..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsan melek olsaydý dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Fantastik Roman > Umut Salih Tiryakioðlu




25 Aralýk 2010
Üçüncü Tür (Bölüm - 1)  
Umut Salih Tiryakioðlu
Yine o kabus… Kendini yeniden bulutlarýn ortasýnda, ayný daðýn keskin kayalýklarýna tutunmuþ olarak bulmuþtu. Parmak uçlarýnda durabilecek kadar ince bir kütle vardý ayaklarý altýnda. Düþmemek için kayalýklara yapýþmak zorunda kalýyordu. En küçük bir hareketinde, zeminin, ayaklarý altýndan kayýp gideceði malumdu. Ayný sert esen rüzgar, ayný soðuk, ayný korku… Ve ayný çaðrý: ‘Yüksel!’. Sürekli “Yüksel!” diye haykýran o ses…


:BEGA:
Evine girdiðinde biraz olsun rahatlamýþtý. Yine de üzerinde her zamanki burukluk vardý. Hayatý keþmekeþ içerisinde geçiyordu. Buna raðmen yalnýzlýðý bedeninin her zerresinde duyumsuyordu. O, kararýný uzun zaman önce vermiþti. Yalnýz yaþayacaktý. Herhangi birinin yakýnlýðý, sýcaklýðý, ilgisi ruhunu tarif edemediði acýlarla dolduruyordu. Hemen hemen her mevzuda ayan beyan görüþ sahibi olan, kemik gibi sertleþmiþ kanaatlere sahip bir adam için tarifsizlik sinir bozucu ve kaypaktýr. Yaþadýðý sancýyý izah edememek onu deli ediyordu. Bu hali, iç dünyasýnda istihza ile karýþýk bir iðrenmeye neden oluyor; açýklayamadýðý bir olgu karþýsýnda bu hissi hep duyuyordu.

Yine sancýlarý baþ göstermeye baþladý. Stres midesine iyice vurmaya baþladýðýnda karýn aðrýlarý depreþirdi. Paltosunu vestiyere býrakýp midesini yatýþtýrmanýn gayreti içerisine düþtü. Hizmetçisi olmadýðýndan hazýrda yiyecek birþeyler bulabileceðini sanmýyordu ama denemeye deðerdi. Mutfaða girdiðinde yýllardýr hiçbirþey yememiþ gibi arandý. Midesindeki ihtilal, onu buzdolabýna yöneltmiþti. Lakin beklediði gibi bomboþtu dolap. Aç kurtlar gibi mutfaðý tararken, nihayet üst rafta, -tencerelerin arasýnda kaybolmuþ- bir paket makarna bulabildi.

“Muhteþem!”

Bu onun vazgeçilmez öðünüydü ve Necati Tinhu’nun mutluluðuna diyecek yoktu þu an. Sosunu -yemek yapma konusundaki tüm beceriksizliðine raðmen- döke saça da olsa özenle hazýrlýyordu. Önce kýzgýn yaðda biberleri, ardýndan domatesleri piþirdi. Kaþýðýn ucuyla aldýðý salçayý karýþýma iþleyip bolca baharatla leziz bir bulamaç hazýrladý. Servis tabaðýna serdiði makarnanýn üzerine sosunu yayarken kendisini bir ressam gibi hissediyordu. Sanki tuale renkleri itinayla iþleyen… Eserini yemeye kýyamadýðýndan bir müddet seyreylediyse de iþtahý, tüm estetik-entellektüel kuramlarýný kaba bir karýn gurultusu, nahoþ bir üslupla keserek baskýn geldiðinden, daha fazla gemleyemedi kendini ve insanlýðýn tüm medeni birikimini midesine indirdi. Tabak kullanmaya ihtiyaç duymamýþtý. Tatmine, bizzat tualin üzerinden eriþmek gibisi yoktur. Bütün incelik ve sanatçý içgüdülerinin bizzat üzerinde dile geldiði servis tabaðýný býrakarak, makarnayý tabaða koyup da yemek, güzel bir manzarayý poþetleyip de ona poþetin ardýndan bakmaktan farksýz olurdu.

