iyi, bir kendini bilmez, tüm sevecenliği ile, ne denli korktuğuna aldırmaksızın küçük çocuğunuzu ensesinden tutmuş, kaldırmış, seviyor(!)… bir diğeri çevresindekilere homo sapiens sapiens türün dişisinin özelliklerini oranızı, buranızı çekiştirerek anlatıyor! Ve tüm bunlar eviniz dediğiniz, yani tamamen size ait olduğunu, yaşam alanınız olduğunu düşündüğünüz ya da sandığınız yerde oluyor.

Sanmayın ki sonra tası tarağı toplayıp gitsinler. Aralarından biri kendi türü adına faydalarınızı fark ediveriyor, mesela horlarken yaydığınız ses dalgaları türün spastik yavru bireylerine ilaç gibi geliyor! Haydi bakalım, türün selameti sizin horultularınızda! Karşı gelebilir misiniz böyle ulvi bir çağrıya?

Oldu olacak bir de ad bulalım bu meraklı türe, mesela son derece gelişmiş “sığırlar” olsun…

Ne demişler, sığır ya bu, Tanrıyı resmet dersen, kendi suretinde çizecektir. Hal böyle olunca “sığır” ırkının selameti için ya bir ahır olacaktır yeni yaşam alanınız ya da bir tren kompartımanı, kim bilir…

Ama sığırlar size yaptırdıkları şeyin ne derece ulvi olduğundan en ufak bir şüphe duymazlar, ne de olsa türlerinin selameti içindir her şey. Temel ihtiyaçlarınızı düşünmüştür türün önde gelen bilimsığırları; bir yatak, bir tuvalet, üç öğün yemek; bir de dişinizi koydular mı yanınıza daha neye ihtiyacınız olabilir ki!

Artık tek yapmanız gereken huşu içinde horlamak. Horlamalısınız ki spastik sığırlar rehabilite olsun, kutsal horultunuzla iyileşiversin.

Boş verelim az gelişmiş sığırların dünyasını, iki kere düşünebilen homo sapiens sapiens alemine gelelim, aydınlanalım, ibret alalım.

Homo sapiens sapiens**

Buyurun size ilk ibret öyküsü homo sapiens sapiens’in…
“Finding Nemo” filmini hatırlayın. Keyifle izlediğimiz bu filmden sonra olan bitene dair bir fikriniz var mı? Takip eden yılda 20.000.000 canlının akvaryumlardaki yerini almak üzere yuvalarından sökülüp alındığından haberiniz var mı? Bu “eğlencelik” canlıların çok çok büyük bir kısmının sadece çocuklarınıza “hayvan sevgisi” gibi bir kavramı ancak ve ancak “tutsak” edilmiş bir canlı ile verebilmeniz yüzünden sifonların gürültüsü ile kanalizasyona karıştığından haberiniz var mı?

Ne de olsa tüm evren türümüzün oyun alanı. Canlı-cansız tüm varlıklar da oyuncakları sözüm ona “akıllı” homo sapiens sapiens türünün. Sevmekten anladığı “tutsak etmek”, paylaşmaktan anladığı “sömürmek”, yaşamdan anladığı hepten evlere şenlik, tüketmek için üretmek, daha fazla üretmek için tüketmek… bir de bu düzene “doğanın düzeni” kılıfını da geçirdiniz mi, buyurun size evrenin hakimi homo sapiens sapiens, yani “akıllı insan”.

Şifacı Yunuslar İstanbul’da

İkinci ibret öyküsü hepten evlere şenlik!
Memleketteki patlıcanın bakanı bir ucundan da olsa denizlerden sorumludur aynı zamanda. Belediyesi reklam potansiyeli olabilecek her şeye balıklama dalar durumdadır. Aranan teşebbüs daha aranmadan bulunmuştur. Yaşayan halkının da eğitim ve kültür seviyesi göz önünde bulundurulduğunda geriye bir tek müjdeyi vermek kalır: Artık şehr-i İstanbul'un da şifacı yunusları var!

Zihinsel engelliler… yetmez, çocuğu olmayan kadınlar, evde kalmış kızlar, psikopatlar... patlıcanın bakanından onaylı yunus terapi merkezinde bu iş için özel olarak evrimleşmiş (binek hayvanı, salon bitkisi, süs balığı gibi) şifacı ve de şovmen yunuslar sizin için burada, İstanbul'da.

Artık çocuklarınız yatağına işemeyecek, ya da okullarını kırmayacak. Bir kere izleyen kocalar karılarını dövmeyecek. Yeter ki ücret-i mukabili bırakın kendinizi şifacı yunuslara, mutluluktan ricoysla yıkanmışçasına ahenkle dans ederken rehabilite ediversinler sizi...

