"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü |
|
||||||||||
|
Gelin de başkaldırmayın. Avaz avaz haykırmayın. Bir şeyleri kırıp atma, lime lime parçalama nöbetleri gelmesin. Böğüre böğüre lanetler okumayın. Ne oluyor?...Nereye gidiyoruz, nereye gideceğiz?... Orhan Pamuk’u, ilk kitabı çıkar çıkmaz, Cevdet Bey ve Oğulları ile tanıdım. Önce ödül almış, sonra yayınlanmıştı kitap. Sevmedim romanı. Sürekli peksimet yiyormuşum duygusu uyandı kitap bitene kadar. Sonra yazar pek ünlü ve övülür oldukça kendimden kuşkuya düşmeye başladım. “Bir değer parlıyor da ben mi anlamıyorum” diye. Emeğe duyduğum saygı nedeniyle bu kuşkuculuğu hâlâ tam olarak atamadım üstümden. Bir yazarı beğenip beğenmeme kararını oluştururken illa bir kaç yapıtını okurum yine de. Örneğin, Pamukla aynı dönemde parlayan, Pamuk’un yanında güneş saymamız gereken Mehmet Eroğlu’nun neden hep gri bulutlar ardında kaldığını da anlayamıyordum o zamanlar. Sonra Elif Şafak gazetelerin kitap eklerinde sık sık arzı endam eyledi. Amerika’dan yazılar gönderiyordu, en iyi sayfalarda “Ey okur bunu kaçırma” dercesine sunuluyordu yazılar. Okudukça Grönland’da yüzüyormuş duygusu kaplıyordu içimi. Gün oldu, devran döndü..Bu yazarlarımız yol boylarında kocaman afişlerle gözümüze sokuldu. Her akşam bir TV kanalında kimi elini kolunu sallayıp nefes nefese konuşmalarıyla, kimi kimi balık balık bakan gözleriyle dolaştırılmaya başlandı. Benim aklım ancak o zaman işin nedenini, nasılını, niçinini algılamaya başladı. Neyse ki edebiyat dünyasının, sayısı pek az kalan saygın eleştirmenlerinden benimkilerle örtüşen yargıları okudukça, paranın egemenliğine el pençe divan duran eleştirmenlerin hızla türediğini gördükçe ve bir garip eleştiri ahlakı ve pazarlama yöntemi geliştikçe kabahatin bende olmadığını anladım da bağışladım kendimi. Yoksa aklıma, beğenime küfrediyor, haksızlık ettiğim duygusuyla kıvranıp duruyordum. Bütün bunlara karşın, bu yazarların, kimine göre haklı, kimine göre haksız nedenlerle ama salt yazdıkları için yargılandıkları, linç girişimlerinin olduğu günler geldi. Yazar, yazdığı için yargılanamazdı bana göre. O yazar’dı, ben okur’dum. Hiçbir güç benim yazınsal beğeni hakkıma saldıramazdı. Koşup bütün kitaplarını aldım. Kimini okudum, kiminin sayfaları karıştırdım. Derken son seçimler yapıldı. Seçimlerin haftası olmadan Ergün Poyraz, Musa’nın bilmem neleri dizisi için içeri alınmasın mı? Buram buram istihbarat kokan, dil özürlü o kitapları da aldım. Politika çoktan istihbaratlar çatışması haline gelmişti. Benim doğruları öğrenmem için bu çatışmaların taraflarının satır aralarında gezinmekten başka şansım kalmamıştı ki...Niye ille de birinin güdümünde olacaktım? Ne kadar çatışan çarpışan varsa hepsini okuyup kendi yargımı oluşturacaktım. Edebiyat beğenimden sonra bilgi edinme hakkıma da saldırı vardı. Adları saymakla bitmeyen, şimdi onlarca gazeteci, yazar içerde ve artık benim zavallı emekli maaşım, tümünün kitaplarını alıp protesto etmemi de olanaksız kılıyor. Prof. Yalçın Küçük’ün hezeyana gark olmuş dehasının ürünü bilgilere mi ulaşayım?... Balbay’a, Tuncay’a, Beşikçi’ye ve daha onlarcasına nasıl yetişeyim?.. İyice paralı hale gelen hastanelerde, sağlık sorunlarıyla mı boğuşayım?... En iyisi ölmek... Gel gör ki şu dünyayı, emeği yok edenlere bırakıp gitmek de bu inada yakışmıyor. Hani insan, “güzel günler göreceğiz çocuklar” diyen koca Nazım’ı yalancı çıkarmaktan da korkuyor. Kara kara düşünürken, İzedebiyat’ta Sn Ömer Faruk Hüsmüllü’nün “Bedava Kitap İster Misiniz?” başlıklı yazısı çıktı karşıma. Yazarın, kitabın, emeğin çilesinin sessiz ve onurlu çığlığını haykıran bir yazı...Saygıdeğer bir başkaldırı. Canım yandı yine. Emeğin değerinin sürekli yok edildiğini, sahibinin sesi olmayanlara yaşam hakkı tanınmadığını haykıran bu sessiz çığlığın tınılarıyla irkildim. Ve bugüne geldik... Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” daha minicik bir ceninken, yayınevinde “delete” edilmesin mi? Ardından birkaç gün içinde, internette boy gösterdiği gibi, birkaç saat içinde de on binlere ulaşmasın mı? Teknoloji özürlü ben bile, canhıraş, o hırsla oraya tık, buraya tık derken anında indirmeyeyim mi? Haydaaaa...“İnsanlar yok olmamış yurdumda” deyip neredeyse zil takıp oynama da dur, coşma da dur bakalım... “Motorların sürüleceği mavilikler” şöyle dalga dalga yükselmesin gözlerinde...O anda seni en acıtan olayları bile unut gitsin. Ey umut...İnsan varsa umut nasıl yok olur, umut varsa insan nereye gider?... Şimdi sıra, güzel ülkemin onurlu ve cesur insanlarının, aydınlarının bu umudu daha bir donatmasındadır. Vakti saat gelmiştir. Şu lanet ve görkemli teknolojinin olanaklarını tepe tepe kullanıp, yeni örgütlenme, dayanışma, paylaşma modellerini hızla geliştirip yaygınlaştırma zamanıdır!.. Büyüyüp güçlenme, sesimize ses katma, el ele verme zamanıdır!.. Tek yönlü düşünce bombardımanından, güdümlenmekten kurtulmak için; ne yazarsa yazsın, kim yazarsa yazsın, amasız mamasız sahiplenme, okuma, bilgilenme, bildiklerimizi, düşündüklerimizi özgürce dillendirme hakkımıza sahip çıkma zamanıdır!.. “Emek en yüce değer”se eğer, tüm yazar çizerimizin, hapiste olduğu halde telif hakkını bile gözü görmeyen Şık’ın, Hüsmüllü’nün emeğine maddi olarak da karınca kaderince, çam sakızı çoban armağanı dercesine saygı göstermenin yolunu, inadına, ne yapıp edip bulmanın zamanıdır!.. Yeter ki isteyelim. Başka da yol yoktur...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |