Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Birçok büyük kentlerde olduğu gibi Malatya’da ‘dilencilik’ bir kent sorunudur… Sizin de dikkatinizi çekiyor mu; bilemem ama bu son günlerde Malatya’da mantar biter gibi piyasaya halkın acıma, yardımseverlik ve dindarlık duygularını sömürerek bazı insanlar çıkıyor ve kolay kazanç elde etmeye çalışıyorlar… Hatırlayanınız varsa -ki vardır- bir dönem Aşevi semt semt, kapı kapı dolaşıp ilin miskinlerine yemek taşıyordu. Aşevi’nin ev ev dolaşıp dağıttığı bu yemekler pahalıya mal olmuş olacak ki; şimdi nakit yemek parası veriyor. Ayrıca bu insanlara MEGSAS ekmek büfelerinden de ekmek veriliyor… FAK- FON tarafından da bu insanlara yakacak dağıtıldığı basında deklare edilmiştir. Malatya Belediyesi tarafından da -sağlık güvencesi olmayan bu mağdur- insanlara sağlık hizmeti verilmektedir. Malatya’da her köşe başı el-avuç açan dilencilerin/miskinlerin zaruri ihtiyaçlarını yukarıda belirttiğimiz gibi devlet tarafından rencide edilmeden karşılanmaktadır… Buna rağmen Malatya’da dilencilik bir sektör gibi (ki; sektörleştirmişler) harıl harıl işlenmektedir… Büyükşehir olma yolunda hızla ilerleyen Malatya neden dilenciler istilasına uğradı, anlamış değiiz? Her köşe başı el-avuç açan bu insanlarımızı dilenmeye zorlayan güç kim ve kimler, bunu da bilmemekteyiz. Özelde cami önlerinde mesken tutan, genelde her sokak başı önümüze çıkıveren ve yoksul görünümlü olmaya dikkat ederek, çoğu kez engelli veya hasta taklidi yaparak, ya da engelli rolü oynayan bu insanlar nereden türedi? Kaldı ki, dilencilik; kanunen de kabahat nevinden bir suçtur. Ayrıca dinimizce de yasaklanmıştır… İnsanlık onuru ile bağdaşmayan, sosyal, ekonomik ve psikolojik bir vakaa olan dilenciliği Peygamber Efendimiz, (s.a.s.) yasaklamış ve dilenciliği meslek hâline getirenleri de, “şerefsizlik” sayarak şöyle buyurmuştur: "Sizden bazıları dilenmekten asla vazgeçmez. En sonunda kıyamet gününde bu şerefsiz kişi, yüzünde bir et parçası kalmaksızın Allah'a kavuşur" (Müslim, Zekât, 103). Sahabelerden Enes bin Malik, Resulullah'ın (a.s.m.) huzuruna Ensar'dan birisinin geldiğini, bir şey istediğini beyan ettikten sora, der ki; Resulullah ona sordu:"Evinde bir şey var mı?" Adam ; “Evet, var ya Resulullah, bir çulumuz var. Bir tarafını altımıza seriyoruz, diğer tarafıyla da örtünüyoruz. Bir su kabımız var, onunla da su içiyoruz.” der. Resulullah ona; “Öyleyse hemen kalk, çulu ve su kabının her ikisini de al, bana getir” der. O kişi gider, çulu ve su kabını getirir.. Peygamberimiz çulu ve su kabını eline alır orada hazır bulunanlara göstererek der ki; “Şu iki eşyayı satın alacak kimse var mı?” Oradakilerden birisi, “Ben her ikisine de bir dirhem veririm" der. Bunun üzerine Resulullah iki-üç defa, “Bir dirhemden fazla veren yok mu?” diye tekrarlar ve daha sonra başka birisinin, “Ben iki dirheme alırım” demesi üzerine Resulullah çulu ve su kabını o zata satar, iki dirhemi alır eşya sahibine vererek şöyle buyurur: “Bu paranın bir dirhemi ile yiyecek al, ailene bırak. Bir dirhemiyle de bir balta al, bana getir.” O adam gidip bir balta alır, gelir. Peygamberimiz baltaya kendi eliyle bir sap takar ve o adama verip şöyle buyurur: “Al bunu, git odun kes, topla, sat. Seni on beş gün görmeyeceğim” Bilindiği gibi; Peygamber Efendimiz; dilenciye, baltayı verip kendi eliyle bir sap takıyor ve “Al bunu, git odun kes, topla, sat.” diyerek ona çalışmayı öneriyor… Yani dilenciliğe asla prim vermiyor. Bu husus; “Balık yemeyi değil tutmayı öğret” şeklinde de Türkçemize de girmiştir. Yani demek istiyorum ki; her köşe başı, her adım başı günlük karşılaşıp el-avuç açıp bizden dilenen bu miskin (Burada miskinliği; tembelleşmek durumu, yayılmak, uğraşacağı, yapacağı iş, güç olduğu halde yapmamak, yapmak istememek anlamıyla veriyorum) insanlara para vermekle iyilik etmiş olmuyoruz. Farkından olarak ya da olmayarak bu dilencilere kötülük ediyoruz… Zira dilenciliğin insanlık onuru ile bağdaşmadığı bir gerçek… İnsanlık onuru ile bağdaşmayan ve Peygamber Efendimizin diliyle; “şerefsizlik” sayılmış bu dilencilik sektörüne “DUR!” demenin zamanı gelmiştir, diye düşünüyorum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |