..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bir kimse, neden oltasýný, içinde tek bir balýk olmadýðýný bildiði bir göle sarkýtýr? -Adalet Aðaoðlu
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Toplum ve Birey > Seval Deniz Karahaliloðlu




24 Mart 2011
Þiddet Çaðýnda, , "Þiddet Seviciliðine" Bir Güzelleme : "Barut Fýçýsý"  
Dibine kadar bencil bu dünyada, “bana dokunmayan yýlan bin yýl yaþasýn” felsefesini ciðerlerimize çeke çeke yaþarken, seni katletmiþler. Bize ne?

Seval Deniz Karahaliloðlu


“Sigaran var mý?” Dünyanýn götünde diyaloglar böyle baþlar. Düzme ve düzülme mantýðý üzerine kurulmuþ bir underground filminin kareleri gibi gündelik hayatýn içinde akýp gider. Paslý bir görüntü. Çürümüþ bir toplumun paslý tenekeleri gibi duran insan figürleri. Kan, þiddet, kahkaha, müzik, iç içe geçmiþ burada. Þiddet kanlý ama olsun “sevimli”, kanlý ama olsun çok “estetik”, kanlý ama olsun çok “þiirsel”, kanlý ama olsun çok “müzikal”, kanlý ama olsun çok “renkli”. “Ama bu dünyada þiddet çok kanlý diyorsanýz….” Size de hiç yaranýlmýyor!


:BECA:
Þiddet Çaðýnda, “Þiddet Seviciliðine” Bir Güzelleme : “Barut Fýçýsý”

Seval Deniz Karahaliloðlu

“Belalý bir dünyada yaþýyoruz.
Ýnsanlar öldürüyor birbirini durmadan.
Burasý, “benim çöplüðüm” diyor herkes.
Bu saçmalýkta bile yok ateþkes.
Baþýnýza gelmedikten sonra size ne ki?”

Hakikaten bize ne? Dibine kadar bencil bu dünyada, “bana dokunmayan yýlan bin yýl yaþasýn” felsefesini ciðerlerimize çeke çeke yaþarken, seni katletmiþler. Bize ne? Hem bunu kiþiselleþtirme. Biz iþimizi yapýyoruz. Paramýzý alýrýz, keyfimize bakarýz. Tamam mý? Tamam!

Duuuuuyduk, duymadýk demeyin. Kanlý, canlý, býçaklý, bol katliamlý bir “Balkan Kabare” bu. Keseriz, biçeriz, çalarýz, söyleriz, kan havuzlarýmýzda göbek atar, oynarýz. Biz “Balkan Kabareyiz”. Hayddddeee yandan göbekler, göbecikler, yandan yandan, oh, oh, oh, ooooohhh….

Yaþadýðýmýz bu þiddet çaðýnda, “þiddet seviciliðine” bir güzelleme bu. Gýrtlaðýmýza kadar kana ve ölüme batmýþken, ruhumuza tutulan acýmasýz bir ayna. Kan içersinde katýlýrcasýna bize gülen, bol yaldýzlý, çok pýrýltýlý, dibine kadar parlatýlmýþ bir dünyanýn kalýntýlarý. Seçimlerimiz ve önceliklerimizle ince ince dalgasýný geçiyor. Sýrýtýrken, ölümüne rahatsýz ediyor. Kendimize bakmaktan, aynayý ruhumuza tutmaktan korkuyoruz. Þiddetten deðil, kandan, ölümden hiç deðil. Zaten alýþmýþýz, alýþtýrýlmýþýz þiddete. Hayatýmýzýn olmazsa olmazý. Ruhlarýmýzýn gýdasý olmuþ þiddet. Sözümüz, beslendiði kaynaktan korkan ruhlara. Kendi ruhumuzu, özümüzü görmekten duyduðumuz korku, bize uygulanan þiddetin çok ötesinde. Ýnsan kaný ve bu kan üzerinden kazanýlan paradan, kapý komþumuza duyduðumuz ölümcül öfkeye kadar adým adým nasýl insanlýktan çýktýðýmýzýn hikayesi anlatýlýyor Balkan Kabare’de.

“Sayýn Baylar, Bayanlar “Balkan Kabarenin” baþlamasýna 15 dakika vardýr”. (Ses baþlangýçta barut gibi patlýyor cümlenin sonuna doðru tereyaðý gibi yumuþayarak yatak odasý tonlarýna ulaþýyor. Ardýndan garip bir “aaaaaaah” sesi, artýk ne anlarsanýz) Goran Bregovic’in Balkan Müziði renkleri var bu týnýda.

Ýzmir Devlet Tiyatrosu, Karþýyaka Ragýp Haykýr Sahnesinde oynayan “Barut Fýçýsý”ný yönetmen Gürol Tonbul sahneye koyuyor. Oyunda baþrolleri, Turgay Tanülkü, Ýbrahim Raci Öksüz, Fatih Kahraman, Tamer Yýlmaz, Neþe Zindan, Hande Kýlýç, Serdar Kamalýoðlu, Özkan Gezgin, Ahmet Dizdaroðlu, Hakan Dönmez, Aytaç Özgür, Soner Akçay, Serhat Parýl ve Deniz Özgökbel’in paylaþýyorlar. Çok katmanlý ve derinlikli oyunda çok sayýda sanatçýnýn emeði var.

Baþarýlý bir ekip çalýþmasý olarak dikkat çeken oyun hassas dengeler üzerine kurulu. Aslýnda diðer oyunlardan farklý olarak “Barut Fýçýsý” daha tiyatro binasýna adýmýnýzý atar atmaz baþlýyor. Sizi en beklenmedik anda hazýrlýksýz yakalýyor. Fuayede vuruyor sizi. Gafil avlanýyorsunuz. Salona adým atmadan önce farkýnda olmadan oyunun atmosferine girmiþ oluyorsunuz. Mesela pandomim sanatçýsý.

Bir pandomimci oyun öncesi fuayede, sonra da oyun boyunca sahnenin çeþitli yerlerinde bir yükselti üzerinde sessiz bir heykel gibi dikilerek dikkatinizi çekiyor. Zihinlerde sayýsýz soru iþareti býrakýyor. O adamýn orada ne iþi var? Ne yapmaya çalýþýyor? Derdi ne? Oyunun akýþý içinde mesela bir garson olarak göreceðiniz baþka bir piero daha var. Hareketsiz olan pieronun aksine bu hareketli. Bir figüran gibi sessiz biçimde hizmet ediyor. Bar sahnesinde, bir garson olarak karþýmýza çýkýyor. Ne kadar “hakaret edilirse” edilsin, insaný sinir eden bir tevekkülle boyun eðen bir aziz sakinliði içinde davranýyor.

Pandomim sanatçýsý oyunun akýþý içinde, sahnenin çeþitli bölgelerini dolaþarak oyunu çözmemiz için ip uçlarý sunuyorlar seyircilere. Bakan ama gören gözlere çok þey anlatan simgesel hikayeler, satýr arasý okumalarla oyunun analizini yapýyor.

Akýllarda soru iþaretleri, düþüncelere, hayallere dalarken, fuayede hüzünlü bir piero çýkýyor karþýmýza. Sessiz ve donuk bir tavýrla, kýrmýzýlý siyahlý bir yükselti üzerinde ayakta duruyor. Beyaza boyalý yüzünün saðýnda kýrmýzý bir kalp var. Baþýnda kýrmýzý kasketi, üzerinde siyah çizgili beyaz bir gömlek. Ve toplumun þimdilerde kaybettiði vicdanýný anýmsatan “kýrmýzý yakalý bir hakim cübbesi”. Cesur piero. Sen bu ülkede “hakim cübbesi” giymenin ne kadar “tehlikeli” bir þey olduðunu bilmiyor musun? Kimse söylemedi mi? Yazýk sana. Bir elinde beyaz, diðer elinde kýrmýzý eldiven. Yüzünde bilgece bir gülümsemeyle bekliyor. Kimi? Godo’yu mu? Boþuna bekleme. Godo gelmeyecek. Eðer þiddeti bitirecek bir “kurtarýcý” bekliyorsan, hiç bekleme. Durumun Godo’dan daha umutsuz demek. Kafalarda ve yüreklerde soru iþaretleri uçuþuyor. Bu adam kimi bekliyor? Belki sadece bir pandomim sanatçýsý. Sessiz, soran ama bekleyen bir toplumun çok renkli profili.

Birden paranýn çanaða düþerken çýkarttýðý soðuk metalik ses duyulur. Sessiz piero aniden hayat buluyor. Hatta gülümsüyor. Üzerinde durduðu yükseltiden eðilmiþ parayý atan seyircinin elini sýkýyor. Kapitalist piero seni. Para seni de bozmuþ. Sonra, ayný sessiz bekleyiþe geri dönüyor. Kapitalist çaðýn hüzünlü pierosu. Elinizi sýkmasý için çanaða para atmanýz gerekiyor.

Sonra kýrmýzýya boyalý, her tarafýndan çekmeceler fýþkýran bir dolap. Açýk çekmecelerden kaðýtlar taþýyor. Kaðýtlara dokunmamaya özen göstererek okuyorum. “Bir lokantada çalýþan þef yardýmcýsýný satýrla doðradý.” Bir diðeri. “Aile meclisinin kararýyla Kader aðabeyi tarafýndan boðuldu”. Ve bir baþkasý. “ Kocasýndan boþanmak isteyen kadýn, sokak ortasýnda kocasý tarafýndan vurularak öldürüldü”. Nedir bu þimdi? Bir tür þaka mý? Pandora’nýn kutusu mu? Bütün dünyaya saçýlan kin, nefret, þiddet, kan ve ölüm belgeleri. Kan kusan bir dünyanýn iþlediði günahlarýn itiraflarý. Günlük gazete, dergi kupürleri, internet haber sitelerinden alýnan günlük haberler. Eski deðil. Bugünün haberleri. Çýldýrmýþ ve batmakta olan bir dünyadan yollanan S.O.S. iþaretleri gibi duruyorlar. Ýnsanýn içi daralýyor, nefes alamaz hale geliyor. Bütün dünya çýldýrmýþ olmalý.

