..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kitabının bir kopyasını gönderdiğin için sağol. Onu okumakla hiç zaman yitirmeyeceğim. -Moses Hadas
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




16 Ekim 2010
Temini Güç Adam  
Mehmet Önder
- Allah bağışlasın. Yeğenimiz bir tane mi efendim? - Yok, üç tane. - Oh oh oh! En ideali efendim, en uygunu. Malumualiniz devlet katında makbul olan sayı da üçtür efendim.


:AEHI:

TEMİNİ GÜÇ ADAM


Erkenden başvurumu yapıp, işe çok geç kalmayayım, diye; sabah kapıları açan görevli ile birlikte içeri girdim. Dilekçemi inceleyip ilgili kısma havale edecek olan şefin kapısında beklemeye başladım. Şef gelince hangi kısımla ilgili ise oraya havalesini yapacak, işimin takibine orada devam edeceğim.
Dilekçem önemli; sağlığımız söz konusu. İlgilenileceğine de inancım sonsuz: “Efendim yan binanın lağım suları, bizim evin içine göllendi. İmdat!” çığlığına hangi yetkili kayıtsız kalabilir ki?
Beklerken, memurlar birer ikişer gelmeye başladı. Biri de benim beklediğim kapıdan içeri girdi. Tamam, beklediğim şef bu. İşim de acele, o önden ben arkadan:
- Efendim, dilekçe şey edecektim.
Şef şakacı birine benziyor. İyi, şakacı insanlar daha hoşgörülü olur diye bilinir. Ama o dilekçe yerine yüzüme baktı:
- Sen, akşam rüyanda beni mi gördün?
Soru biraz değişik, ama, bir şey de söylemesen olmaz; saygısızlık gibi olur:
- Yok efendim, yan binanın lağım suyu bizim eve akıyor. Uyumayı unuttuk; artık rüya filan nerde!
Başka bir şey demedi. Yalnızca sağ elinin işaret parmağı ile “Lütfen biraz dışarıda bekler misiniz beyefendi. Önce bir masama yerleşeyim, sonra işinizi yaparız ” anlamı da, “Defoool!” anlamı da çıkarılabilecek bir hareket yaptı.

     …

Neyse buraya kadar geldim, işimi bitirmeden de gitmem artık. Hem bir an önce çözüm bulmak zorundayım; bunun salgın hastalığı var, şusu busu var.
Dışarda beklemeye başladım. Arada odaya giren çıkan oluyor ama bana, bekle, dedi. Kızdırmaya gelmez.
Bir saat bekledikten sonra kapıyı çalıp, içeri girdim. Kahvaltı yapıyor. Beni görünce, elinin dışıyla daha çok “Çık dışarı!” diye yorumlanabilecek bir hareket daha yaptı. Ağzı dolu olduğu için sesler “Blup blup” diye çıkarıyordu; sözlerini tam anlayamadım.
Yine çıktım. Ama ne yapıp edip dilekçemi havale ettirmem gerek. Sağlığımız tehlikede.
Fazla üstüne gidip sinirlendirmeye gerek yok diye düşünüyorum; ama, üstüne bir saat daha bekleyince insanda sabır kalmıyor, daldım içeri. Şefi bu kez bir konuğu ile ateşli bir tartışmaya tutuşmuş buldum. Arkadaşına sürekli bir şeyler söylüyor. Bir ara yüzünü bana çevirip konuşmaya devam etti:
- O, arkadan bindirme yapmıştır.
Ben de benim işle ilgili bir şeyler söylüyor sandım, hemen itiraz ettim:
- Yok efendim; yandan. Yatak odası, salon sular altında. Arkadaki binayla bir sorun yok.
Söylediklerimden hiç bir şey anlamadı. Rahatsızım sandı:
- Sen hasta mısın?
Böyle söyleyince de doğal olarak yanıt hakkı doğuyor:
-Yok. Çok şükür, değilim. Henüz hastalanmadık; ama, an meselesi.
Ben bu ilgiden cesaret alıp, dilekçemi yeniden uzattım ama; sanırım bizim havale işi uzayacak. Yine “Dışarıda bekle” işareti yaptı. Ben kapıya yönelirken, o konuşmaya devam etti:
- Arkadaş! İkinci gol bal gibi ofsayt…
Ben üçüncü golü yemiş, kapının dışındaki makamıma dönüyordum.

