"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."

KİTAP İZLERİ

İNCİR KUŞLARI

Sinan Akyüz

Cover Image

Yayınevi: Alfa Yayınları

Yayın Yeri: İstanbul

Yayın Tarihi: 01 February 2012

Zambaklar Ülkesinde Açan Kan Gülleri: "İncir Kuşları"

Sinan Akyüz’ün gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkarak kaleme aldığı "İncir Kuşları", okuru 1990'ların başında Avrupa'nın kalbinde patlak veren Bosna Savaşı'nın acımasız gerçekleriyle yüzleştiren sarsıcı bir roman. Kitap, Saraybosnalı genç ve yetenekli bir piyano öğrencisi olan Suada'nın gözünden, barut kokusunun müziğin sesini bastırdığı, nefretin komşulukları yıktığı ve insanlığın en karanlık yüzünün ortaya çıktığı bir dönemi anlatıyor. Akyüz, aşk, inanç, savaş ve şiddet gibi evrensel temaları ustalıkla harmanlayarak, yakın tarihin bu trajedisine edebi bir anıt dikiyor.

Roman, Suada'nın savaş öncesi hayatının pastoral bir tasviriyle açılıyor. Konservatuvarda tanıştığı, Sırp bir anne ve Boşnak bir babanın oğlu olan Tarık'a duyduğu ilk görüşte aşk, hikâyenin merkezindeki umut ışığıdır. Ancak bu masum aşkın arka planında, Suada'nın teyzesi İfeta'nın öngörülü uyarılarıyla kendini hissettiren siyasi gerilim yavaş yavaş tırmanır. Aynı okula gittikleri Sırp genci Vukadin'in Suada'ya duyduğu karşılıksız ve takıntılı aşk ise yaklaşan felaketin kişisel bir yansıması olarak belirir. Suada'nın Vukadin'i "Kalbimde iki kişiye yer yok" diyerek reddetmesi, savaşın başlamasıyla birlikte kaderin acı bir cilvesiyle yeniden karşısına çıkacaktır.

6 Nisan 1992'de savaşın patlak vermesiyle Suada'nın hayatı bir anda kâbusa döner. Ailesini ziyaret etmek için gittiği Milyevina'da mahsur kalır ve sevdiği adam Tarık ile teyzesinden kopar. Bu andan itibaren roman, okuru adım adım şiddetin ve vahşetin derinliklerine çeker. Akyüz, dünyanın seyirci kaldığı bu soykırımda yaşananları sansürsüz bir dille aktarır: Evlerin basılması, sivillerin katledilmesi, Suada'nın annesi ve eniştesinin gözleri önünde öldürülmesi ve esir kamplarına götürülüş.

"İncir Kuşları"nın en vurucu ve okuması en zor bölümleri, Suada'nın ve diğer binlerce Boşnak kadının maruz kaldığı sistematik tecavüzü anlatan kısımlardır. Kaderin bir oyunuyla, Suada'yı esir alan birliğin komutanı, onu yıllar önce reddeden Vukadin'den başkası değildir. Vukadin, kini ve iktidar arzusunu Suada'dan intikam almak için kullanır. Bu bölümlerde Akyüz, tecavüzün sadece fiziksel bir saldırı olmadığını, aynı zamanda bir kimliği, bir halkı ve bir inancı yok etmeyi amaçlayan bir savaş silahı olduğunu gözler önüne serer. Suada'nın yaşadığı travma, acı ve utanç, okurun iliklerine kadar işler.

Ancak "İncir Kuşları" sadece bir zulüm hikâyesi değil, aynı zamanda inanılmaz bir direniş ve hayata tutunma öyküsüdür. Suada, yaşadığı tüm acılara rağmen içindeki umudu tamamen yitirmez. Esir kamplarındaki dayanışma, babasıyla kısa süreli kavuşmaları ve Tarık'a olan aşkının hatırası, onu ayakta tutan yegâne unsurlardır. Roman, savaşın en karanlık anlarında bile insan ruhunun direncini ve inancın gücünü vurgular.

Sinan Akyüz'ün yalın ve akıcı anlatımı, olayların dehşetini daha da çarpıcı kılıyor. Kitap, basit bir aşk hikâyesi gibi başlasa da, sayfalar ilerledikçe okuru Avrupa'nın modern tarihindeki en büyük utançlarından biriyle yüzleşmek zorunda bırakıyor. Savaşın sonunda Suada ve Tarık'ın, her ikisi de bedensel ve ruhsal olarak derin yaralar almış bir şekilde yeniden bir araya gelmesi, romanın acı ama umut dolu finalini oluşturur.

Sonuç olarak "İncir Kuşları", unutulmaması gereken bir trajediyi kişisel bir hikâye üzerinden anlatarak evrenselleştiren, zorlu ama bir o kadar da gerekli bir eser. Savaşın en çok kadınları ve masumları vurduğunu bir kez daha hatırlatan bu roman, insanlığın düştüğü en dip noktada bile sevginin ve umudun nasıl filizlenebileceğini gösteriyor. Bu, sadece bir soykırımın değil, aynı zamanda kadere inananların ve ne olursa olsun hayatta kalmayı seçenlerin romanıdır.

Kümeler: Roman Tarih Savaş
Başa Dön