Nihayet muhteþem bir “anonsla” oyun baþlýyor. Ayný piero ama bu sefer sahnenin kenarýnda yine bir yükseltinin üzerinde duruyor. Çevresini saran azizlere özgü bir “dinginlik halesi” içinde öyle heykel gibi kýpýrdamadan duruyor. Dinginlik ha? Hem de þiddet yüklü bir oyunda. Bu, tezatlarýn yaþandýðý bir oyun. Belki de bu tezatlar “dengede” tutuyor bu oyunu. Olamaz mý? Þiddetle beslenen insanlarýn arasýnda dolanan “sessiz azizlerin” varlýðý, baþka bir dünyadan gelen sözsüz mesajlar ya da bir çeþit “uyarýlar” gibi çýkýyor karþýmýza.

Sonra, yarý loþ bir ýþýkta birden bir sis bulutu kaplýyor sahneyi. Kadýn ve erkek oyuncular birbirine çok yakýn ama birbirinden çok uzakta. Birbirlerine hiç bakmadan “ruhsuz robotlar” gibi duruyorlar. Korku yüklü bir bilim kurgu öyküsünün baþlangýç sahnesi gibiler. Bir siren sesi, bir çarpma. Bir trafik kazasý. “Susurluk Olayýný” hatýrlamayýn hemen? Ruhsuz bedenler tek tek düþüyorlar. Acaba onlar gerçekten var mýydý? Yoksa sadece bir yanýlsama mý? Sanki bedenlerini çoktan yitirmiþ hayaletler gibiler.

Sahne aydýnlanýr. Cinsel þiddete boðulmuþ, þiddeti hayatýn doðal bir parçasý haline getirmiþ bir çaðda, bir otobüs duraðýndayýz. Yolcular sessizlik içinde otobüsün kalkmasýný bekliyorlar. Biri hariç. Çok öfkeli bir adam. Küfürlü bir tonda otobüsün ne zaman kalkacaðýný sorar. Herkesin birbirinden korkar bir hali var. Bu toplumda kimse birbirine güvenmez mi? Hiç kimse adama cevap vermek istemez. Belli ki bulaþmak istemiyorlar. Bu sessizlik, adamý “çýldýrtýr”. Ýnsanlarýn bu sinmiþliði, sindirilmiþliði onu “çileden çýkarýr”. Adamý bir “barut fýçýsýna” çevirir. Otobüsün zamanýnda kalkmamasý bir adamýn terör estirmesi için yeterli bir neden oluþturabilir. Ýlk önce yaþlý bir kadýna saldýrýr sonra durakta bekleyen diðer insanlara sarar. Ýnsanlarý döver, hakaret eder, zorla paralarýný alýr. Tipik bir soygun sahnesi gibi görünüyor ama hiç de öyle deðil. Çünkü adam kendi cebindeki paralarý da çýkararak ortaya koyar. Hem de “ortaya en çok parayý ben koyuyorum anasýný satayým” diyerek. Sonra paralarý eþit olarak oradaki insanlara paylaþtýrýr. Þimdi buraya dikkat. Topluma, sisteme küfrederek kendi payýný da “havalara savurur”. Sorun para deðildir. Eðer bu bir soygun deðilse, nedir? Bu adamýn derdi ne? Ne istiyor? Duraktakiler bu soruyu hiç düþündüler mi?
Peki, siz düþündünüz mü?

Oyundaki karakterler, öykülerin akýþý sýrasýnda yaþadýklarý olaylardan dolayý veya kendilerini çevreleyen þartlarýn zorlamasýyla birer birer “Barut Fýçýsýna” dönüþürler. Belki de bunu yaþama biçimi haline getirmiþlerdir. Serseri mayýnlar gibi sahnede dolanýrken birbirleriyle temas ettikleri anlarda patlamalarý kaçýnýlmazdýr. Her patlama, her þiddet gösterisi ortamdaki gerilimi yükseltirken, oyunun iç ritmini de hýzlandýrýr.

“Kendi kendinize kutular yapmýþsýnýz, orada oturuyorsunuz”

Birbirine güvensiz, tedirgin insanlar, þiddet yüklü, tekinsiz mekanlarda tesadüfen karþýlaþanlar. Öfkeli, þiddete eðilimli, tehlikeli, tekinsiz adamlar. Arada ezilenler, kaçmaya çalýþan sýradan masum insanlar. Evlerinin güvenliðine sýðýnmaya çalýþanlar. Kutucuklarýndan çýktýklarýnda, tedirginler. Dýþarýda, her an her þey olabilir. Sokaklar güvenli deðil. Mesela bir gece vakti, yolculuða hazýrlanýrken, gidilecek yere hiç varamamak da var. Bu gýrtlaðýnýza dayanan bir býçak olabilir. Sistemin masum kurbanlarý. Mesela bir garda, trenin kalkmasýný beklerken. Yanýnýzdaki banka oturan biri. Pekala sizi boðazlayabilir. O kadar da mesele yapmayýn caným. Size denk gelmiþ iþte! Altý üstü, sýradan bir þiddet! Þiddete “kurban edilen” bir toplumda sýradan bir vaka.

“Sistem böyle,
Aðlama hiç aðlama
Soru sorma, hiç soru sorma
Her þey apaçýk ortada, sistem böyle, sistem böyle…”

Þiddet, býçak, taciz, dayak, soygun, gündelik hayatýn sýradan olaylarý. Neredeyse bir “gereklilik hali”. Hastalýklý bir toplumun, hastalýklý gerekçesi. Ýyi de neden? Þiddet neden bu kadar içinize iþlemiþ?


Her þey kýrmýzý siyah, bütün kostümler, bütün dekorlar. Akan kanýn kýrmýzýsý, þiddetin karanlýk simsiyah yüzünde boðulur. Burada kýrmýzý bencil aþklarýn, öldüren tutkularýn, þiddete varan hýrsýn rengidir. Yani çok tanýdýk. Dostluk, arkadaþlýk, dürüstlük birbirine güven simsiyah bir karanlýk içinde kaybolur gider. Bunlar, artýk hayattan “kýrmýzý- siyah tablolardýr”.

Canlý “Balkan Kabare” orkestrasýndan, þöyle insanýn içini fýkýr fýkýr kaynatan bir parça. Neredeyse kalkýp göbek atacaðýz. Hatta bazýlarý etrafa belli etmeden, oturduðu yerden tempo bile tutuyor. Her þey aniden deðiþir. Kýrmýzý kostümler içindeki solist baþýný çevirdiðinde, birden kafasýnýn arkasýna takýlý beyaz maskeyi görürüz. Þarký, þýkýr þýkýr bir tempo içinde devam ederken maskelerimiz de dört bir yana gülücükler saçar. Hangisi daha gerçek? Gülen yüzlerimiz mi? Yoksa kafamýzýn ardýndaki maskeler mi? Hangisi daha aþina?

“Anlatýr her öykü þiddet dolu yaþamý
Çok zor, çok zor her þeyi hemen kabul etmesi
Ýyi bir hayatýmýz var,
Güzel bir hayatýmýz var,
Ne kadar belirsiz, belirsiz her þey”

“Gerçek sadakat hiçbir zaman mümkün deðildir”

Bir barda gece. Masalarda oturanlar, içki içenler. Bir kuklacý “aþk, arkadaþlýk, sadakat ve güven” üzerine bir öykü anlatýyor. Kuklalar öykünün baþrolünde. Arkadaþlýk ve güven kavramýnýn ters yüz edildiði bölümde, bir kukla sevdiðine “seni arkadaþým kadar çok sevmiyorum” der ve yüreði parçalanarak aþýk olduðu kadýna arkasýný dönerek gider. Bunun adý arkadaþ için yapýlan “fedakarlýktýr”. Yapýlmasý gereken yapýlmýþtýr. Arkadaþlýk, sevgi, dostluk, güven kavramlarýnýn sözcükten öte “gerçekten bir þeyler ifade ettiði” bir çaðda gereken “fedakarlýðý” yapmýþtýr. “Ruh yüceliði”. Son kullanma tarihi geçmiþ bir kavram daha. Kuklalar, artýk tamamen unutulmuþ, tedavülden kalkmýþ kavramlarýn yaþandýðý dönemlere iliþkin figürleri canlandýrýrlar. “Olmasý gerekeni” gözlerini kýrpmadan yaparlar. Eski siyah beyaz filmlerin kahramanlarý gibi davranýrlar. Þiddet çaðýnda ancak alay vesilesi olacak bir duyarlýlýða sahiptirler.

Gösteri alaylý kahkahalarla biter. Ýki çok yakýn arkadaþ içmeye devam ederler. Geçmiþten, eski hatýralardan dem vururlar. Bir de kuklalarýn anlamsýz “güven” ve “sadakat” duygusundan. “Biliyor musun, gerçek sadakat hiçbir zaman mümkün deðildir. Mesela ben senin savaþa giderken bana emanet ettiðin niþanlýnla yattým ” Kan gövdeyi götürecek zannediyorsunuz, öyle deðil mi? Henüz deðil. Çünkü þimdi günah çýkarma zamaný. Ötekinin de aþaðý kalýr yaný yoktur. “Arkadaþýnýn karýsýyla yatmýþtýr”. Biri diðerinin “çok sevdiði köpeðini öldürmüþtür”. Karþýlýklý itiraflar an gelir “sidik yarýþýna” döner. Filmin koptuðu an “onu senin oðlun zannediyorsun deðil mi?” diye baþlayan cümledir. Gerçekten, artýk “sadakat” tedavülden kalkmýþ bir kavramdýr.

Oyunun bir yerinde “kýrmýzý bir tabanca” dikkati çeker. Kýrýk dökük dejenere olmuþ bir toplum. Herkesin elinde bir býçak, bir levye var. Yoksa kafaya geçirilecek bir þiþe bulunur elbet. Þiddet, iþkence, hýrsýzlýk, gasp, soygun, taciz, tecavüz gündelik sýradan olaylar. “Þiddet Sirkine” dönüþmüþ bir toplumda gayet normal bir hayat tarzý. Þaþýrma. Yaralarýný seven Hint Fakirleri gibi “þiddeti seven”, giderek “þiddeti estetize eden” bir toplumda “kýrmýzý tabancalar” vazgeçilmez aksesuarlara dönüþür. Bir prestij, bir övünme meselesi.

“Sigaran var mý?” Dünyanýn götünde diyaloglar böyle baþlar. Düzme ve düzülme mantýðý üzerine kurulmuþ bir underground filminin kareleri gibi gündelik hayatýn içinde akýp gider. Paslý bir görüntü. Çürümüþ bir toplumun paslý tenekeleri gibi duran insan figürleri. Kan, þiddet, kahkaha, müzik, iç içe geçmiþ burada. Þiddet kanlý ama olsun “sevimli”, kanlý ama olsun çok “estetik”, kanlý ama olsun çok “þiirsel”, kanlý ama olsun çok “müzikal”, kanlý ama olsun çok “renkli”. “Ama bu dünyada þiddet çok kanlý diyorsanýz….” Size de hiç yaranýlmýyor!