Ýþtahýný giderdiðinde -zihni kaygýlarý yeniden nüksetmiþ olacak- bakýþlarý mabedine, çalýþma odasýna doðru kaymaya baþlamýþtý. Bu karanlýk ve kasvetli odayý aydýnlatan, ufak süs lambalarýnýn dýþýnda, herhangi bir ýþýk bulunmuyordu. Tinhu, loþ ýþýkta çalýþmayý þiar edindiðinden buna gerek de duymuyordu açýkçasý. Hem bu þekilde iþine daha rahat odaklanabiliyordu. Bulaþýklarý olduðu gibi baþka bir ana býrakýp, sýðýnaðýnýn -çalýþma odasýnýn- güvenli surlarýnýn ötesine attý kendini. Her zaman yaptýðý gibi titrek ýþýðýn büsbütün çekici kýldýðý tablolarýný incelemeye koyuldu. Yazmaya baþlamadan önce ilham arýyordu bunlarda. Bu yaðlýboya eserleri defalarca hatmetmiþ olsa da her seferinde onlara ayný tutkuyla yaklaþýyordu. (Þekiller ve renklerden mürekkep bu dünyada, insanýn yaratýcýlýðýnýn emareleri olan herþey, bu ilgiyi fazlasýyla haketmiyor muydu zaten?) Resimlerdeki her ayrýntýyý bildiðini düþünmekteydi. Ancak diðerlerine nazaran daha alelade bulduðu o tabloda farkedeceði bir illüzyon heyecanýný kat be kat artýracaktý. Deniz kenarýnda oturan insanlar ve yanlarýnda duran harabe bir duvar… Boynunu sola yýkýp çerçeveye bakýþ açýsýný deðiþtirdiðinde, bunlarýn -resimdeki her unsurun- bütünlüklü olarak bakýldýðýnda bir insan beyninin parçalarýný oluþturduðunu anlamýþtý. Ruhu bu keþifle doldu taþacak… Deniz manzaralý bu eser, günün tüm yorgunluðunu parmak uçlarýndan çekip almýþtý sanki.

“Ýyi ki sizler varsýnýz!”

Aradýðý ilhamý bulduðunu umarak, kitaplýðýnýn baþýna geçti. Birini seçmeliydi. Hangisini seçeceði konusunda tereddüde düþtüðünden kitabýn kendisini seçmesi hususunda karar kýldý ve gözlerini yumup birine uzanýverdi. Masasýna yerleþene dek de ismine bakmamýþtý. Gözlerini açtýðýnda o kitapla rastlaþtý; “Yarýn Diye Birþey Yoktur”… Bu kadar isabet olabilirdi ancak! Umduðu tam olarak buydu Tinhu’nun! Gecenin ilerleyen saatlerine kadar notlar alarak vakit öldürecekti.

Uyku göz kapaklarýna asýlýp onu esir aldýðýnda günün en efkarlý ve buðulu demlerine yaklaþýyordu tiktaklar. Notlarý masanýn üzerinde… Salona geçmiþti. Gövdesini bütün aðýrlýðýyla kanepesine býraktý. Battaniyesi þehvet dolu bir sevgili gibi sardý onu. Beyninin her hücresini de tiktaklarýn ritmine uydurdu. Tinhu uyumamak için direniyordu. Uyursa geceye sadakatsizlik etmiþ olacaktý. Ne de olsa öldüðü ve yeniden doðduðu bir cinnete þahit olmuþtu bu dost. Ancak saat týkýrtýlarý, kayýp ruhlarýn gökyüzünü inlettiði ürkütücü bir seremoni gibiydi. Onu düþlerin krallýðýna çeken…

“Uyumamalýyým!”

Nasýl ki açlýk hissi sanat zevkine baskýn geldiyse, uykusuzluk da sadakatinin önüne geçti. Gözleri belki de ebedi bir uykuya dalarken, o içten içe iradesizliðine, kendine kýzýyordu. Ama seremoni asla sona ermedi. Ruhlar rüyalarýnda Tinhu’ya eþlik ettiler.

