"13 Ekim 2025'te uyandım, dünya hala dönüyordu. Sanırım en büyük hayal kırıklığım bu." - Albert Camus (kurgusal)"

KİTAP İZLERİ

Olduğu Kadar Güzeldik

Mahir Ünsal Eriş

Cover Image

Yayınevi: İletişim

Yayın Yeri: İstanbul

Yayın Tarihi: 01 January 2013

Kusurlu Güzelliğin Dokunaklı Şarkısı

Mahir Ünsal Eriş, "Olduğu Kadar Güzeldik" adlı öykü kitabıyla, sıradan insanların hayatlarındaki çatlaklardan sızan o hem buruk hem de aydınlık ışığı okurun kalbine taşıyor.

Mahir Ünsal Eriş'in 2013'te yayımlanan ve yazara 60. Sait Faik Hikâye Armağanı gibi prestijli bir ödülü kazandıran "Olduğu Kadar Güzeldik" adlı eseri, adını sanki bir Yıldız Tilbe şarkısından ödünç almış gibi duran kapağıyla daha ilk anda okuru o tanıdık, içli ve bir o kadar da isyankâr dünyaya davet ediyor. Eriş, bu öykülerde, hayatın çemberinden geçerken bir yerlerde tökezlemiş, yenilmiş ama yine de ayakta kalmaya çalışan "küçük insanların" dünyasına eğiliyor. Bunu yaparken ne bir ders verme ne de bir acıma duygusu yaratma peşinde. Onun yaptığı, daha çok, o hayatların içine bir iskemle çekip sessizce oturmak ve duyduklarını, gördüklerini en yalın, en içten haliyle kâğıda dökmek.

Kitaptaki öyküler, Bandırma'dan Erdek'e, Ankara'dan Susurluk'a uzanan bir coğrafyada, okurun hiç de yabancısı olmadığı mekânlarda geçiyor. Bu mekânlar, karakterlerin ruh hallerini yansıtan birer ayna görevi görüyor. Eriş, gündelik hayatın sıradan anlarını, aile içi gerilimleri, baba-oğul çatışmalarını, çocukluktan kalma yaraları ve ansızın alevlenen aşkları, son derece gerçekçi ve bir o kadar da vicdanlı bir dille anlatıyor. Nitekim Sait Faik jürisi de ödül gerekçesinde yazarın bu "gerçekçi ve vicdanlı" diline ve sıradan insanın zayıflıklarını ve güçlü yanlarını anlatmadaki ustalığına dikkat çekmiştir.

Eriş'in en büyük gücü, şüphesiz ki dilinde yatıyor. Onun dili, sokaktan, kahveden, ev içlerinden süzülüp gelen, yaşayan, nefes alan bir dil. Karakterler, sanki yanı başımızda konuşuyormuş gibi sahici ve doğal. Bu dil kullanımı, öykülere, okuru anında içine çeken bir samimiyet ve naiflik katıyor. "sen o zaman parasız yatılıdaydın" ile başlayan ilk öyküde, bir ailenin dağılışını, bir babanın çöküşünü ve geride kalanların bu enkazla nasıl başa çıktığını, neredeyse tek bir fazla kelime etmeden, okurun boğazına bir yumru oturtarak anlatıyor. Bu, Eriş'in az sözle çok şey anlatma becerisinin en net örneklerinden biri.

Kitaba adını veren felsefe, yani "olduğu kadar" olanla yetinme, kusurlarıyla barışma ve geçmişin yükünü bir bilgelikle taşıma hali, tüm öykülere sinmiş durumda. "benim adım Feridun" öyküsünde, bir düğünde yanlışlıkla başka biri sanılan kahramanın bu yeni kimliği bir günlüğüne de olsa sahiplenmesi, aslında aidiyet ve kimlik arayışının trajikomik bir yansıması. "Stoper"de ise, bir zamanların potansiyel futbol yıldızı bir babanın, hayatın yedek kulübesinde geçen ömrünün hüzünlü ama bir o kadar da onurlu muhasebesini okuyoruz. Bu öykülerde Eriş, okura şunu fısıldıyor: Hayat mükemmel olmayabilir, kahramanlar her zaman kazanmayabilir ama her yaşam, kendi yenilgileri ve zaferleriyle, "olduğu kadar" güzeldir.

Jüri başkanı Doğan Hızlan'ın da belirttiği gibi, nasıl Sait Faik İstanbul'un adalarını, balıkçılarını, yoksullarını yazdıysa, Eriş de Bandırma'nın ve benzeri taşra şehirlerinin öyküsünü yazarak bu iki yazar arasında bir "ruh akrabalığı" olduğunu göstermiştir. Mahir Ünsal Eriş, "Olduğu Kadar Güzeldik" ile modern Türk öykücülüğünün Sait Faik'ten miras kalan o insancıl damarını beslemeye devam ediyor. Kırık dökük hayatların, yarım kalmış hayallerin ve söylenmemiş sözlerin içinden, insana ve yaşama dair dokunaklı ve unutulmaz bir güzellik çıkarıyor. Bu kitap, bittiğinde bile melodisi kulağınızda çınlamaya devam eden hüzünlü bir şarkı gibi.

Başa Dön