Þiddeti bir “sanat” haline getiremiyorsanýz, suç sizde. Bakýn, “Balkan Kabareye”. Ustura, levye, “kýrmýzý tabanca”, çekiç, ip her þey var. Kullanmasýný bilene. Kullanmasýný bileceksin kardeþim! Bilmiyorsan öðreneceksin! Bilmemek ayýp deðil. Öðrenmemek ayýp. Goran Bregovic’in müzikleri eþliðinde kesmeyi, öldürmeyi, dövmeyi, ýrza geçmeyi, soymayý bileceksin. Çünkü burasý “dünyanýn götü”!

“Sistem anamýzý belliyor ama çok þükür afiyetteyiz, saðlýðýmýz yerinde anasýný satýyým”

Dimitri feci dayak yemiþ. Eski polis þefi. Boyunlukla oturuyor. Aðrýdan sýzýdan yerinde duramýyor. Konuþurken sesi hýrýltýlý. Çünkü, ciðerleri iflas etmiþ. Düzgün nefes alamýyor, öksürük krizleri içinde boðuluyor. Vücudunda kýrýlmadýk kemik kalmamýþ. Aylarca hastanede yatmýþ. Kemikleri hala aðrýyor ama sýk sýk söylediði gibi “çok þükür afiyette, saðlýðý yerinde”. Levye ve dokuz kiloluk çekiçle dövülmüþ. Niyeyse? “Birilerinin canýný sýkmýþ” herhalde. Kendini dövenleri görmemiþ. Mesela bu Angelo olabilir mi? Hani ayný masada birlikte içki içtikleri adam. Angelo ile bir trafik kazasýnda kesiþmiþ yollarý ama Dimitri Angelo’yu hatýrlamýyor. Angelo da hasarlý. Onun da Dimitri’den aþaðý kalýr yaný yok. Dert yanýyor Dimitri’ye “Bir þikayet dilekçesi yazdým, kimse ilgilenmedi. Polis Devleti. Her þeye siz karar veriyorsunuz, öyle deðil mi? Siz, her þeyin üzerini örtersiniz, deðil mi? Otorite sizsiniz, deðil mi? Kodduðumun sistemi. Ben kimim ki? Neden ihtiyar? Þu halimize bak sokak köpekleri gibiyiz. Neden ha? Neden?”

“Paralarýn üzerinde kuluçkaya yatmýþým
Dünya umurumda deðil
Ýstersen her yer yakýndýr,
Kendi kaderini kendin yazacaksýn,
Kazandým, kaybettim,
Yok Balkanlar “Barut Fýçýsýymýþ”
Yok özgürlük savaþý varmýþ,
Yok be,
Ýþim olmaz!”

Mane çok sarhoþ ve nedenini bir türlü çýkaramadýðý biçimde çok mutsuz. Baþýnýn üzerinde içki bardaðý ile dans eder. Güçlü ve parasý olanlarýn kazandýðý, güçsüz ve masum insanlarýn ezildiði bir toplumda alabildiðine sarhoþ, alabildiðine paralý ve alabildiðine mutsuzdur. Mane “Ben güçlüyüm, kanun benim” anlayýþýnýn tipik bir temsilcisidir. Parayla her þeyi satýn alabileceðini zanneder, kanunlarý bile. Sözde sevdiði kadýn Evdokya’yý terk edip Amerika’ya kaçmýþ, çok para kazanmýþ, güvenilmez bir serseridir. Kadýn delisi, yalancý, dolandýrýcý, ayyaþ, kumarbaz, bencil, Evdokya’yý aldatmýþ, üzmüþ, kötü bir adamdýr. Þimdi çok parasý var ama mutsuz. Evdokya’yý geri istiyor. Kazandýðý paralarla onun gözünü boyayacak, aklýný çelecek. Acaba? Evdokya’nýn cevabý çok basittir. “Sen yalnýzca kendini seversin. Sen, sevme özürlüsün”

Ayný anda, sahnenin köþesinde “Özgürlük Anýtý” gibi duran pandomim sanatçýsýný görürüz. Üzerinde üç renk büyük kumaþ vardýr. Mavi, Beyaz ve Kýrmýzý. Her söylenen cümle ve ifade ettiði anlamla birlikte örtüler de tek tek pandomim sanatçýsýnýn üzerinden düþer. Anlamlarla birlikte onlar da kaybedilir.

Evdokya “Bana giderken ne býraktýn biliyor musun? Bir bilet. Gülmeyi unuttum ben.”
Mavi kumaþ düþer. Bilete bakar Þikeztvar. Umudun ülkesi. Her þeyin çok güzel olduðu yer. “Umudunu yitirmiþtir”. Beyaz kumaþ düþer. Evdokya gider. Mane gökteki ayý öldürür. Kýrmýzý kumaþ düþer. Mane, “aþký öldürmüþtür”. Sevgi ölmüþtür.

“Parayla döner dünya
Dünya döner parayla,
Tekme vur parasýzlýða
Para, para, para
Eðer çok paran varsa
Ve eðer aþkýn seni terk ediyorsa
Takma kafana ilaçtýr her þeye para”

Baþrol oyuncularýný sayarken hatýrý sayýlýr bir oyuncuyu unuttuk. Bütün öykü boyunca elden ele devredilen “yeþil elma”. Sahneler arasýnda geçiþler yapan bir baþ rol oyuncusu. Hayatýmýzýn baskýn karakteri, ele geçirilemeyen, hiç kimsenin ýsýramadýðý, Ademi cennetten kovduran “yeþil elma”. Oyun boyunca yeþil elmaya baktýðýnýzda, elmanýn ardýndakini göreceksiniz, elinde tutup ona sahip olamayanlarýn öykülerinde, “satýr aralarýný okumayý” bileceksiniz. Çünkü “hayatta hiçbir þey göründüðü gibi deðildir”.

“Dünyadan haberiniz yok,
Acayip oldu dünya
Baþkalarýnýn baþýna gelen þeylere
Bana ne, bize ne, deme
Ýster Balkan, ister Amerika,
Þiddetin yeri yok asla,
Kopan kafalar, sýkýlan kurþunlar,
Sizin ülkenizde de yok mu, yoksa?”

“Sýkýlan kurþunlar” demiþken, insan kanýyla beslenen silah tüccarlarýnýn Balkanlarla olan iliþkisini dile getiren bir anekdotu hatýrlamamak olmaz. “Savaþ Tanrýsý”, Andrew Nicol’un yazýp yönettiði ve baþrollerini Nicolas Cage ve Jared Leto’nun paylaþtýklarý bir film. Bir silah kaçakçýsýnýn gözünden, kaçak silah ticaretini anlatýr. Filmin bir yerinde Nicolas Cage Afrika’ya satmaya çalýþtýðý silahlar elinde kalýnca sinirlenir ve þöyle der. “Barýþ mý?! Ne demek barýþ oldu? Savaþacaklardý, söz vermiþlerdi. Ne yapacaðým ben bu silahlarla þimdi? Bunlarda hiç namus yok mu? Bak, Balkanlara. Adamlar sözlerinde duruyor. “Savaþacaðýz” dediler mi, savaþýyorlar!” Ayný filmden unutulmaz bir sahne daha. Ýþinden (!) eve gelen Yuri Orlov, uyuyan küçük oðlunun yaný baþýnda oynadýðý “oyuncak silahý” bulur. Eline bir mendil alarak, oyuncak silahý “mendille tutar” ve “çöp tenekesine atar”. Neden? Gerçek hayatta son derece geliþmiþ ölümcül silahlarý, katliam yapýlmasý için gözünü kýrpmadan satan adam evine geldiðinde çocuðunun “oyuncak tabancasýndan” neden bu kadar “iðrenir”? Öyle ki oyuncak (üstelik gerçek de deðil) tabancayý ancak bir “mendille tutarak” çöp tenekesine atabilir. Neden?

Yazar Dejan Dukovsky, “Barut Fýçýsý”nda silah tüccarlarýnýn þekillendirdiði bir dünyada ayakta kalmaya çalýþan insanlarý anlatýr. Onlarýn ürettiði silahlarýn yönettiði bir dünyada yaþamaya çalýþan insanlarýn hayatlarýndan kara tablolar çizer bize. Bu tablolarla ne yapacaðýmýz ise bize kalmýþ bir konu. Yazar bu konuya karýþmýyor. Sadece gerçeðe iþaret ediyor. Bu kara tabloyu deðiþtirebilir miyiz? Ýstersek ama “gerçekten” istersek?
Ýstiyor muyuz?

Dejan Dukovski yazdýðý ve Bilge Emin ve Yýldýray Þahinler’in dilimize kazandýrdýðý,
“Barut Fýçýsý” usta yönetmen Gürol Tonbul’un gözünden sahneye aktarýlmýþ. Oyunun metnini sadece “akýl” deðil “gönül gözüyle” de görebilen Gürol Tonbul, incelikli bir dil yakalamayý baþarýyor. Oyunu basit bir tiyatro oyunu olmaktan çok canlý bir organizma gibi algýlayan Tonbul “Barut Fýçýsýný” tiyatro sahnesinden yaþadýðýmýz gerçekliðe indirgiyor.

Dekor tasarýmýný Tayfun Çebi’nin yaptýðý “Barut Fýçýsý”’nýn kýrmýzlý siyahlý kostümleri Yýldýz Ýpeklioðlu’na ait. Tayfun Çebi, karanlýk bir dünyada sýkýþýp kalmýþ, her gün görünmez parmaklýklar arasýnda debelenen çaresiz insanlarýn yaþadýðý atmosferi iyi yakalamýþ. Fantastik korku filmlerini anýmsatan þiddet dünyasýnda kostümler ancak kýrmýzý ve siyah olabilirdi. Þiddetin ortak paydasý, kanýn ve ölümün rengi. Yýldýz Ýpeklioðlu basit sade bir yaklaþýmla kostüm, dekor birlikteliðini iyi dengeliyor.

Oyunun, ýþýk tasarýmý Yüksel Aymaz’a ait. Karanlýk gece atmosferi içinde geçen oyunda, gerilim anlarý, gölgeler, yarý loþ ýþýkta kaybolan geçmiþin hayaletleri, bir araba kazasýnýn sisli anýlarý ancak iyi bir ýþýk tasarýmýyla anlatýlabilirdi.