Yine o kabus… Kendini yeniden bulutlarýn ortasýnda, ayný daðýn keskin kayalýklarýna tutunmuþ olarak bulmuþtu. Parmak uçlarýnda durabilecek kadar ince bir kütle vardý ayaklarý altýnda. Düþmemek için kayalýklara yapýþmak zorunda kalýyordu. En küçük bir hareketinde, zeminin, ayaklarý altýndan kayýp gideceði malumdu. Ayný sert esen rüzgar, ayný soðuk, ayný korku… Ve ayný çaðrý: ‘Yüksel!’. Sürekli “Yüksel!” diye haykýran o ses… Ama bunu yapamazdý. Hatta aþaðý da inemezdi. Bunu baþarsa bile onu bekleyen ne olacak bilemiyordu! Kabusu o an sonlandýrabilmek için yapacaðý þey ise belliydi. Kayalýklara tutunmaktan vazgeçip, bedenini boþluðun kucaðýna býrakacak ve uyanacaktý. Ama bu gece farklý soluyordu düþlerini. Uyanmak istemiyordu. Çünkü ‘ayný’dan nefret eder olmuþtu. ‘Yine’den tiksiniyordu. Çünkü her akþam makarna yemekten bile gýna gelmiþti. Bu muammayý çözmenin, sonuna kadar gitmekten baþka çaresi yoktu anlaþýlan. Rotasýz, haritasýz gaybýn derinliklerine uzanmak pek akýl karý görünmüyordu ama bu giz dolu ülke, sonsuz bir fedakarlýk beklediðini de ondan gizlemiyordu zaten.
O anda içinde bir umut ýþýðý beliriverdi. Gömleðinin cebindeki kalemi gözüne iliþmiþti. Sað eliyle silahýný iyice kavrayýp daðýn geçit vermeyen kibrine olanca gücüyle indirdi demir kalemi. Koca daðýn kopardýðý feryat yürek yakýcýydý. “Yüksel!” diye haykýrdý tekrar o ses. Tinhu gücünün son damlalarýyla çýrpýndý. Kollarýný hissetmeyecek kadar zayýf düþmesine raðmen, birkaç santim daha çýkabilmek mucizevi geliyordu.
Dokunduðu her kaya parçasýný iyice kavradý. Kendini yukarý çekebilmek için büyük çaba sarfediyordu. Bunu da ancak koca daðla tüm varlýðýný kaynaþtýrýp, bütünleþtirerek yapabiliyordu. Aralarýna oksijen girmesine dahi müsaade etse yolculuðu noktalanacak… Biliyordu. Büyülenmiþ gibi aþkla, þevkle týrmanýþýný sürdürdü. Yükseldikçe dað daha da keskinleþiyor, bazý mevkilerinde hiç geçit vermiyordu. Tinhu, tutunacak ne bir dal ne de kaya parçasý bulabilirse yanlamasýna seyirtmek zorunda kalýyordu. Doðrudan týrmanmaktan daha zordu bu. Hem daðýn gövdesinde daha müsait týrmanýþ sahalarý bulmak için ayný hizada ilerlemek gittikçe imkansýzlaþýyordu. Rüzgar da aksi gibi gitgide hýrçýnlýða vurmuþtu kendini.

Zayýf kollarýndan bu kadarýný bile beklemiyordu aslýnda. Besbelli, pazularý deðildi onu taþýyan. Neyse ki o, yanýndaydý. Kalem, onu, kaynaðýný gaipten alan büyük bir kuvvetle destekliyordu. Tepesinde belirip göðü kapatan tümseði bile kalemi sayesinde aþabilmiþti. Baþýnýn üzerinde yükselen kayalýða tutunabilmek için yer çekimine meydan okumak zorundaydý. Demir kalemi, alttan tüm gücüyle daldýrýp kayaya sabitledi önce. Ýki eliyle yapýþtýðý kalemden destek alýp ileri geri salýndýktan sonra, tümseðin ucuna kadar ayaklarýný deðdirebilmeyi baþardý. Birkaç denemeden sonra bacaklarýyla üstteki taþlardan birine kenetlenecek, vücudunu baþ üstü salýp, kalemini sabitlediði noktadan kurtardýktan sonra kendini yukarý çekecekti.