Haydi, ne bekliyorsunuz? Tüm canlılar gibi onlarda sadece sizin için, bitmek tükenmek bilmeyen istekleriniz ve bastırılamayan egolarınız için var!

Bern Sözleşmesi ve Türkiye

Bu homo sapiens sapiens denen türün de içerisinde kendini bilmezleri var ne yazık ki. İşte onlardan bir kısmı kalkmış yunusların da dahil olduğu memelilerin avlanmasını, tutsak edilmesini ve ticaretini yasaklayan bir sözleşmeyi bir yolunu bulup, punduna getirip gelişmiş bir grup ülkeye imzalatıvermişler. Güzide memleketimiz de bu tezgaha düşüp basıvermiş vakti zamanında imzayı.
İşte bu arsız ve de servet düşmanı bilim adamları, bu sözleşmeyle -ki adına Bern Sözleşmesi deniyor-, insanoğlunun memeliler üzerindeki hükümranlığına kısıtlama getirtmişler…

Gerçi bizim ülkemizdeki uygulaması biraz “Aydınlar Dilekçesi” örneği gibi olmuş. Hani neredeyse, “Birleşmiş Milletler’de pişpirik oynuyorduk, bir şey getirdiler önümüze, imzaladık, nereden bilelim” falan diyecekler…

Şimdi en kısa özetiyle altına imza attığımız sözleşme diyor ki, memelilerin tutsak edilmesi, avlanması ve de ticareti kesinlikle yasaktır. Ama derseniz ki rehabilitasyon amacıyla kullanacağız bu yunusları, o zaman işin rengi değişiyor. Ne de olsa bir açık kapı bırakmıştır Bern Sözleşmesi.

Hemen uygun bir alan buluyorsunuz, patlıcanın bakanından izni koparıyorsunuz ve başlıyorsunuz cümle alemi rehabilite etmeye! Hem de hiç de fena olmayan ücret-i mukabilinde!

İstanbul’daki güzide işletmeye bir göz atalım:

“İstanbul Dolphinarium’a Hoş Geldiniz!

İstanbul Dolphinarium, Deniz Memelilerinin büyülü dünyasını keşfetmek için size eşsiz bir fırsat sunuyor. Bu müthiş canlılarla doğrudan doğruya iletişim kuracak, onları yakından tanıyıp onların doğadaki yerini daha fazla önemseyeceksiniz.

Yunuslar, Morslar, Foklar ve Balina... Birbirinden akıllı ve sevimli... Hepsi sizi bekliyor...

Eğlenceli bir ortamdan unutulmaz anılarla ayrılacağınız İstanbul Dolphinarium daki sevimli Dostlarımızın zeka ve kabiliyetleri siz değerli misafirimizi hayrete düşürecek, onların ne kadar bize yakın olduklarını görecek ve bu dostlarımız hakkındaki bilgileri eğlenirken öğreneceksiniz.

Aynı zamanda İstanbul Dolphinarium da gösteriler sonrasında sevimli dostlarımız yanında onlarla fotoğraf çektirebilir ve günün stresinden kurtulmak ve pozitif enerji almak isterseniz yunuslarla yüzebilirsiz.”


Siteye girer girmez sizi karşılayan metin işte bu. Bastırın parayı, keşfedin, eğlenin, hayret edin… birlikte yüzün, fotoğraf çektirin! Yani siz paradan haber verin, hani neredeyse, bastırın parayı, çamaşıra-bulaşığa gelsinler…

Kimler? Yunuslar, Morslar, Foklar ve Balinalar. Şimdilik şifacı olanlar yunuslar ama foklar, balinalar ve morslar da yetişiyor yunusların yanında. Yakında foklar türkü çığıracak, morsların ağız kokusu sinüzite iyi gelecek, balinalar da kulunçlarınıza masaj yapacak! Hepsi sizin için burada…

Gelelim rehabilitasyon merkezinin (İstanbul Dolphinarium) fiyatlarına:***

Gösteri Fiyatları          Normal     VIP
Tam                    25          40
3-16 yaş                20          30
Öğretmen/Öğrenci     20          30
Yunuslarla Yüzme
1 Kişi                    150
2 Kişi     (birlikte yüzerlerse)     200
Dalış
1 Kişi (20 dakika)          300

Şimdi yukarıdaki verilerden yola çıkarak bazı sorular sormak gerekmez mi?

1.     Bu nasıl bir rehabilitasyon merkezidir?
2.     Madem söz konusu olan rehabilitasyondur patlıcanın bakanının yanı sıra sağlığın bakanı da bir göz atsa fena olmaz mıydı acaba?
3.     2006-2009 yılları arasında Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından “CONVENTION ON THE CONSERVATION OF EUROPEAN WILDLIFE AND NATURAL HABITATS”a**** rapor edilen 1086 rehabilitasyon vakası (Kuşadası, Bodrum ve Marmaris’ta faaliyet gösteren merkezler) hakkında bir değerlendirme yapılmış mıdır?
4.     Sağlık Bakanlığı ne düşünüyordur bu konuda? Kimler rehabilitasyon için göndermiştir hastaları? Kimler rehabilite olduğuna ya da faydalı olduğuna kanaat getirmiştir?
5.     Rehabilitasyon ücreti ne kadardır?

Aslında hepsinden önce sorulması gereken soru daha basit ve nettir:

Söz konusu işletmelerin faaliyetinin gerçek içeriği nedir? Bu içeriğin tespitini kim yapacaktır?

Eğer bu sorunun yanıtı “ticari faaliyet” olarak şekillenirse yapılması gerekenler gayet nettir, söz konusu gösteri merkezlerinin tümünün faaliyetine son verilmelidir. Tutsak ettikleri yunusları ise rehabilitasyon sonrası doğal ortamlarına salıverilmelilerdir.

Yok ama terapi kılıfı gerçekçi bulunursa yepyeni problemlere hazırlıklı olmak gerekecektir.

Örneğin bir süredir fark ettim ki saksıda yetiştirdiğim patlıcanlarımın şifa verme özelliği var. Bakan kendinden geçiyor, derdi tasayı unutuyor, sevgiyle, umutla doluyor. Yalanım yok, hatta iki düzine şahidim var. Şimdi diyorum ki, ben de kendi payıma toplumun beden ve ruh sağlığına şifalı patlıcanlarım vasıtasıyla katkıda bulunsam, cüzi bir ücret mukabili hak edene, patlıcanlarımı gösterip topluma faydalı, kendinle barışık bireylere dönmelerine katkıda bulunsam…

Komik mi dersiniz? Hele bir görün patlıcanlarımı, ondan sonra konuşalım. Ücreti mukabili tabi ki…

“Özgür Yunuslar!”

Hala doğayla ilişkisini kopartmamış kim varsa bekliyoruz Suadiye’ye…

1 Ağustos Pazar günü Suadiye sahilinde bir etkinlik gerçekleştirilecek. Ana teması yunusların ve memelilerin tutsak edilmemesi, ama daha da önemlisi “yaşama saygı, doğaya saygı” olacak. Sanmayın ki sadece yunuslar için…
Dev akvaryumlara kapatılan köpekbalıkları ya da denizanalarının günahı “memeli” olmamaları olmamalı sanki…

Lüferin yokluğunu fark etmek için rakı masasının boş kalması mı gerekirdi? Ya da besin olmasından öte bir şey çağrıştırmıyor mu size bıçkın lüfer? Hal böyle olunca kimin umurundaki rakı mezesi bile olamayan bir mütevazi kayabalığı?

Saygılarımla,
Hakan Tiryaki
...................................
*Yok böyle bir şey, olsaydı “akıllı sığır” diyebilirdik mesela insanoğlu gibi…
**“iki kere” düşünen, düşündükçe düşünen ya da kısaca “akıllı insan”.

***İstanbul Dolphinarium Kurumsal İnternet Sitesi, http://www.istanbuldolphinarium.com/

****REPORT OF TURKEY TO THE SECRETARIAT OF BERN CONVENTION ON THE ACTIVITIES OF CAPTURED BOTTLE NOSE DOLPHINS, 2010 (Document prepared by the Government of Turkey)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dalan İnsanlar Neden Sürekli Gülümser?
Salların Altınçağı - I -
Salların Altınçağı - Giriş -
Salların Altınçağı - II -
Salların Altınçağı - III -

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bize Deniz Ozanı Gerek!
Cebinize 10 Tl Koyun
"Kuşu Hicran Getirir, Dalgası Hüsran Götürür;"

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İlahi Adalet [Şiir]
Çocukken Binebilmek Gerek Medar-ı Maişet Motoru’na… [Eleştiri]
Osmanlı Caddesi [İnceleme]
Tarihi Kimler Yazıyor? - I - [İnceleme]
Tarihi Kimler Yazıyor? - II - [İnceleme]


Hakan Tiryaki kimdir?

Ağırlıklı olarak deniz ve deniz kültürü üzerine yazıyorum. uzun vadede "deniz edebiyatı" en önemli düşüm. . .

Etkilendiği Yazarlar:
hasan hüseyin, yaşar kemal, sait faik öncelikle yazmak ve sıkça da haddimi bilmek adına her daim borçlu olduğumu hissettiğim ustalar. saygıyla!


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hakan Tiryaki, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.