Oyunun karanlýk atmosferine inat, insanýn içini kýpýr kýpýr kaynatan müziklerin uyarlamasý ise usta müzisyen Cem Ýdiz’e ait. Cem Ýdiz, Balkan ruhunu, o coðrafyada yaþayan insanlarýn dünyayý ve hayatý algýlayýþ biçimlerini iyi özümsemiþ. Ve bunu müziðin ruhuna yansýtmayý baþarmýþ.

Oyunda çok sayýda sanatçýnýn ve deðiþik meslek dallarýnda çalýþan insanýn emeði geçiyor. Bunlardan biri de psikolog Levent Mete. Gerilim ve þiddet yüklü oyunda insaný sürekli geren bir atmosferde, oyunu belli bir çizgide tutmak çok zor. Ýþte bu noktada deneyimli psikolog Levent Mete’nin önerileri devreye giriyor. “Barut Fýçýsý” çok hareketli, iç ritmi hiç düþmeyen, duygusal dalgalanmalarýn insanlarýn hareketlerine yansýdýðý, anlýk tepkilerin dinamik olarak görüldüðü bir oyun. Ýç ritmi böylesine yüksek bir oyunda, hareketli yapýyý koreograf Sevinç Renkver, yaptýðý koreografi ile dengede tutuyor.

Tablo güzelliðindeki pandomimler. Þiddet dünyasýnda kýsa soluklanmalar. Bir an için solunan taze hava gibiler. Pandomimler “Barut Fýçýsý” gibi çok zor ve çok katmanlý bir oyuna derinlik kazandýrýrken, estetik bir güzellik de katýyor. “Þiddet” ve “estetik” güzellik. Bu iki kelimeyi ayný cümlede kullanmak bile çok zor. Üstelik bir oyunda yan yana getirmek ise çok riskli. Pandomim sanatçýsý Kemal Aygen bu riski göze almýþ..Zarif ve yumuþak bir sanat dili ama býçak kadar keskin bir ifade. Ýnsanýn içine iþleyen sessiz bir bekleyiþle harmanlamýþ pandomim sanatýný iyi kullanýyor.

Baþrollerini Turgay Tanülkü, Ýbrahim Raci Öksüz, Fatih Kahraman, Tamer Yýlmaz, Neþe Zindan, Hande Kýlýç, Serdar Kamalýoðlu, Özkan Gezgin, Ahmet Dizdaroðlu, Hakan Dönmez, Aytaç Özgür, Soner Akçay, Serhat Parýl ve Deniz Özgökbel’in paylaþtýðý oyunda, bütün sanatçýlar baþ rol oyuncusu.
Çünkü oyun boyunca, bir sýrat köprüsünde yürüyorlar. Karþý kýyýya sað salim ulaþabilmek için “kýldan ince, kýlýçtan keskin” bir ipin ucunda aðýr aðýr gitmek gerekiyor. Aþaðýda ise þiddetten köpüren bir cehennem var. Dört bir yanda soyguncular, katiller, hýrsýzlar, kaçakçýlar ve insanýn ruhunu karartacak her türlü korku unsuru mevcut. Ýþte böylesine hassas bir ortamda, oyuncularýn her hareketi ve aralarýndaki her paslaþma ancak bir senfoni orkestrasýnýn uyumuyla sürdürülebilir. Yönetmen Gürol Tonbul, bu þiddetle çevrelenmiþ senfoni orkestrasýný çok ince yönlendirmelerle yönetiyor. Oyuncu kadrosundaki her oyuncu gerçekten elinden geleni yapýyor ve rollerini gönülden oynuyorlar. Her bir oyuncunun sahne üzerinde gösterdikleri ustalýk için tek tek örnekleme yapmaya kalkarsak sanýrým baþlý baþýna bir yazý yazmak gerekecek. Ekip olarak, baþarýyý yakalamak az þey mi?

Ve Balkan Kabare’nin olmazsa olmazý “Balkan Müziði”. Balkan Orkestrasý’nýn üyeleri Özlem Tortop Akkaya, Bilge Kuzu, Ahmet Öztürk ve Gökhan Par oyun boyunca izleyicilere bir müzik ziyafeti çekiyorlar. Bu korku ile örülü dünyayý büyük bir baþarýyla seslendirdikleri ezgilerle “çekilir” kýlýyorlar. Böylesine muhteþem, insanýn içini kýpýrdatan müzikler olmasa insan böylesine bir dünyaya nasýl dayanýr? Özellikle orkestranýn assolisti Evrim Özkaynak billur gibi duru ve pürüzsüz sesi ile dinleyenleri alýp götürüyor. Özellikle, iki perde arasýnda söylediði dört þarkýyla mini bir konser bile veriyor. Oyunun akýþý arasýnda canlý orkestra eþliðinde dinlediðimiz þarkýlar oyunun o dayanýlmaz sert yapýsýný kýrarak biraz olsun yumuþatýyor. Bunda orkestranýn ve Evrim Özkaynak’ýn payý büyük.

Ýyi de, bu kadar muhteþem müzikler besteleyen insanlar böylesine vahþi bir þiddeti nasýl yaratýrlar? O güzelim müzikleri besteleyen o insanlar bu korkunç katliamlarý nasýl yapýyorlar? Ýnsanýn içini umutla dolduran ezgiler, bu vahþetin yaþandýðý coðrafyadan çýkmýyor mu? Bu ikilemi nasýl çözeceðiz?

Oyunda kuklalara “ruhunu” Deniz Özgökbel veriyor. Kuklalar, oyunda “kötü çaðýn iyi adamlarý” gibiler. Yani, “kaybettiðimiz vicdanýmýzýn” dile gelmiþ suretleri. Kuklalarý tasarlayan ve oynatan Deniz Özgökbel, þiddet toplumunda hem “kurban” hem de “suçlu” durumunda olan bireylerin daha saydam ve daha duru kalmýþ suretlerini sahneye yansýtýyor. Ýpleri çekince, oynayan kukla bebekler sanki yeni doðmuþ gibi temiz, yeni doðmuþ kadar saf dururlar. Öte yandan, sanki bir yerlerden iplerimiz çekiliyormuþçasýna kendimizi “rahatsýz hissettirirler”. Yanýmda oturan arkadaþýmla birbirimize bakýyoruz. Yüzümüzde ayný ifade. Birileri iplerimizi mi çekti?

Oyunun yönetmeni Gürol Tonbul ile tam da günümüzü, içinde yaþadýðýmýz þu çaðý kelimesi kelimesine “ders notu” gibi anlatan “Barut Fýçýsý” oyununu konuþtuk.

SDK - Birinci perdede, adam soygun yapacak diye beklerken umulmadýk biçimde parayý diðer insanlar arasýnda “paylaþtýrýyor”. Neden “paylaþtýrmak” gibi son derece garip bir þey yapýyor? Bu adamýn derdi ne?
Gürol Tonbul – Bu adam Arnavutluk kökenli bir kiþi ve en alt tabakadan, ezilen bir tür roman kimliðinde olan bir kiþidir. Biz orada cfare diyoruz. Bu Arnavut kökenli azýnlýklarýn kullandýðý “ne, ne demek istiyorsun” anlamýnda bir tavýrdýr. Metinde yoktur ama metin Yugoslavya’nýn o etnik kökenlerindeki bütün o kimlikleri kapsar. Yoksul olan kesim, sosyalist Yugoslavya’ya en çok baðlý olan kesimdir. Oyunda bu insanlara bir gönderme var. Onun derdi para deðildir. Onun derdi týpký beþinci tabloda “hapishane tablosundaki” gibi “saygý ve sevgi” görmektir. Bu durum, bazý aklý evvellerin “ekonomik durum iyileþince, þiddet biter” savýna yapýlan bir göndermedir. Birinci tablo böyle baþlýyor. Ýkinci perdede paralarý olanlarý görüyoruz. Paranýn þiddeti engelleyemeyeceði gerçeði Amerika’dan bellidir. Amerika’da para var. O zaman, Amerika gibi ekonomileri güçlü ülkelerin dünyaya refah ve barýþ getirmesi lazým deðil mi? Halbuki, Amerika dünyaya ne getiriyor? Þiddet getiriyor. Yani, “para þiddeti engellemez”. Adamýn parayý etrafa daðýtmasýnda, Tito dönemindeki sosyalist Yugoslavya’ya bir gönderme vardýr. Adamýn parayý oradaki insanlarla paylaþmasýnda, “ortak kazanç, ortak bölüþüm” kavramýna bir gönderme var. Burada þiddetin neden doðduðunu da anlatmak istiyoruz. “Eþit paylaþýmlar bittiði andan itibaren þiddet baþlar”. A kiþisinin cebinde 1 Milyon T.L. varsa ve benim cebimde 1 Kuruþ varsa bu A kiþisinin yaratacaðý þiddetin önüne geçmez. Tam tersine, A kiþisi “parasýyla herkesi satýn alabileceði” için çok daha büyük boyutta bir þiddeti doðurur. Ýþte bu, “Vahþi Kapitalizm” dediðimiz þey oluyor. Biz burada, seyircinin neden adam paralarý alýp gitmedi de “paylaþtýrdý” diye düþünmesini ve araþtýrmasýný istiyoruz. Oyunun dramatik yapýsý sosyalizmin bitmesi ile baþlýyor. Biz bunu Dejan Dukovsky’nin metninden yola çýkarak anlatýyoruz.

SDK – Oyun boyunca ortalýkta dolaþan ama ýsýrýlma konusunda kimselere yar olmayan þu meþhur “yeþil elma” meselesine geri dönmek istiyorum. Burada o elma bana “yoksulduk ama aðzýmýzýn bir tadý vardý” deyiþini anýmsatýyor.
Gürol Tonbul – “Yoksulduk ama aðzýmýzýn bir tadý vardý”. Elmayý aðýz tadýyla yiyebiliyorduk. Akþam adam ekmeðini evine götürdüðünde, yoksul sofrasýnda bir þeyler yediði zaman “hamdolsun olsun, bu gün de doyduk” deyip mutlu olabiliyordu. Çünkü “huzurlu uyuyordu”. Bugün görünüþte her þeyimiz var, ama aslýnda hiçbir þeyimiz yok ve müthiþ bir kan gölünün ortasýndayýz. Üstelik herkes “kendi kredi kartlarýyla” zincirlenmiþ, “tutsak” edilmiþ vaziyette.