“Harikulade…”

Sonunda bir düzlüðe ulaþmýþtý. Daðýn gövdesinde oyulmuþ bir maðara… Soluklanmak için idealdi. Takatini zorlayarak oyuða býraktý kendini. Çok daha uzun ve zor bir yolculuk Tinhu’yu bekliyordu, devam etmeliydi ancak rahata ermek dikkatini daðýtmýþtý. Bir süre maðaranýn giriþinde, yüzü bulutlara dönük öylece kalakaldý. Kendini daðýn çekiciliðine kaptýrmýþtý. Bu güzelliðe karþý koymasý mümkün deðildi zaten.

“Yüksel!”

Aldýrmadý. Enerjiyi ve gücü soludu. Bu güç yanýlsamasý, Tinhu’yu kumpasýn içine çekebilmek için yaratýlan sahte bir iyilik etkisiydi. Kendini hayatýnda tek bir an huzurlu hissetmek, onu, bulunduðu rakýmý korumak hususunda cesaretlendiriyordu. Rüzgarýn getirdiði soðuk iliklerine iþlediðinde, daha sýcak olacaðýný umarak, yüzünü karanlýða çevirdi. Ateþin, hayal edebileceðinin de ötesinde yakýcý olduðunu bilmiyordu çünkü. Týrmanmak çok daha külfetli ve yorucu görünüyordu zayýf ruhuna. Sýnýrlarýný zorlamak için herhangi bir gayrete giriþmeden, kollarýný zayýf belledi. Güçsüzlüðünü ilan edip sýnýrlarýný maðaranýn hizasýna çizdi. Ayrýca iç dünyasýnda vücud bulan dinginlik, sükunet; maðaranýn içlerine yürümekte -ilahi erklerin planladýðý gibi- Tinhu’yu teþvik etmekteydi.

Ýçeri sokulduðunda neredeyse küçük dilini yutacaktý. Giriþte gayet sýradan görünen oyuðun, böylesine büyüleyici olabileceðini tahmin bile edemezdi. Kristallerin mucizesine tanýk olmuþtu. Maðarada, karanlýktan ötürü, meþaleye ihtiyacý olacaðýný düþünüyordu ancak içerisi, -karanlýk olmak þöyle dursun- göz kamaþtýracak kadar parlaktý. Bunu da her yanýný saran sarkýtlara, dikitlere, kristallerde yansýmakta olan parýltýya borçluydu þüphesiz. Lakin tuhaftýr ki yol üzerindeki parlak taþlarda, yalnýzca karanlýk yansýyordu. Karanlýðýn kendisi, cisimleri belirsiz kýlarken; kristallerdeki yansýmasý koca bir maðarayý aydýnlatabiliyorsa, þeytan, hakkýnda bildiklerimizden çok daha tehlikeli demekti. Maðaranýn sonundaki ýþýða doðru yürüdü Tinhu. Kör edecek kadar yakýyordu gözlerini.

Az sonra aslýnda tüm olan biteni dýþardan izlediðini idrak edecekti. Bu olanlarýn hepsi iradesi dýþýnda geliþiyordu. O, yalnýzca daðýn, maðaranýn, bu düþün bir köþesine sinmiþ kendini izliyordu.

Iþýða yürüdü. Sona vardýðýnda baþýný gökyüzüne kaldýrdý. Gözlerini hedefine, yukarýlara diktiðinde onun, geniþ kanatlarýný meydan okurcasýna açýp kapayarak tepesinde döndüðünü görmüþtü. Al kanatlý bir derviþ, bir ýþýk hüzmesi… Daðýn ve göðü süsleyen bu muhteþem varlýðýn büyüsü Tinhu’yu çepeçevre sarmýþtý. Yaratýðý görünce anlýk bir tereddüt yaþasa da -parmak ýsýrtacak denli heybetliydi- cesaretini çabuk toparlayarak kýzýl kanatlý derviþe meydan okudu. Büyük ruh bu ilgiyi karþýlýksýz býrakmamýþ; geniþçe bir daire çizerek yaptýðý güç gösterisinin ardýndan üzerine doðru iniþe geçmiþti. Tinhu’nun içindeki savaþçý -bu hamleye kayýtsýz kalacak deðildi- ok gibi gerilip uçurumun ötesine sýçrayarak hasmýný semada karþýladý.

