..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamım boyunca, ondan birşey öğrenemeyeceğim kadar cahil bir adamla karşılaşmadım. -Galilei
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Görsel (Resimli Öykü) > Hacer Aktaş




15 Şubat 2011
Yağmurdan Sonra  
gerçekleşeceği ümidiyle düşler kurmak...

Hacer Aktaş


Yağmur kaldırımları döverek hızla yağmaya devam ediyor.Ben O’nun kokusunu içime çekerek uyuya kalıyorum kucağında…Düşerimde pembe elbiseli minicik elleri ellerime tutunmaya çalışan bebekleri seviyorum.Gözlerimden süzülen yaşları parmaklarıyla silen O da olmasa hıçkıra hıçkıra uyanabilirim bu rüyadan.Yüzümde bir tebessüm belirmiş olmalı ki elleri yüzümde beliren çizgilerin üstünde gidip geliyor. “Yağmurlar bitsin hele uyanacağım diye söz veriyorum kendi kendime.”yağmurdan sonra gökkuşağı belirecek merak etme “diyorum içimden O’na. O beni duymuyor.Ama elleri saçlarımda,nefesi kulaklarımda uğulduyor.O beni duymuyor ben O’na söz veriyorum.”Yağmurdan sonra böyle olmayacak aşkım” yorum belki de beni duyuyor ama bana inanmıyor.Olsun ama yanımda ya o bana yetiyor…Yağmurdan sonra gökkuşağı olacak mı diye mırıldanıyorum.”Benim için gökkuşağı senin gözlerini açtığın an oluyor zaten ama evet yağmurdan sonra gökkuşağını beraber izleyeceğiz hatta çimlerin üstünde yalın ayak yürüyeceğiz “ diyor.Gülümsüyorum.”Söz mü?”Diyorum” Söz” diyor… Biliyorum O söz verince tutar.Gülümsüyorum.”Yağmurdan sonra” diyorum


:BEFJ:


Yağmurun altında sırılsıklam yürüyorum.Kırmızı şalım saçlarıma yapışmış,omuzlarım siyah göleğimin altında tir tir titriyor…Bu halimle evsiz kalmış öksüz çocukları andırıyorum.Şükür ki öyle değilim evime doğru yürüyorum.Ama yağmur hızımı kesiyor,yorgunluk ve uykusuzluk beni halsiz bırakıyor…tam o sırada kırmızı renkli eski bir araba geliyor arkamdan.Arabayı yaşlı bir adam kullanıyor,yanında da eşi var. ”Atla seni de bırakalım” diyorlar.Canıma minnet.İçimden ”Allah’a şükür ” diyerek oturuyorum arabanın arka koltuğuna.Yaşlı çifte selam verip teşekkür ediyorum.Ama garip bir ruh haline bürünüyorum o anda.Yaşlı çiftle konuşmaya cesaret edemiyorum.Ben yokmuşum gibi davranıyorlar.Aradan dakikalar geçiyor arabada ses seda yok.Herkes sus pus.Sonra durup dururken yaşlı teyze ağlamaya başlıyor.Bir yandan da eşine “Hazma senin yüzünden öldü” diye sitem ediyor.Yaşlı adam önce cevap vermiyor ama sonra dayanamayıp o da dokunaklı bir ses tonuyla:”Üzülme hanım.Ne yapalım böyle oldu işte.Ömrü bu kadarmış ”diyor.Bir şeyler söyleyip bu yaşlı insanları teselli etmek zorunda hissediyorum kendimi.Belli ki çok yakınları olan birisi vefat etmiş.Ben de hüzünleniyorum.Ama varlığımı unutmuş gibi oldukları için konuşmaya cesaret edemiyorum.Yaşlı çift hala ağlaşıp duruyor.İçimi iyice kasvet sarıyor.Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan yağmur yüzünden arabadan inmeye de cesaret edemiyorum.Tam cesaretimi toplamış ”Allah rahmet etsin Hazma oğlunuz muydu yoksa ?” diye soracakken.Yaşlı teyze yeniden konuşmaya başlıyor.”Hamza evde bir tane bile fare bırakmazdı…” Kadının söyledikleri beni iyice korkutuyor.”Nasıl bir oğulları vardı bu insanların,masum farelerden ne istiyordu?Aman Allah’ım kim bilir hayvanlara neler yapıyordu! Allah’ım ne olur bu arabadan sağ salim inebileyim” diye dua etmeye başlıyorum.

Yaşlı teyze: “Balta mı düştü kafasına acaba? Hep senin yüzünden,ben sana o kadar dedim baltayı o ağacın dalına asma Hazma orada farelerle oynuyor diye” ve kadın hıçkırmaya başlıyor…Yaşlı adam karısını teselli etmek için “Ne bileyim ben hanım ellerim kırılsaydı da asmasaydım o baltayı oraya” Yaşlı adamında gözleri buğulanıyor.”Çocukları farelerle mi oynuyordu.Ah demek ki çok hayvan sever insanlar bunlar neler de düşündüm haklarında” diye kendimi suçluyorum bu sefer.
Yaşlı teyze konuşmasını sürdürüyor.”Ah Hamza bir taneydi ben ömrümce onun gibi bir kedi görmedim.”diyor.İlk başta tam olarak ne olduğunu anlayamıyorum.Ne yani Hamza bir kedi miydi?Hamza için,yani bir kedi için miydi bu adar ağlamak? Şaşırıyorum.Ama derin bir nefes alıp arkama yaslanıyorum.Arabadan dışarı bakınca eve yaklaştığımızı fark edip “Amca ben burada ineyim çok sağ olun “diyerek arabanın kapısına yapışıyorum.Yaşlı çift orada olduğumu yeni fark etmiş gibi dönüp bana bakıyorlar.Sonra da arabayı durduruyorlar.Kendimi arabadan dışarı attığımda bir kez daha derin bir nefes alıyorum ve ter içinde kaldığımı fark ediyorum.Yağmurda yürüsem bu hale gelmezdim herhalde.
Yaşlı çiftin hali gözümün önüne geldikçe gülüyorum.Hızlı adımlarla evime doğru ilerlerken mırıldanıyorum kendi kendime iyi ki de onlara “başınız sağ olsun ölen oğlunuz muydu?”diye sormamışım…