SDK - Oyun bana bu noktada “yoksunluk ve yoksulluk” arasýndaki farký anýmsatýyor ve bir kez daha düþündürüyor. Maddi zenginlik açýsýndan, “yoksunluk” nasýl deðerlendirilebilir? Huzurlu olmak ve bireyin kendini tamamýyla baðýmsýz hissetmesi açýsýndan bakýnca da “yoksulluk” nasýl deðerlendirilebilir?
Gürol Tonbul - Bir ülkenin varsýllýðýný gerçek demokrasi ilkeleri belirler. Eþitlik, özgürlük ve kardeþlik. Yani iþsizlik, yoksulluk ve eþitsizlikle mücadele. Bunlar varsa, herkes için “sosyal adalet” söz konusudur. Bireylerin bu varsýllýk için mücadele etmesi gerekiyor. Oyun iki bölüm üstüne kurulu. Ýlk bölümde, tamamen parasýzlar ve sevgi görmeyen, sevgisizliði yaþama biçimi haline getirenler var. Göz ardý ettiðimiz, görmezden geldiðimiz bu kiþiler yoksul ve sevgiden, ilgiden yoksun kiþiler. Tek istekleri var. “Biraz saygý ve sevgi görmek” Ýkinci bölümde ise, varsýllar var. Paralarý var, paralarýn üstüne kuluçkaya yatmýþlar ama mutlu deðiller. Ýkinci bölüm paranýn bir mutluluk aracý olmadýðýný anlatýr. Oyunun kurgusunda, oyunun ikinci bölümünde, þiddet karþýsýnda, paranýn gücünün ne kadar küçüldüðü anlatýlýr. Varsýl insanlar da “yoksuldur” ve onlarýn da istediði “biraz sevgi, biraz saygý” dýr ve “komþusuyla kýç kýça oturmak, dertleþmektir. “ Bu açýdan baktýðýmýzda oyun kiþileri her þeyden “yoksundur”. Toplum içindeki þiddet onlarý yok saymýþ, “yoksul ve yoksun” býrakmýþtýr. “Ötekileþtirme” de bu deðil mi zaten. “Sen benim için yoksun, sen benim için bittin” derken, þiddetin ilk basamaðýna adým atmýþ olmuyor muyuz? “Barut Fýçýsý” -her açýdan –“yoksunluk” ve “yoksulluðun” her köþeye sindiði bir oyundur. Hüzünlü bir caz parçasýdýr. Her oyun kiþisinin solosu ve toplum içindeki sesidir duyduðumuz.. Caz müziði de, þiddete uðrayanlarýn, “yoksulluk” ve “yoksunlukla” mücadele ediþlerinin sesi deðil mi zaten?

SDK – “Yeþil elmaya” geri dönersek, 11 bölümden oluþan oyunda, bir öyküden diðerine aktarýlýyor. Burada “yeþil elma” sanki bir oyun kiþisi gibi görülüyor ve üstelik hiç kimse tarafýndan bir türlü ýsýrýlamýyor. Neden?
Gürol Tonbul - Felsefi olarak düþündüðümüzde, bir insanýn ufacýk bir hatasý yüzünden tüm hayatýný mahvetmesinin aslýnda en kötü durumlardan birisi olduðunu anlatýr elma. Oyunda, baþka insanlarýn yaþamýný da yapýlan yanlýþ bir eylem yok etmekte. Bu kýsýr bir döngü aslýnda. Ýlk çaðlardan bu yana insanlar yanlýþ yaptýklarý eylemlerden ötürü kendilerinin ve diðerlerinin güzel yaþantýsýný mahvetmiyor mu? Ýnsan, kendi yaptýðý hatalar yüzünden zor ve kötü bir yaþama da sürükleniyor. Elma ilk günahý simgeler ayný zamanda. Oyundaki kiþilerin “elmayý ýsýramamalarý” bunlara bir gönderme. Oyunda insanlar, günaha giren ya da güzel yaþantýlarý yok eden “günah keçileri” olarak gösterildi. Yorumda en çok dikkat ettiðim konu buydu. Bu bir sistem sorunu. Ýnsanlarý þiddete alýþtýran, o yaþama biçimini körükleyen politikacýlar ya da kapitalist sistemin kötü niyetli tacirleriydi. Elma ile buna dikkat çekmek istedim. Þiddetin bireysel bir günah olduðunu düþünmüyorum. Eðer öyle olsaydý, suçlularý yakaladýðýmýz zaman þiddet sona ererdi. Oysa, sistem yeni cellatlarý yaratmak üzere kuruludur. Ýkincisi ise, çok yalýn bir nedene dayanýyor. “Haz veren bir meyveyi bile aðýz tadýyla yiyememek”. Onun için oyunun sonunda, elma seyirciye kan “kýrmýzýsý” olarak gidiyor. Yani, “kan” kaplanmýþ bir biçimde..

SDK – Oyun sýrasýnda, Amerika bölümünde, “Amerikan Özgürlük Anýtý” gibi duran palyaçonun üzerindeki kýrmýzý, beyaz ve mavi kumaþlar sýrasýyla tek tek kayýp düþüyor ve her seferinde palyaçonun olayla doðru orantýlý olarak pozunu deðiþtirdiðini görüyoruz. Palyaçonun bu duygusal tavrýnýn ve üç rengin bir anlamý var mý? Burada kaybedilen üç renk kaybedilen hangi deðerlere karþýlýk geliyor?
Gürol Tonbul - Edgar Morin’e göre, 1789 Devrimi’nin üçlü noktasý "özgürlük, eþitlik, kardeþlik" kavramlarýný bir araya getirmeden demokrasiden söz etmek mümkün deðil. Oyunda kullanýlan – aslýnda eski Yugoslavya bayraðýnda da yer alan – renkler bu olgularý simgeliyor. Oyunun var olduðu topraklarda demokrasiden söz edemiyoruz ve demokrasinin olmadýðý yerde de ayrýlma, parçalanma kaçýnýlmaz oluyor. Çünkü, bu üç olgunun yaþayabilmesi için “demokrasiye gereksinim” var. “Demokrasi aydýnlýktýr, gün ýþýðýdýr”. Oysa, bizim oyunumuzda bütün olaylar gece yarýsý geçiyor. Akþamýn koyu gölgesi çoktan düþmüþ, geceden sabaha ise çok var. Yani, “Barut Fýçýsý” tam bir yol ayrýmý öyküsüdür. Yol aðzýnda bekleyenler ya aydýnlýða demokrasiye yürüyecek ya da karanlýkta kalýp, susacaklar ve bekleyeceklerdir. Karanlýk yok oluþtur ve bu yol ayrýmý þu anda ülkemizde de yaþanýyor. Aydýnlýða varmak için çaba ve cesaret istiyor. Suskunluk karanlýktýr. Onun için de oyunda bir yere gitmek isteyenlerin çabasý Beyaz ülke- özgürlükler ülkesi Þikeztvar ile özdeþleþmiþtir. Ýþin en ilginç yaný bu üç kavramýn birbirinin tamamlayýcýsý ve ayný zamanda zýddý olmasý. Özdemir Ýnce’nin dediði gibi, “Tek baþýna özgürlük, eþitliði ve hatta kardeþliði öldürür. Zorlama ile gerçekleþen eþitlik, kardeþliði gerçekleþtiremez ise özgürlüðü yok eder. Kardeþliðe gelince, özgürlüðü düzenlemek ve eþitsizliði azaltmak zorundadýr. Kardeþlik, insanýn kendisiyle genel (kamusal) çýkar arasýnda iliþkiden ortaya çýkan bir deðerdir. Yurtseverlikle, iyi yurttaþlýkla ilgili bir erdem. Yurttaþlýk düþüncesinin yok olduðu yerde, insanlarýn kendilerini baþkalarýndan sorumlu ve baþkalarýyla dayanýþma halinde hissetmedikleri yerde, kardeþlik yiter gider.” Kýsacasý, oyunda yok olan , daðýlan üç deðerin þiddeti doðurduðu savý egemendir. Bir araya gelmesi ise, bir ütopya. Dejan Dukovski’nin metninden yola çýkarak bu ütopyanýn altýný çizmek istedim. Çünkü, demokrasi söz konusu ise bunlardan birini öne çýkartýp öteki ikisini göz ardý edemeyiz Ýkisini ayýrýp birini yok sayamayýz. Parçalanmanýn gerekçesini renk ya da bayrak olgusunda göstermenin bu oyuna çok yakýþtýðýný düþünüyorum

SDK - Biraz da canlý orkestra üzerine konuþalým. Canlý orkestra ve solisti Evrim Özkaynak çok profesyonel çalýþan sanatçýlar. Özellikle solistleri Evrim ve söyledikleri Boþnak þarkýlarý üzerine ne söylenebilir?
Gürol Tonbul - Oyunun içinde Balkan ezgileri ile bezeli Balkan kabare müzikleri var. Düþündüren, iðneleyen, dürten ve rahatsýz eden… Ama ayný zamanda çok keyifli ezgiler. Oyunun arasýnda kullanýlan balkan melodileri ise bugünün ezgilerinden oluþuyor. Aslýnda tümü aðýt ya da acýlý bir durumu anlatýyor. Uðruna kanlý savaþlarýn yapýldýðý, anlamsýz ayrýlýklarýn, zoraki göçlerin altýný çiziyor. Ortak acýlarýn, ayrýlýklarýn, aþklarýn müziði.
Farklý bir biçemi var Balkan müziðinin. Mesela oyun arasý ezgileri hareketli , kýpýr kýpýr… Seyircimiz eðleniyor ve eminim ki, “ Ne kadar eðlenceli bir olaydan söz ediyor” diye düþünüyor. Oysa, parçalar savaþ anýnda ölen bir kýz çocuðunu, ayrýlýklarý anlatýyor.
Sözün özü, Balkan insanýnýn her zaman gülen yüzü, her þeye raðmen ayakta kalýþý,
içinde tuttuðu yeþil umutlarý, neþesi çok karamsar bir durumda bile kendini belli ediyor. Oyuna çok yakýþtý. Çünkü oyun karamsar, þiddeti gösteren bir oyun. Tablo sonlarý ve oyun arasý ise, þiddetin þiiri, devam eden hayatýmýzýn gülen yüzü diyebilirim.

