Son (Yarım) Ada, Bir Bodrum Masalı - 7

Bodrum’da trafik kazası geçirmeden önceki üç yıla gitmek istedim. Karayolları Genel Müdürlüğünde çalışıyordum. Bodrum’u bilenler bilir şimdiki Adliye Binasının yanında hemen bitişiğinde Karayollarının misafirhanesi vardı. Pansiyon tarzı konuşlandırılmış blok odalar, odalar içinde banyo ve tuvaletleri ve ortak kullanıma ayrılmış mutfak ve yemekhane. Koruluk gibi çam ağaçları arasında mütevazi bir misafirhane aslında bakımevi. Hemen bitişiğindeki şimdiki adliye binasının yanında da mezarlık vardır. İşte bilmem o mezarlık mı yoksa doğal yapısı nedeniyle mi çok akrep olurdu. Geceleri ışığı kapatmadan uyurduk. Sohbetlerimizde seyrettiğimiz filmlerden ötürü akrep sokarsa ne yaparız diye konuşuyorduk. İşte biraz kanatıp bir kuşak ya da kemerle sıkacaksın, zehri emip tüküreceksin ve hemen hastaneye gideceksin tarzında sohbet. Yanımızda genç delikanlılar vardı, gülüşerek popomuzdan sokarsa da belimizi mi sıkacağız dediler. O sabah çocuklardan biri pantolonunu giyerken akrep poposundan sokmuş, bir bağırış koşuşturma oldu ve hastaneye gittiler, o gidiş gidiş geri dönmediler.

O üç yıl Bitez kavşağından ana yola çıkar sahillere giden dolmuşlara binerdik. Böylece tüm yarım adayı gezmiştik. İşte o yıldı “Bitez de yalısına varmadan Halil’im aman koptu kıyamet” türküsünün dilimden düşmediği. Türkünün öyküsü beni çok etkilemişti. Çerkez kaymakamın Gülsüm’ü elde etmek için Halil’e oynadığı oyun. Türküde “Burası da asfalt değil Halil’im aman Bitez yalısı” kısmındaki asfaltın Aspat olduğunu yıllar sonra öğrenecektim ve Aspat’ın Bodrum’da bir mevki olduğunu, Bodrumluların çoğunlukla denizci olmakla beraber Halil’in denizci olmadığını. İşte o yıllardır benim Ege türkülerine aşık olduğum.

Bu yıl Türkbükü Hebil koyunda evi olan Zülfü Livaneli’nin Bitez’e taşındığını öğrendim. O nedenledir ki zaten aklıma Livaneli’nin Son ada romanı bana Bodrum’u anımsattı. Bodrum son yarım ada, aslında belki de Datça son yarım ada olacak, belki Marmaris, belki tüm yarım adalar, sahiller betonlaşırken, rant adına ormanlar yakılır talan edilirken insanın elinden bir şey gelmemesi ne acı!

Ben sadece inşaat mühendisi olmam değil aynı zamanda karayolcu olmam nedeniyle de biraz çelişkili durum yaşıyorum. İngilizcesi Civil Engineering “Medeniyet Mühendisliği” olan mesleğim gerçekten de medeniyet mi götürüyor, medeniyet dediğin ne? Şairin dediği gibi “Tek dişi kalmış canavar” mı, yoksa o canavar insanın ta kendisi mi? Yolun her gittiği yere medeniyet mi gidiyor, yoksa betonlaşıyor mu? Arsız doyumsuz insanoğlu ne zaman doyacak?

Hadi anlarım Ankaralılar denize koşsun kaplumbağalar gibi, İstanbul’un denizi mi yoktu? Bodrumun kaçınılmaz geleceği İstanbul'unkiyle benzer mi? Yollar yetmiyor, katlı yol yap, katlı yol yapınca bina kat sayısını artır, artırınca nüfus artsın, ağaç kes, boş alanları imara aç, çevre kirlensin ve kaç başka adalara, yarım adalara. Peki nasıl duracağız, bizi kim durduracak?

Devam edecek


Leyla ÜNAL hakkındaki bilgilerin basılmasını istiyorum.
Eğer basılmamasını istiyorsanız tıklayın.

  Leyla ÜNAL kimdir?
Ben, Leyla...

Etkilendiği Yazarlar:
Nazım Hikmet Ran, Aziz Nesin, Cemal Süreya, Özdemir Asaf, Orhan Veli Kanık, Bedri Rahmi Eyüboğlu

 


Bu yazıyı basmak istiyorum.

İzEdebiyat'da yayınlanmakta olan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Tüm yazılardan birinci dereceden sayfa düzenleyicileri sorumludur. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

Yazarların izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin —kısa alıntı ve tanıtımlar dışında— herhangi bir biçimde basılmaması/yayınlanmaması önemle rica olunur.

© 2000-2002, İzlenim.com - Tüm hakları saklıdır.