Yaşlılık işte.Belki benim de sonum böyle olacaktı.Çocuklarımın olamadığı bomboş bir evde ölümü bekleyecek kedilere çocuklarımın ismini verip onları severek çocuklarıma olan hasretimi dindirecektim.Hem benim bayramlarda kart atacak bir çocuğum bile olmayacaktı belki de.Bir senedir doktor kapısında kalmıştım.Tedavi sonuç vermiyordu.Gene de henüz genç olmanın umuduyla buruk bir sevinci duyumsayarak bir gün öyle yalnız kalmaktan duyduğum korkuyu bastırmaya çalışıyorum.Anahtar kapıda bir kez dönüyor ve kapı açılıyor.Sessizce içeri girip kafamı bebek odasının kapınsa dayıyorum.Gözlerim doluyor.Derin düşüncelere dalıp gidecekken arkamdan gelen eşim yağmurda sırılsıklam olup üşüyen yüzümü nefesiyle ısıtırken kulağıma iki kelimeyi fısıldıyor:”Seni seviyorum” .O an geleceğin ne getireceğini umursamıyorum.Hatta o yaşlı çift gibi bile olabilirdik.Yeter ki nefesimiz hep bir birine karışacak kadar yakın olsundu.”Ben de seni çok seviyorum” deyip sımsıkı sarılıyorum O’na.Üşüyen ellerim soğuğu hissetmez oluyor.Onun kahverengi gözleri tüm benliğimi sarıp beni ısıtıyor.Kırmızı şalım başımdan kayıp yere düşüyor,ıslandığı için daha da koyulaşan simsiyah saçlarım yüzümü örtüyor.Oturma odasına doğru ilerleyerek koltuğun üstüne kıvrılıp uyumaya hazırlanıyorum.Yatak odasına kadar gidecek halim yok.O da yanıma geliyor,yüzünde o sıcacık gülümsemesi var yine.Başımı kaldırıp gözlerinin içine bakıyorum.Başım göğsüne dayalı öylece kalıyorum.Kalp atışları dünyanın en güzel notalarını taşıyor kulaklarıma.Susuyoruz.ikimiz de hiç konuşmuyoruz.O’na bir çocuk gibi uyanınca kollarımın arasından çıkıp gideceğinden korkarmış gibi sımsıkı sarılıyorum.


Yağmur kaldırımları döverek hızla yağmaya devam ediyor.Ben O’nun kokusunu içime çekerek uyuya kalıyorum kucağında…Düşerimde pembe elbiseli minicik elleri ellerime tutunmaya çalışan bebekleri seviyorum.Gözlerimden süzülen yaşları parmaklarıyla silen O da olmasa hıçkıra hıçkıra uyanabilirim bu rüyadan.Yüzümde bir tebessüm belirmiş olmalı ki elleri yüzümde beliren çizgilerin üstünde gidip geliyor.

“Yağmurlar bitsin hele uyanacağım diye söz veriyorum kendi kendime.”yağmurdan sonra gökkuşağı belirecek merak etme “diyorum içimden O’na.

O beni duymuyor.Ama elleri saçlarımda,nefesi kulaklarımda uğulduyor.O beni duymuyor ben O’na söz veriyorum.”Yağmurdan sonra böyle olmayacak aşkım” yorum belki de beni duyuyor ama bana inanmıyor.Olsun ama yanımda ya o bana yetiyor…Yağmurdan sonra gökkuşağı olacak mı diye mırıldanıyorum.”Benim için gökkuşağı senin gözlerini açtığın an oluyor zaten ama evet yağmurdan sonra gökkuşağını beraber izleyeceğiz hatta çimlerin üstünde yalın ayak yürüyeceğiz “ diyor.Gülümsüyorum.”Söz mü?”Diyorum” Söz” diyor…

Biliyorum O söz verince tutar.Gülümsüyorum.”Yağmurdan sonra” diyorum






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gece,hiç Bitmeyen Gece (Tek Gerçeğim Olur Musun)
Mavi Gül Dalı ve Uçuruma Atılan Taşlar - 3
Yıldız Kaydı: Hadi Bir Dilek Tut!
Uçuruma Atılan Taşlar
Uçuruma Atılan Taşlar - 2
Bir Mavi Kelebek
Uçuruma Atılan Taşlar

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yokluğum Sen [Şiir]
Mutlu Prens [Deneme]
Beyaz Zambaklar [Deneme]
10 Kasımlarda Yaşamak [Deneme]
Kültürümüzle Barışmak [Eleştiri]


Hacer Aktaş kimdir?

Hayata umuduyla,hayalleriyle ve kalemiyle sarılan biri. . . Bazen ateşte denizlerde ilerleyen mumdan bir gemi. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Nazan BEKİROĞLU,Cemil MERİÇ,İskender PALA,Elif ŞAFAK,Oscar Wilde,Kemal SAYAR,Sezai KARAKOÇ


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hacer Aktaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.