Enis Batur'un Zihin Labirentinde Bir Gezinti
Türk edebiyatının en üretken ve sınır tanımayan kalemlerinden Enis Batur, okurunu bir kez daha kendi zihin coğrafyasının dolambaçlı patikalarında bir seyahate çıkarıyor. "Başka Yollar", adının vadettiği gibi, alışıldık anlatı kalıplarının dışına çıkan, deneme, anı, gezi yazısı ve iç monolog arasında salınan melez bir metin. Batur, okurunu bir sonuca ulaştırmaktan ziyade, düşüncenin ve hafızanın oluşum sürecine tanıklık etmeye davet eden bu eseriyle, bir yazarın kendi varoluş labirentini nasıl inşa ettiğini gözler önüne seriyor.
Kitap, doğrusal bir olay örgüsünü takip etmiyor. Bunun yerine, Batur'un zihninde bir çağrışımın bir diğerini tetiklediği, anıların, okumaların ve yolculukların iç içe geçtiği sarmal bir yapıyla ilerliyor. Chartres Katedrali'nin zeminindeki labirentten yola çıkarak kendi "yazı labirenti"ne uzanan yazar, yazma eyleminin kendisini bir tür hac yolculuğu olarak kurguluyor. Bu yolculukta ona eşlik edenler ise Borges'ten Bach'a, eski öğretmeni Claude Darreye'den babasına uzanan geniş bir hayaletler ve anılar topluluğu. Batur, bu metinlerarası ve anısal ağ içinde, bir yazarın kimliğini oluşturan temel soruların izini sürüyor: Yazı nedir? Hafıza nasıl işler? Yollar nereye çıkar?
"Oluşturduğum yazı labirenti, doğal olarak, herhangi bir yapının zemininde görünmeyecek," der Batur. Gerçekten de "Başka Yollar"ı okumak, görünmez bir labirentte gezinmeye benziyor. Her bölüm, her paragraf, okuru yeni bir yola saptırırken aynı zamanda merkeze, yani yazarın benliğine dair bir ipucu sunuyor. Batur'un uzun, entelektüel ve yoğun göndermelerle bezeli cümleleri, bu labirentin hem duvarlarını örüyor hem de çıkış yollarını işaret ediyor. Kitap, yazarın Saint-Joseph Lisesi'ndeki günlerinden Paris'teki arayışlarına, babasıyla olan karmaşık ilişkisinden yazma sancılarına kadar son derece kişisel duraklara uğruyor. Ancak Batur'un dehası, bu kişisel malzemeyi evrensel bir düşünce pratiğine dönüştürebilmesinde yatıyor.
"Başka Yollar", Batur'un Doğu ve Batı kültürleri arasında kurduğu köprülerin en belirgin örneklerinden birini sunuyor. Metin boyunca Batı felsefesi ve edebiyatının devleri, Doğu'nun tasavvufi derinliğiyle bir araya geliyor. Bu entelektüel zenginlik, metni zaman zaman çetin bir okuma nesnesi haline getirse de, sabırlı okur için eşsiz bir zihin jimnastiği vadediyor. Kitabın belki de en dokunaklı bölümlerinden biri, Batur'un otuz yıl sonra eski öğretmeni Frère Claude'u bulmak için Fransa'nın Troyes kentine yaptığı yolculuğu anlattığı kısımlar. Bu arayış, sadece bir kişiye değil, aynı zamanda yitirilmiş bir zamana, bir başlangıç noktasına ve kişinin kendisini şekillendiren köklere doğru yapılmış bir yolculuktur.
Sonuç olarak Enis Batur, "Başka Yollar" ile okuruna bitmiş bir eser sunmaktan çok, bir eserin oluşum anlarına, bir zihnin kendi kendini inşa etme sürecine tanıklık etme imkânı veriyor. Bu kitap, bir varış noktası olmayan, bizatihi yolculuğun kendisi olan bir metin. Batur'un "seferi uçbeyi" kimliğinin hakkını veren bu eser, onun edebiyatının şifrelerini çözmek isteyenler için vazgeçilmez bir kılavuz niteliğinde. Her okurun kendi yolunu bulacağı, kendi labirentini adımlayacağı, zorlu olduğu kadar aydınlatıcı bir okuma deneyimi.