"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."

KİTAP İZLERİ

Kayıp Tanrılar Ülkesi

Ahmet Ümit

Cover Image

Yayınevi: Yapı Kredi

Yayın Yeri: İstanbul

Yayın Tarihi: 01 January 2019

Zeus Berlin Sokaklarında: Ahmet Ümit'ten Mitoloji, Cinayet ve Hafıza Üzerine Bir Roman

Ya eski tanrılar ölmemiş, sadece unutulmuşsa? Ve içlerinden biri, bu umursamazlığa öfkelenip modern Berlin sokaklarında kanlı bir adak talep etmek için geri dönerse ne olur? Ahmet Ümit, "Kayıp Tanrılar Ülkesi" adlı romanında okuru tam da bu rahatsız edici sorunun kalbine bırakıyor. Polisiye, arkeoloji ve mitolojiyi ustalıkla harmanlayan Ümit, sadece katilin kim olduğunu bulmaya yönelik bir macera değil, aynı zamanda unutulmanın, tarihin ve günümüz kimlik sancılarının derinliklerine inen, katmanlı ve iddialı bir eser ortaya koyuyor.

Roman, Berlin Emniyet Müdürlüğü'nde görevli Türk kökenli Başkomiser Yıldız Karasu ve Alman ortağı Tobias Becker'ın, vahşice işlenmiş bir cinayet mahalline çağrılmasıyla başlıyor. Kurban Cemal Ölmez adında bir Türk'tür ve katil, arkasında sembolik ve dehşet verici bir sahne bırakmıştır: Kurbanın kalbi yerinden sökülmüş, ellerine bırakılmış ve duvara çizilmiş görkemli bir Zeus tasvirine sunulur gibi konumlandırılmıştır. Bu ritüelistik cinayet, Başkomiser Karasu'yu Berlin'in çok kültürlü sokaklarından Bergama'nın antik kalıntılarına uzanan, geçmişle bugünün iç içe geçtiği tehlikeli bir soruşturmanın içine çeker.

Ahmet Ümit, "İstanbul Hatırası" ve "Patasana" gibi eserlerinden aşina olduğumuz tarih ve suç örgüsünü bu romanda bir adım öteye taşıyor. Kitabın en çarpıcı yapısal özelliklerinden biri, Yıldız Karasu'nun yürüttüğü modern polis soruşturması ile adeta yeniden doğmuş olan Baştanrı Zeus'un ağzından anlatılan bölümlerin iç içe geçmesidir. Zeus'un monologları, okura Yunan mitolojisinin kanlı baba-oğul çatışmalarını (Uranos, Kronos, Zeus) hatırlatırken, aynı zamanda katilin zihin dünyasına açılan karanlık bir pencere işlevi görüyor. Katil, "O yüzden unuttuk dediğiniz yerden başlayacağım. Unutmanın bedelini ödeyecek unutanlar" diyerek eylemlerinin motivasyonunu antik bir öfkeye dayandırır. Bu ikili anlatı, romanı basit bir "katil kim?" sorusundan çıkarıp, suçun çağlar ve kültürler boyu değişmeyen doğasını sorgulayan felsefi bir metne dönüştürüyor.

Ümit, bu romanla okurlarını Başkomser Nevzat'tan sonra yeni ve güçlü bir karakterle tanıştırıyor: Yıldız Karasu. Berlin'de doğup büyümüş, Alman disiplini ile Türk sezgiselliği arasında denge kurmaya çalışan Yıldız, sadece bir cinayeti çözmekle kalmıyor, aynı zamanda göçmen kimliği, aidiyet ve Alman toplumundaki Neo-Nazi tehditleri gibi güncel sorunlarla da yüzleşiyor. Onun varlığı, romana toplumsal bir derinlik katarken, soruşturmayı da kişisel bir keşif yolculuğuna çeviriyor.

"Kayıp Tanrılar Ülkesi," adından da anlaşılacağı gibi, sadece mitolojik tanrıları değil, aynı zamanda kayıp tarihleri ve hafızaları da merkezine alıyor. Zeus Altarı'nın (Bergama Sunağı) 19. yüzyılda Almanya'ya götürülüşünün hikayesi, romanın ana damarlarından birini oluşturuyor. Ümit, bu tarihsel olayı, karakterlerinin kişisel trajedileriyle paralel bir şekilde işleyerek kültürel mirasın yerinden edilmesinin yarattığı köksüzlük ve yabancılaşma hissine dikkat çekiyor. Roman, bir arkeoloji dersi gibi bilgi vermekten ziyade, bu tarihsel yarayı cinayetlerin psikolojik zeminine yerleştirerek okuru suçun kökenleri üzerine düşünmeye itiyor.

Ahmet Ümit'in ustalığı, bu kadar farklı unsuru –bir Alman şehrindeki polis soruşturması, Yunan mitolojisi, güncel siyasi gerilimler ve karmaşık aile dramları– sürükleyici bir potada eritebilmesinde yatıyor. Romanın zaman zaman mitolojik anlatının yoğunluğuyla yavaşladığı anlar olsa da bu, eserin genelindeki gerilimi ve entelektüel doygunluğu azaltmıyor.

Sonuç olarak, "Kayıp Tanrılar Ülkesi," alışıldık bir polisiye romanın çok ötesinde bir deneyim sunuyor. Ahmet Ümit, okurunu Berlin'den Bergama'ya uzanan, tanrıların ve insanların gölgelerinin birbirine karıştığı unutulmaz bir yolculuğa çıkarırken, suçun, belleğin ve tarihin insan ruhundaki silinmez izlerini sorgulatıyor. Bu eser, yalnızca yazarın kariyerinde önemli bir basamak değil, aynı zamanda Türk edebiyatında türler arası sınırları başarıyla aşan dikkate değer bir çalışma olarak öne çıkıyor.

Kümeler: Tarih Polisiye Mitoloji
Başa Dön