SDK - Orkestra ile birlikte þarkýlarý seslendiren Evrim oyunun bir yerinde baþýnýn arkasýnda görünen bir "beyaz maske" takýyor. Evrim’in baþýný çevirdiðinde gördüðümüz o "beyaz maske" için ne söylenebilir?
Gürol Tonbul - Bu tamamen yorumla ilgili bir seçim. Týpký üç ilke temelinde olduðu gibi, oyuna bir kabare ortamýnda bir kabare (sanat ortamýndan) bir hayattan baktým. Sanat olasýlýklar dahilinde geliþen, geliþtirdiðimiz düþsel bir ortam aslýnda, ayný zamanda gerçekten daha gerçek. Kabare ortamý da öyle. Gerçeðe hem yakýn hem bir o kadar da uzak. Onun için maske düþ ortamýný, insan yüzü gerçeði simgeliyor. Belki de tam tersi…Seyirciyi uzak açýlý bir görüþte tutmak istiyorum. Oyunun sonundaki þarký sözlerinde olduðu gibi þaký sözlerini de þu fikirden yola çýkarak oluþturdum. “Bütün anlatýlan gerçeðin bir bölümü, belki anlatýlan her þey gerçek deðildir.” Seyirciyi de yol ayrýmýnda tutmayý seviyorum. Çünkü, bugün yaþadýklarý toprakta da, bence, yol ayrýmýndalar. “Karar vermenin en kötü kararsýzlýktan” daha iyi olduðu gerçeðinin altýný çizer kabare ortamý. Onun için anlatýlanlarý düþ ya da gerçek olarak deðerlendirmek seyirciye düþüyor. Bir oyun mu gördükleri yoksa Yugoslavya’da ve bugün bütün dünyada yaþanan gerçeðin ta kendisi mi? Kýsacasý maske ( tiyatro) gerçeði daha da gerçek anlatýyor belki de… Her þey yaþama bakýþ açýmýzda, duyarlýlýklarýmýzda gizli.

SDK – Neden oyunda bütün hikayeler karanlýk bir atmosfer taþýr?
Gürol Tonbul - Oyunda bütün öyküler “gece” geçer. Gün ýþýðý yoktur. O anlamda oyunda “karamsar” bir yapý var. Biz metindeki, “iyi akþamlarý” bile “iyi gecelere” çevirdik. Her þey “gece” geçiyor. Bütün kötülükler gece çýkar. Ýnsanýn þeytanla buluþmasý bile gece gerçekleþir. Gündüz aklýnýza gelen bütün kötülükleri uzaklaþtýrýrsýnýz çünkü sosyal bir yaratým içindesiniz. Gün ýþýðý umuttur. Gece bir insanýn yolunu kesseniz bu ürkütücüdür, korkutucudur, her þey belli belirsizdir. O nedenle, oyunda bütün öyküler gece geçiyor zaten.
Bütün bölümler, “iyi geceler” diye baþlýyor.

SDK – Ýstasyon sahnesinde kadýna yaklaþan adamýn iki farklý oyununu görüyoruz. Birinde adam kadýný kesiyor, öldürüyor. Ýkinci oynanýþýnda adam “acaba bir umut olabilir, acaba hayatýmýzý deðiþtirebilir miyiz?” diye soruyor.
Gürol Tonbul - Yaþamý geri aldýðýmýz zaman mutlu bitebilirdi fikrinden yola çýkýyor. Ama yaþamý geri alýn bakýn adam kadýna tecavüz ediyor. Bu nedenle, iki versiyonu var. Kabare tiyatrosu içinde olayýn iki yanýný yansýtýyoruz. Yaþasalardý ne olurdu?

SDK - Oyuncularýn yüzünde yer yer beyaz boyalar görüyoruz. Neden yüzler beyaza boyalý?
Gürol Tonbul – Beyaz burada bir tür ölümün simgesi anlamýnda. Bunlarýn aslýnda yaþamadýklarýný anlatýyoruz. Bu Kabare tiyatrosunun bir makyajýdýr.

SDK – Oyunun baþlama anonsu ayrý bir olay. Hakan’ýn yaptýðý anonsta, ilk önce ses bir top gibi patlýyor. “Balkan Kabare” diye. Bomba patladý zannediyoruz. Yüreðimize iniyor. Sonra ses yumuþuyor, yumuþuyor, yumuþuyor. Ses öyle bir eriyor ki baþlýyoruz gülmeye. Bir de sese abartýlý bir eko verilmiþ. Dinleyenleri bayýltýyor. Anonslar neden böyle?
Gürol Tonbul - Bu þiddetin içinde var olan bireyin tekrar kendi kimliðine döndüðü noktada aþýrý feveran ettiði an. Þiddetin kiþinin baþýna geldiði zamaný tanýmlýyor. Birincisi, kabare ortamý böyle olduðu için anonslar böyle. Orada bir sohbet ortamý var. Ýkincisi daha uyaran bir yapýsý var. Oyunun baþladýðýný kesin olarak anlýyoruz. Baþlangýçta, oyun öncesi þarký ile baþlanýyor. Söylenen þarkýlar seyircinin pek bir hoþuna gidiyor. Anons olmasa konser kýyamet devam edecek.

SDK – Oyunun arasýnda canlý bir konser var. Þarkýlar o kadar güzel ki kimse araya çýkamýyor.
Gürol Tonbul – Evet, Evrim’in orkestra eþliðinde söylediði bu þarkýlar Balkanlarýn güzel yüzüdür. Orada kullanýlan dört parça da bir aðýttýr. Þunu anlatmak istiyoruz. “Acý saðaltýldýkça içinden sevinç doðuyor”. “Sevinç acýdan doðuyor”. Tek baþýna sevinç diye bir kavram yok. Eternizi savaþta annesini kaybeden bir çocuðun aðýtýdýr. Biz þarkýyý dinlerken sözlerini düþünmüyoruz, eðleniyoruz, el çýrpýyoruz. Eternizi ilk defa yazýldýðýnda öyle deðildi. Dinlerken insanlarý hüngür hüngür aðlatýyordu ama bunun içinden de Balkanlarda insanlarýn yaþama sevincini görüyoruz. “Bu yaþama sevinci bir keyiftir”. Biraz da seyircinin keyiflendiðini görmek istiyoruz.

SDK – Yani, bir aðýtta göbek atmak normal mi?
Gürol Tonbul – Aynen öyle. “Barut Fýçýsý” tersinlemelerle dolu bir metin olduðu için böyle. “Ha Eternizi, ha Dom Dom Kurþunu”. “Kaþlarýmýn arasýna dom dom kurþunu deðdi, bir avcý vurdu beni”. Bunu söylerken Türkiye’de herkes göbek atýyor. Tuhaf gelmiyor mu bu sana? Aslýnda dünyada da Türkiye’de de “kan havuzunun” içinde göbek atýyoruz. Bu medyayla birlikte, Türkiye’de duyarlýlýklarýn her geçen gün daha da azaldýðýný görüyoruz. Her gün bir iki kiþi vuruluyor ve medya bunu magazinel boyuta taþýyarak suyunu çýkarana kadar sömürerek kullanýyor. “Cinayetleri, özündeki þiddeti ve ölümü sorgulamadan istismara açýk magazin haberi olarak sunuyorlar”. Öldürülen genç kadýnlarýn “kan havuzlarýnýn” içinde oynayarak insanlar nemalandýlar. Bu insaný açýkça “deðersizleþtirmedir”. Asýl sorgunun sisteme iliþkin olmasý gerekiyor. Çünkü dünyadaki bu sistem kan havuzlarýný dolduruyor. Bu silah tüccarlarý için bulunmaz karlý bir pazar. Bu havuz biterse, onlar için her þey bitecek.

SDK – Oyunda, “ne arkadaþlýk anlayýþýymýþ” dedirten bir tablo var. Sözde iki yakýn arkadaþýn itiraflarýný dinlerken tüylerimiz diken diken oluyor.
Gürol Tonbul – Aç evlilik programlarýný, eniþtenin baldýzýný, erkek kardeþin kýz kardeþini, aile içi ensest iliþkileri izle. Artýk her þey allak bullak oldu. Dejan Dukovsky’nin anlatmak istediði bu. “Bir ülkede kutsal sayýlan deðerleri yerle bir ederseniz þiddet doðar”. Orada bir tersinlemeyi kullanýyoruz. Oyunda insanlarýn izdüþümlerini oynayan kuklalar arasýnda çok “onurlu” bir þey var. Hayatýn izdüþümünde ayný oyuncularýn kuklalarýndan gerçek hayata geri döndüðümüz zaman “deðersizliklerinin” olduðunu görüyoruz. Bu bize bir kuklanýn bile bir deðerinin olduðunu anlatýyor. Bu kuklayý oynatan insanýn bir onurunun olduðunu anlatýyor. Kuklalarýn arasýndaki oyunda, kuklalardan biri diðerine “seni onurumdan daha fazla sevmiyorum” der. Öte yandan, oyunda sözde arkadaþlardan biri diðerinin niþanlýsýyla yatýyor, öteki de onun karýsýyla yatýyor. Dünyada ve ülkemizde durum bu deðil mi? Bakýn evlilik programlarýna, ülke Aþk-ý Memnu’ya döndü. Dejan Dukovsky’nin de söylediði bu. Bu yalan toplumundan, bu riyakarlýklarýmýzdan sýyrýlmamýz lazým. Buna “dur” diyecek kiþi, televizyon kanallarýnda bu programlara “dur” diyecek kiþi “seyircidir”. Bu oyunla, seyircileri o duyarlýlýkla bu kepazeliklere bir “dur” demeye çaðýrýyoruz. “Dur” deyin o zaman. Eðer bu gidiþe bir “dur” demezseniz, geleceðimiz nokta budur. “Ýnsanlarý bir arada tutan deðerler vardýr”. O deðerler olmazsa, þiddet kaçýnýlmaz olacaktýr.

