"Fikrimi beğenmediğin zaman, en azından bir zamanlar bir fikrim olduğuna sevinmelisin." - Oscar Wilde"

KİTAP İZLERİ

Pia Mater

Serkan Karaismailoğlu

Cover Image

Yayınevi: Elma

Yayın Yeri: Ankara

Yayın Tarihi: 01 May 2019

Zihnin Labirentlerinde Bir Gerilim: "Pia Mater"

Bilim ve edebiyatı bir araya getirme çabası, çoğu zaman bir tarafın diğerinin gölgesinde kalmasıyla sonuçlanan riskli bir girişimdir. Bir sinirbilimci olan Serkan Karaismailoğlu, ilk romanı "Pia Mater" ile bu zorlu alana iddialı bir giriş yapıyor ve kendi tabiriyle "Nöro-Roman" adını verdiği yeni bir türün kapılarını aralıyor. Karaismailoğlu, daha önce yayımladığı popüler bilim kitaplarından sonra kaleme aldığı bu romanda, kurguyu bilimi popülerleştirmek için bir araç olarak kullanıyor. Sonuç, zaman zaman anlatının bilimsel pedagojinin ağırlığı altında ezildiği hissini verse de, insan zihninin karmaşık mekanizmalarını bir gerilim potasında eriten, kışkırtıcı ve büyük ölçüde başarılı bir ilk roman olarak karşımıza çıkıyor.

Daha önce "Kadın Beyni Erkek Beyni" ve "Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum" gibi eserleriyle geniş bir okur kitlesine ulaşan Karaismailoğlu, "Pia Mater"da akademik birikimini kurgusal bir zemine taşıyor. Yazarın, "Sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okuyucuya sunulduğu bir roman türü" olarak tanımladığı Nöro-Roman, bir yanıyla macera ve gerilim dolu bir anlatı sunarken, diğer yanıyla Oliver Sacks'ın vakalarından fırlamış gibi duran karakterleriyle edebi bir derinlik arayışına giriyor.

Roman, klostrofobik bir tünelde başlayan ve okuru daha ilk sayfalardan karakterin zihinsel ve fiziksel sıkışmışlığına ortak eden bir sahneyle açılıyor. Hikaye, yolları kesişen bir dizi karakter üzerinden ilerliyor: Ünlü psikiyatrist Aren Urban, gizemli yemek tasarımcısı Alef, bilim aşığı ve ana karakter Tesla ile onun arkadaş çevresi. Bir yanda aldatılma şüpheleri, kayıp anılar ve saplantılı bir aşk üçgeni, diğer yanda ise bu durumları açıklamaya çalışan sinestezi, bellek, lateralizasyon gibi nörolojik kavramlar yer alıyor. Karaismailoğlu, okura hikayenin kırıntılarını sunarken, asıl gizemin karakterlerin başına gelenlerden çok, beyinlerinin içinde olup bitenler olduğunu ustalıkla hissettiriyor.

"Pia Mater"ın en büyük gücü, şüphesiz ki bu özgün konsepti. Yazar, karmaşık bilimsel olguları, karakterler arasındaki diyaloglara yedirerek anlaşılır kılmaya çalışıyor. Örneğin, solaklığın evrimsel avantajlarından bahseden bir akşam yemeği sahnesi ya da müziğin beyin üzerindeki etkilerinin tartışıldığı bir araba yolculuğu, romanı adeta interaktif bir ders kitabına dönüştürüyor. Ancak kitabın en büyük gücü, aynı zamanda en belirgin zayıflığı olabiliyor. Kimi zaman karakterler, kendi seslerine sahip bireyler olmaktan çıkıp yazarın bilimsel sözcüleri haline geliyor. Uzun ve didaktik diyaloglar, gerilimin en çok tırmanması gereken anlarda anlatının hızını kesebiliyor. "Yumurta içeriden kırılırsa hayat başlar. Yok, eğer yumurta dışarıdan kırılırsa işte o zaman bir hayat son bulur" gibi güçlü metaforlar barındırmasına rağmen, romanın edebi dili, bilimsel açıklamaların gölgesinde kalma riski taşıyor.

"Pia Mater" her okurun harcı olmayabilir. Saf bir gerilim romanı arayanlar, karşılaştıkları bilimsel yoğunluk karşısında yorulabilirler. Ancak insan zihninin nasıl çalıştığına, anıların nasıl şekillendiğine, aşkın ve saplantının nörolojik kökenlerine merak duyanlar için "Pia Mater" eşsiz bir deneyim sunuyor. Serkan Karaismailoğlu, türün öncüsü olmanın getirdiği bazı acemiliklere rağmen, bilimin soğuk ve rasyonel dünyası ile kurgunun sıcak ve duygusal dokusunu bir araya getiren cesur bir eser ortaya koymuş. Çok satanlar listesinde uzun süre yer alan ve bir üçlemenin ilk kitabı olan bu romanı okuduktan sonra, beyninizin içinde dönen o karmaşık partiye bir daha asla aynı gözle bakamayacaksınız.

Başa Dön