Önünde duranın bu tren,
Ruhundan geçer,
Sana dizildi bu her vagon,
Oku avuçlarımı yeter..
Bin asırlardır yakar tenini,
Taş, diken alaşımı
dağlarının,
Ağlasan sönmez ateşi,
Avucuna konan kelebeklerin neden,
Çamurlu ayakaları dersin de,
Neden rengarenk kanatları göremezsin,
Gözlerin güneşe dönük değil,
Kalbinden uzanan boynundan kalın saçların,
Örtmüş göz kapaklarını,
Gözlerin ışığa dönük,
Bebekleri anlamaz bulutlardan..
Kumumu koydum bir kenara,
İnan kalbimdir konuşan,
Ama yanındaki çiçek için kimse kutsamaz yaban otunu,
Ve sen alıp her saniye ondan,
Vermedikçe tek bir dakika,
Yolunup atılması gereken sensin,
Çiçek değil..
Ama herkesin yolları vardır,
Ve hergün herkese yeni bir yol vardır..
Lunaparkın ışıklarını gören,
Babasının eli elinde belki,
Ve belki çok da nadir giderler oraya,
O çocuğun,
Kalbindeki deniz renginde bir yer var,
Var, ben görmedim,
Bütün çöp poşetlerini
yırttığında,
Ya da damlayıp aktığında
özgürlüğe,
Açılıp kapanan, o yalan,
Bilmeyip de bilen rolleri yapan,
Ağızların sesine kapattığında
kulaklarını,
Birer birer sendeleyip düşünce kocakarılar,
Dedeler yutunca bastonlarını,
Zaten hepi topu bir ömür deyip de,
Kibarca reddedince sana miras bıraktıkları,
O rutubetli ikinci el hayatlarını,
Emin ol,
Göreceksin,
Sonuna kadar sarılırsan dizginlere,
Güleceksin..
Çünkü o çocuğun,
Kalbindeki deniz renginde bir hayat var,
Ama giymemelisin sana miras kalan o eski ceketi,
Giysen de bari,
İlikleme düğmelerini..