SDK – Peki, insanlarý bir arada tutan ve þiddeti frenleyen bu deðerler nelerdir?
Gürol Tonbul – Aile, ulus birliði, baþýnýza bir felaket geldiðinde birleþtiren, mutlu olduðunuzda birlikte heyecanlandýran duygulardýr. “Bir kiþinin derdi, sizin derdiniz olmuyorsa kaçýnýlmaz olarak bu çok þeyi deðiþtirir”. Komþun için üzüleceksin. Çünkü ayný þey senin de baþýna gelebilir. Eðer onun için üzülmezsen, bu durum insaný duyarsýzlaþtýrýr, insanlarý ötekileþtirir, sonuçta ayrýþma ve bölünme kaçýnýlmaz olur. Etnik kimlikler ön plana çýkarýlmaya baþlandýðý andan itibaren þiddet kaçýnýlmazdýr. Ulus birliði parçalanýp etnik kimliklerin ön plana çýktýðý bir ayrýþmanýn, bir bölünmenin söz konusu olduðu durumlarda þiddet týrmanýr, þiddet patlar. Ülkede 50 insan ölüyor. Eskiden, yýllar önce televizyonda yas ilan edilirdi. Bu ne demek? “Senin acýný paylaþýyorum” demek. “Senin acýn, benim acým” demek. Þimdi her þey kaldýðý yerden devam ediyor, vur patlasýn çal oynasýn, insanlar göbek atmaya devam ediyor. Biz de bu oyunda o nedenle “þiddeti göbek havasýnda” anlatýyoruz. Bu bir ironi aslýnda. Bu ülkede 1999 yýlýnda, deprem olduðu sýrada sahil kasabalarýnda insanlar masalarýn üzerinde göbek atýyordu. Binlerce insanýn ölmesi göbek atanlarý hiç ilgilendirmedi. Bu ülkede “asýl deprem” oydu! Burada Dejan Dukovsky’nin anlatmak istediði þey bu aslýnda.

SDK- Kuklalara gelelim. Oyunda kuklalarýn yeri ve amacý nedir?
Gürol Tonbul – Oyunda kuklalar, aslýnda oyuncularýn iz düþümüdür ve sistem içindeki bireyin bir kukla gibi ipleriyle sisteme nasýl baðlandýðýnýn ve hareket edemediðinin bir göndermesidir. Olumlu anlamda da þudur. Kuklalarý oynatan kiþi eðer iyiyiyse, o cansýz tahtaya bile bir ifade verebiliyor. Yani bir kimlik verebiliyor. O cansýz kukla dediðimiz þey bile olaya karþý bir tepki verebiliyor. Oyunun sonunda, “kukla, kuklacýyý öldürüyor”. “Kurban ve celladý” ikileminde olduðu gibi. Kukla elindeki býçaðý kuklacýnýn ayaðýna saplar. Kuklacý ölür. Ölen kimdir aslýnda? Kuklanýn kendisidir. Siz birini öldürdüðünüz zaman aslýnda “kendinizi öldürüyorsunuz”.

SDK – Kuklalar oyuna nasýl dahil oldu?
Gürol Tonbul – Kuklalar esas metinde yoktu. Kuklalarý metne koymaya ben karar verdim. Bu biraz da hayata bakýþýnýzla ilgili bir þey. Mesela, insanlarý öldüren tetikçiler var. Bu tetikçileri ortadan kaldýrdýðýnýzda þiddet bitti mi? Kuklalar insanlarýn suretlerine bir gönderme. Yugoslavya gerçeðinde bakarsak, kuklacý burada tetikçidir. Ama olumlu yönde bakarsak, sisteme yansýyan suretlerimiz bizim kuklalarýmýzdýr. Bu sisteme sýkýþýp kalan insanýn “çaresizliðini” de anlatýr. Sistem içinde bireyin “çaresizliðini” de vurgular. Mesela adam oyunda bir þikayet dilekçesi yazar, etrafýnda kimse kalmaz.

SDK – Adam oyunun bir yerinde “kendine kutular yapmýþ orada oturuyorsunuz” der. Adam ne demek istiyor?
Gürol Tonbul – Bu söz bireyin toplumda þiddete uðradýðýnda “tanýk bulamamasýna” bir gönderme ve sizin de yarýn þiddete uðradýðýnýzda ayný þekilde “tanýk bulamayacaðýnýz” gerçeðini de dile getiriyor. Siz de yarýn “yalnýz” ve “çaresiz” kalacaksýnýz. Çünkü “kendi kutularýnýza saklanmýþsýnýz”. Þimdi gaspa uðradýðýnda orada 30 kiþi var ve kimse senin için tanýk olmuyorsa, sen de baþkasýný gasp edeceksin nasýl olsa hiç kimse tanýk olmuyor. Senin paran çalýndýðýnda, sen de gidip bir baþkasýnýn parasýný çalýyorsun, nasýl olsa kimse tanýk olmuyor. Madem tanýk yok, “ben de istediðim gibi at oynatýrým” diyorsun. Böyle olunca, herkes kendi hukukunu kendisi yaratýyor, kendi hakkýný kendisi arýyor. O zaman da þiddet doðuyor. “Kimse tanýk olmak istemiyor”. “Suça iþtirak” burada baþlýyor. Türkiye’deki en önemli sorun bu deðil mi? “Türkiye’de kimse hukuk önünde, tanýk olmak istemiyor”. Aman baþýma bir þey gelmesin diye “insanlar kendi kutularýna çekildiðin anda “suça iþtirak etmiþ” oluyorsun. Bu da hukuk devletini ortadan kaldýrýyor. Yasalarýn bir hükmü kalmýyor, þiddetin ve kaosun hakim olduðu bir toplum ortaya çýkýyor.

SDK – Oyunda her anlamda, kadýnlarý sürekli þiddete uðruyormuþ gibi görüyoruz deðil mi?
Gürol Tonbul – Ben burada kadýndan yana tavýr koyuyorum. Oyunda kadýnlar hep ortadadýr. Kadýnlar hep “haksýz þiddete” uðruyor. Kadýnlarýn o þiddeti yaratan kiþilere meydaný býrakmayacak kadar “onurlu” ve “yürekli” olduðuna inanýyorum. Oyunda kadýn kendini aldatan adamla yüzleþir ve “ben, seninle gelmiyorum” diyerek karþý çýkar. Adam o kadar iþkenceye uðramýþ bir insana dönüp “bana bir þans daha ver” diyor. Nasýl versin? Ayyaþ, kadýný dövmüþ, kadýný aldatmýþ, bir not bile býrakmadan çekip gitmiþ. Burada erkeklerin ne kadar nobran olduðunu ve aslýnda þiddeti yaratanýn onlar olduðunu anlatýyoruz. Burada kadýnýn nasýl ayakta kaldýðýný görüyoruz. Duyarlý kadýnlar tepki gösterirse þiddeti ve savaþý bitirirsin. Çýkýþ anahtarý kadýnlardýr ve ýþýðý göreceðimiz nokta kadýnlarla baþlýyor. Hüznün de neþenin de kaynaðý kadýn.

SDK – Adam, “ay dedeyi öldürüyor” deðil mi?
Gürol Tonbul – Adam burada romantizmi öldürüyor. Adam duygularý bitiriyor. Eðer duygu yoksa, zaten þiddet vardýr. Bir insanýn acýma duygusu þiddeti engelleyen bir þeydir.
Bunun adý duyarlýlýk zaten.

SDK- Þiddet uygulayan adamlarý da kadýnlar doðurmuyor mu?
Gürol Tonbul – Hayýr, kadýn þiddeti doðurmuyor. Kadýnlara yüklenen konum böyle.
Yani, kadýnýn hafif dekolte giyinme þansý yok, birileriyle bir yerde oturup konuþmasý yasak. Kimse bunu sorgulamýyor. O nedenle, hem kurbaný hem de celladý ayný oyuncuya oynatmamýzýn nedeni bu. Oyunda gelip kadýnýn düðmesini koparan da ayný erkektir, sorgulayan da ayný erkektir. Halbuki kimse sormuyor, “baþýna ne geldi?” diye. Kadýnýn uðradýðý þiddeti kimse sorgulamýyor. Sorgulamamýz gereken kendi kýskançlýðýmýz. Mesela, “iki aylýk hamile kadýnýn o gösteride iþi neydi?” diye soruyor ama polise dönüp, “sen neden kadýnýn karnýna tekme vurup da kadýnýn çocuðunun düþmesine sebep oldun” diye kimse sormuyor.

SDK - Ýnsan þiddeti bitirebilir mi?
Gürol Tonbul – Evet, insanoðlu þiddeti bitirebilir. Eðer insan kendi yarattýðý þiddeti seyretmekten, okumaktan, televizyonlarýn baþýnda meþrubat içerken izlemekten zevk almýyorsa bitirebilir. Yüzlerce savaþ görüntüsünün ortasýnda oturup da yemek yemenin benim açýmdan açýklanabilir hiç bir yaný yok. Þiddetin gerçekten bitebilmesi için seyircinin kendi gerçeði ile yüzleþmesi gerek. Tiyatro bunu baþarabilir mi? Biz sadece bunu ortaya bir model olarak koyuyoruz. Televizyonlarýnda baþka kanallarýn da seyirciye bu gerçeði söylemesi gerek. “Katilleri deðil, duyarlý insanlarý kahraman yapmamalýlar”.

SDK – Palyaçolarýn ellerindeki kýrmýzý ve beyaz eldivenlerin özel bir anlamý var mý?
Gürol Tonbul – Kýrmýzý ve beyaz eldivenlerle “eþitliðin” ve “kardeþliðin” sanatýn bir ölçütü olabileceðini ama “özgürlüðün” bireye baðlý olduðunu anlatmak istiyoruz. Mavi “özgürlük” rengidir ve bireyin yaþama biçimi ve tercihlerine baðlý olabileceðini söylüyoruz. Palyaçolarýn yüzünde gördüðümüz kýrmýzý kalp, “sanatýn sevecen” yüzünü temsil ediyor.

SDK – Fuayede çekmeceleri olan kocaman kýrmýzý bir dolap var. Dört bir yaný çekmece ve açýk çekmecelerden bir takým kaðýtlar dýþarý doðru sarkýyor. Bu çekmeceler ve kaðýtlar ne anlama geliyor?
Gürol Tonbul – Bu “Pandoranýn Kutusu”. Açýk duran çekmecelerde her gün güncellenen Türkiye’de ve dünyada iþlenmiþ olan cinayet ve þiddet haberleri var. Oyunla paralel giden bütün þiddet ve cinayet haberlerini çekmecelere koyuyoruz. Seyirci gelip açtýðý zaman kendi þiddetini yaratmýþ oluyor. Cinayet haberlerini okuyor ve þiddetin gerçeði ile yüzleþiyor.