Kanayan kalbini, al kanatlý ruhani varlýðýn gözlerinde gördü Tinhu. Gücünü yitirmiþti ve kýsa süre sonra da savaþýn galibi belli olacaktý. Elindeki kalemle ne kadar direnebilirdi ki! Yaratýk, pençeleriyle çekiþtirip, adamýn kalbini parçalayýp bir parçasýný yeyiverdi. Tinhu’nun umrunda bile olmadý bu. Aksine, tek bir inilti dahi dökülmedi kurumuþ dudaklarýndan. Bir ölümden ziyade, daha soyut bir oluþun temsilinde gibiydi ve rolünün hakkýný veren bir figüran gibi yalnýzca gülümsemekle iktifa ediyordu. Renkler tek tek kýzýla býrakýrken yerlerini, ölüm vurdu beynindeki mabedin soðuk duvarlarýna. Gerçeðini közgü’de gördü. Ebed ve düþ… Kan geceye bir tutam gerçek katarken düþlerini yitirdi. Ve artýk tek gerçek alabildiðine kýrmýzýydý. Hangisi daha yýkýcýydý bilmiyordu Tinhu? Ölmek mi, niçin öldüðünü bilememek, anlayamamak mý! Ne yolculuðunun ne de beyninde çýnlayan “Yüksel!” nidalarýnýn bir önemi kalmýþtý þimdi. Ne de bir bilinçsiz intihara sürüklendiðinin… Kalbinden her kopan parçayý boyun eðmiþ bir gülücük takip etti. Ancak didik didik edilmiþ, paralanmýþ bir yürek al kanatlýya yetmeyecekti elbette. Burada cengin yasasý belliydi. Galip olan hasmýnýn gücünün kaynaðýna da sahip olurdu. Adamýn kalbini pençeleriyle söküp kana, ete ve aþka doyacaktý yüce derviþ… Arta kalaný yeryüzünde kopan cehenneme savurduðunda, Tinhu, o kanlý savaþýn girdabýna yuvarlanýyordu aslýnda… Ateþe dalmazdan önce, kalemini, kendi kanýnýn yarattýðý bir gölün derinliklerine düþürmüþtü.

Onun düþlerinin zemini yoktu. Boþluk ve ateþ, uyandýrdý Tinhu’yu. Kan-ter içindeydi. “Çok þükür!” diye inledi. “Çok þükür rüyaymýþ.” Sigarasýna uzandý. Paket boþ… Diðeri de öteki de boþ. Sehpanýn üzerindeki tek dalý gördü sonra. Kanepesinde doðrulup avuçlarýný yüzüne sürdü. Rüyanýn etkisinden kurtulamadýðýndan tedirginliði üzerinden atamamýþtý henüz. Kalkarken dolu kül tablasýný devirdi. Ardýndan acý bir küfür savurarak…

“…Artýk yeter, gidiyorum. Ölene kadar bu bilinmezlikle yaþayamam.” O gece bir daha gözüne uyku girmedi. Sabaha kadar döndü, durdu. Ayný düþü görmekten korkuyordu.
Vakit, Tinhu’da, kapýsýndan içeri attýðý ilk adýmla baþlýyor; o, her akþam ayný yemeði yiyor; ayný anlarý yaþýyor; ayný tablodaki ayný keþifle heyecanlanýyor; nasýl oluyorsa ayný kitabý okuyup, ayný notlarý yeni baþtan sayfalarýna iþliyor ve ayný rüyanýn içinde beliriyordu. Gitmeliydi. Çünkü düþler mükerrir olduðu lahza, ortada bir rüyadan fazlasý var demekti.

***



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Beyit [Þiir]
Bütün Sanatçýlarý Susturun [Þiir]
Sen Gitme [Þiir]
Allah'ý Bulmak [Þiir]
Türk Milletinin Evlatlarýna... [Þiir]
Þairin Hayatý [Þiir]
Biz... [Þiir]
Kýtalar [Þiir]
Aklýmdan Geçen Bazý Þeyler [Þiir]
Ýtiraf [Þiir]


Umut Salih Tiryakioðlu kimdir?

. . .

Etkilendiði Yazarlar:
..


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Umut Salih Tiryakioðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.