     …

Üstüne bir saat daha bekledim. Ama öğlen paydosu yaklaşıyor. Böyle giderse işe hiç gidemeyeceğim. Bu kez son derece kararlı biçimde kapıyı çalıp içeri girdim. Yine karşısındayım. Bu kez kararlıyım, o “Çık” derse ben “Cık” diyeceğim.
Baktım, hesaplara dalmış. Bir süre içeri girdiğimi bile fark etmedi. Yoğun bir çalışmaya koyulduğu besbelli.
Hem bu kez iyiliği de tuttu. Beni gördüğü halde kovmadı. Ben bekliyorum, o elinde kalem, önünde hesap makinası hesaplayıp hesaplayıp yazıyor. Bir ara:
- Çocuk yardımı, biir.
Bana söylemiş gibi geldi. Şimdi karşılık vermesem, adam yerine koymamış gibi olurum. Hak saklasın “Git üç gün sonra gel” deyiverir. Neye benzer sonra?
- Allah bağışlasın. Yeğenimiz bir tane mi efendim?
- Yok, üç tane.
- Oh oh oh! En ideali efendim, en uygunu. Malumualiniz devlet katında makbul olan sayı da üçtür efendim.
Çocuk konusunda uzlaşı sağlandıktan sonra, konu değiştirdi:
- Kira yardımı!
“Ah ah ah! O kiralara dayanılacak gibi mi efendim” demiş bulundum, demesem iyiymiş. “Çık dışarı” demek için elini kaldırdı, son anda affetti de sağolsun, içerde kalabildim. Meğer adamın evi kendininmiş, kirada iki de dairesi varmış. Zaten kiracılar düzenli kira ödemiyormuş. Bundan dertli. Ama asıl derdi başka:
- Evi olanlara kira yardımı verilmeyecekmiş. Adalet mi ulan bu?
Anlaşıldı. Ben yine kendi sorunuma döneyim:
- Bizim eve de yan binadan lağım suyu akıyor da…
Lağım suyu hiç mi hiç ilgisini çekmedi ama, sözlerimin içinden “Yan” sözcüğünü adeta cımbızla çeker gibi çekti çıkardı. Meğer yan terfisi gelmiş. Başladı yine aylığını hesaplamaya.

     …

Artık öğlen dinlencesine dakikalar kalmış durumda. Dilekçeme hemen göz atıp ilgili bölüme göndermeli ki, öğleden sonra mesaisine yetişebileyim. Dilekçeyi bir daha uzattım:
- Efendim, yan binanın lağım suyu bizim evin içine akıyor da…
Hesaptan başını kaldırdı:
- Dik?
- Dik değil efendim. Yan binadan.
Meğer gündemi, memura bir dik terfi ikramiye verilmesi işgal ediyormuş. Benim bildiğim mi var? Bizimki yine başladı, gelen bir yan terfinin yanına eklenecek dik terfi ile aylığındaki artışı hesaplamaya. Bu terfiler önce kadro değişikliğine, dolayısıyla önü açık bir kadroya, oradan da müdürlük makamına doğru gidermiş. Ben de yan binadan sızan lağım suyunun odalarda irtifa kaydetmesi gibi gereksiz şeylerle adamın kafasını karıştırıyorum.
Artık dilekçemi havale ettirmekten umudumu kesmek üzereyim. Kendi kendime “Haydi aslanım son bir hamle” diye cesaret vermeye çalışırken, o benden önce davrandı. Sanki o zam istiyormuş da, esirgeyen benmişim gibi, bir bağırdı:
- Nerde temininde güçlük zammı?
- Neee?
- Ne öyle mi?
Anlattı da öğrendim; devlet zor bulunan elemanlarına özel zam uygularmış. Ama, sorun da buradaymış. Bu zammı şefimden esirgemiş. Sanki kırk yıl aransa şefim gibi nitelikli bir adam daha temin edilebilirmiş gibi!

     …

Benim dilekçe mi? O kolay. Üçüncü gün akşama doğru havale işini hallettim.
Ama asıl önemli olan şefimin durumu. Aldığım son haberlere göre, şefimi müdürlük de kesmemiş, genel müdürlük bekliyormuş.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.