SDK - Oyun öncesi fuayede çok sayýda Bosna Hersekli Türk vardý. Üstelik çoðunluðu kadýndý. Kadýn çoluk çocuk, genç insanlar oyunu izlemeye gelmiþler. Konuþmalarýndan anladýðým kadarýyla, oyunu aralarýnda deðerlendiriyorlardý. Oyunu izleyen Boþnaklarýn tepkisi ve oyun hakkýnda geri dönüþleri nasýl oluyor?
Gürol Tonbul - Nasreddin Hoca bir gün damdan düþmüþ, yatmýþ yatak döþek. Ev ziyaretçi kaynýyor ama Hoca mutlu deðil; ziyaretçilerin bir çoðunu da ters yüz edip gönderiyor. “Aman” demiþ karýsý, “Neden terslersin insanlarý? Bak, herkes hatýrýný soruyor, senin acýný paylaþýyor” Hoca bakmýþ karýsýna. “Tamam” demiþ, “Git, onlara sor. Damdan düþen var mý aralarýnda? Çünkü, benim halimden bir tek o anlar.” Þimdi bunu niye anlattým. Bizim seyircimizin ilginç bir yaný var. Eðer baþýna gelmezse, birçok konuda duyarsýz kalýyor. “Bana ne” ci davranýyor. Oysa, “oyunlar insanýn baþýna gelme olasýlýðý taþýyan anlar üzerine” kuruludur. Bir gün damdan düþebilir, istemeden bir savaþýn ortasýnda bulabilirsiniz kendinizi. Onun için yaný baþýmýzda olan þiddeti, ötekileþtirmeyi görmezden gelemeyiz. Yýllarca savaþýn ve alýþýlagelen, kanýksanan bir þiddetin ortasýnda yaþayan Balkan insaný çok etkileniyor oyundan. Þiddeti bir þekliyle günümüzde de yaþayan, yaþayabilirim korkusu taþýyan herkes daha duyarlý bakýyor oyuna. Duyarsýz kalmak, oyunda olup bitenleri “Aman bana ne ya!” diye seyretmek suça iþtiraktir ve þiddeti yasallaþtýrmaktýr. Bunu anlamak için “ille de damdan düþmek gerekmiyor”.

SDK - Balkan Halklarý federasyonundan ya da Bosna Hersek Federasyonundan oyunu izleyenler oldu mu? Olduysa tepkileri nasýl oldu?
Gürol Tonbul – “Balkan Göçmenleri Derneði” ve “Federasyonundan” yetkililer ve Türkiye’de eðitim gören insanlar seyretti oyunu. Oyunu kendi ülkelerine götürmek istiyorlar. Ýki açýdan önemli bu talepleri. Birincisi, þiddeti iliklerine kadar yaþayan ve bugün de bir “Barut Fýçýsý” üstünde oturan; “altýmdaki fýçý her an patlayabilir” diyen kiþiler olmalarý. Ýkincisi de “Barut Fýçýsý” gibi sert bir oyunun Devlet Tiyatrolarý’nda sahnelenmesi. Bu açýdan baktýðým zaman, önemli bir iþi baþardýðýmý düþünüyorum. Ýzmir Devlet Tiyatrosu’nun suya sabuna dokunmayan bir yapýsý olduðunu düþünenler bu oyunla izlenimlerini deðiþtiriyor. Ayrýca, þunu söylemeliyim. Oyun metnini bizim seyircilerimizden bazýlarý küçümsüyor. “Bu da oyun mu” diyenler oluyor. Týpký 2. Dünya Savaþý sonrasý Beckett’i küçümseyenlerin çýkmasý gibi. Oysa, bugün Beckett tiyatro tarihinde bir dönüm noktasý sayýlýyor Dukovski de bu çað için çok önemli bir yazar. Þiddetin legalleþtiði, olur olmaz nedenlerle insanlarýn birbirine þiddet uyguladýðý bir ortamý anlatýyor. Oyunu anlamak için damdan düþmek isteyen varsa onun sorunu elbette. Dukovski uyarýyor: “ Þiddet gelince baþa, bildiðiniz bütün nedensellikler, bütün çözüm yollarý biter, o an da sadece seçim noktasýnda kalýrsýnýz. Ya þiddet uygulanmasýna göz yumacak ya da siz de þiddet uygulayacaksýnýz” diyor. Onun için ana sorunu konuþmamýz gerek. Þiddet ortadayken o þiddetin kim tarafýndan, ne amaçla yaratýldýðýna bakmadan þiddete karþý durmalýyýz.. Oyundaki kiþilerin “görmezden gelen tavýrlarý” gibi günlük hayattaki “suskunluklarýmýz” þiddeti yaratmada “suça iþtiraktir”.

SDK – “Barut Fýçýsý” için söylenebilecek en son cümle ne olabilir?
Gürol Tonbul – 3D ilkesi. “Barut Fýçýsý” için en son söylenecek üç þey var. “Duyarlý Olmak, Duyarlý Olmak ve Duyarlý Olmak”. Eðer duyarlýlýk varsa “denetim” vardýr. Eðer duyarlýlýk varsa, “doðruluk” vardýr. Eðer duyarlýlýk varsa, “dürüstlük” vardýr. Duyarlýlýk yoksa hiçbir þey yoktur. Yasayla, tek baþýna “denetim”, “doðruluk”, “dürüstlük” gelmez. En büyük hata budur. Olaylarý sonlandýran ve hayata daha olumlu bakmamýzý saðlayan insanlarýn duyarlýlýðýdýr.

Dünya kanýyor. Biz özümüze bakmaktan korkuyoruz. Japonya’da yüzyýlýn depremi oluyor. Amerika’da birileri depremde ölenlerle dalga geçiyor. Toplu ölümler bazýlarýna “komik” geliyor. Özümüz çürüyor. Libya, Tunus, Mýsýr, Yemen, Ürdün, Suriye, Irak, Lübnan, Pakistan’da ve diðer fakir coðrafyalarda kan gövdeyi götürüyor. Sokaklarda çürümeye býrakýlan cesetler. Sayýsýz ölüm. Ýnsanlar kayboluyor. Ýnsanlar evlerini terk etmek zorunda kalýyor. Milyonlarca göçmen. Aç, susuz, ölüme terk edilmiþ. Beyaz efendilerin sýð merhametine terk edilmiþ milyonlarca “çaresiz insan”.

Artýk dünyada “güven” ve “istikrar” Kaf Daðýndaki masal ülkesi.
Ama biz “afiyetteysek, çok þükür” bir sorun yok. “Sýrtýmý dönerim, keyfime bakarým” anlayýþý hepimizi ele geçirmiþ. “Küçük kutucuklarýmýza saklanmamýzý” fýrsat bilen semirmiþler,
“gemi azýya almýþ” durumda. Ýþtahý kabarmýþ birileri þiþkin parmaklarýyla bombalanacak yerleri iþaret ediyor. Paralar el deðiþtiriyor. Kandan semirmiþ silah tüccarlarý daha çok silah kusuyor. Dünya kanýyor. Daha çok kanýyor. Artýk þiddet havada zehirli bir gaz. Soludukça ciðerler yanýyor. Þiddet özümüzü yok ediyor. Dünya kanýyor.

Nihai sona bir kala, þiddet almýþ baþýný gidiyor.





.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Tiyatro/Þiddet/Yaþam
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
24 Mart 2011
Sn Seval Deniz,"Tiyatro oyunu yaþamý mý yansýtýr?/Yaþamýmýz bir tiyatro oyunu mudur?"ikilemine bir kez daha götürüyor. Bizi boðan sorunlara,duyarlý yüreði ve anlatýmý ile, yine çok iyi bildiði tiyatro dünyasýndan yola çýkarak ayna tutuyor.Hele de demokrasi adýna kan gölüne çevrilmek istenen bugünkü dünyamýzda, þiddet, sorumluluklarýmýz üzerinde tekrar düþünmeye çaðýrýyor. Teþekkürler...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplum ve birey kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Franca Rame ve Dario Fo"dan Büyüklere Masallar : Japon Kuklasý
Ýçimden Çýkan Küheylan...
"Ýþi Kapmak" Ýçin Ne Kadar "Ýleri" Gidebilirsiniz? Metot Oyunu Sýnýrlarý Zorluyor!
That Face : Aynada Gördüðün "O Yüz" Kim?
Ýçimizdeki "Boþ Þehir"ler...
"Ýzmir Kukla Günlerinde", "Karþýyaka Ragýp Haykýr Sahnesinde" Baþýma Gelenler…
Franca Rame ve Dario Fo"dan "Kadýn Oyunlarý" ve Zeynep Nutku
Sumru Yavrucuk ve Bütün Umudunu Tüketmiþ "Umutlara"...
Toplumu Yutmaya Hazýrlanan "Dalga Hareketi"
Alice ve Dante'nin Ýmkansýz Birlikteliði

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Öpülesi "Yastýk Adam" Öyküleri : Kayýp Ruhlara Masallar
Para Aðaçta Yetiþmiyor Pinokyo!
Dario Fo"dan "Bir Anarþistin Kaza Sonucu Ölümü"
Ferhan Þensoy"dan 2019 Türkiye Fotoðraflarý
Dumana Boðulan "Romeo ve Juliet"
Ben, "Çýplak Memelerini Deðil" Dansý Ýzlemeye Geldim!
Tiyatronun Yýkýmdan Önceki Son Oyun: "Peron" Siz Hayatýnýzýn Kaçýncý "Peron" Undasýnýz?
Söyleyecek Sözü Olan Oyunlar…
Genco Erkal'dan "Yaþamaya Dair "" …
Siz Hiç Modayý Takip Etmez Misiniz? Marx Þimdi Çok Moda! Takunyalý Sadaka Ýmparatorluðu Yýkýlýyor : Kapitalizm Öldü, Yaþasýn Marx!

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýbneler ve Çocuk Cesetleri [Þiir]
Komþu Çocuðu [Þiir]
Bir Bardak Soðuk Suyun Hatýrýna… [Þiir]
Ýhtiyaçtan [Þiir]
Deli mi Ne? [Þiir]
Sakýz Reçeli Seven Yare Mektuplar [Þiir]
Bir Nefes Alýp Verme Uzunluðunda… [Þiir]
Lord'umun Suskunluðunun Sebeb-i Hikmeti... [Þiir]
Pimpirikli Hanýmýn, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Þiir]
Yere Göðe Sýðamýyorum… [Þiir]


Seval Deniz Karahaliloðlu kimdir?

Bazý insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doðal bir ihtiyaçtýr. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatýmla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. Ýþte bu kadar basit.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doðru bilemem ama beyinsel olarak beslendiðim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla Ýlhan, Ýlber Ortaylý, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.